Responsible Statecraft: ABD'nin yanlış stratejileri NATO'yu nasıl baltaladı?

NATO'nun Avrupalı üyeleri, ABD'nin planlarına körü körüne bağlanarak yıllarca savaşa hazırlanmadı. ABD'nin Soğuk Savaş sonrası yanlış stratejileri NATO'yu nasıl baltaladı?

1. resim

ABD'nin önde gelen yayın organlarından Responsible Statecraft'de Washington'da gerçekleşecek olan NATO Zirvesi öncesi, örgütün izladiği hatalı stratejilerin ve bundan sonraki olası adımlarının değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Sovyetlerin çöküşünün Batı'da stratejik ve ideolojik kibre yol açtığı ve bunun da NATO'nun ardı ardına hatalar yapmasına neden olduğu tespiti yapılan analize, geeinen noktada NATO'nun felaket bir düzeyde oradan raya savrulan bir yapı haline geldiği belirtildi.

Analizde ayrıca, ABD'nin planlarına körü körüne uyan Avrupa ülkelerinin savaşa hazırlanmadığı ve şimdi olmasa bile gelecek nesillerin bu nedenle ağır bir bedel ödeyebileceği tespiti yapıldı.

İşte Responsible Statecraft'da yayınlanan analiz:

NATO kendisini savaşta başarılı olduğu için değil, ancak savaşı önlediği için ve çoğu ittifaktan çok daha uzun süre hayatta kaldığı için "tarihteki en başarılı ittifak" olarak sunabilir.

Ancak bu propaganda söylemi, Soğuk Savaş sırasında NATO'nun sadece Sovyetler Birliği'ni caydırarak değil, aynı zamanda kendi başına savaşa yol açabilecek eylemlerden kaçınarak gerçek savaştan kaçındığı gerçeğini gizlemektedir.

NATO'nun dahil olduğu tek kara savaşı olan Afganistan, feci bir başarısızlıkla sonuçlandı.

ABD ordusunun Afganistan'daki Avrupalı müttefiklerine bakışı bir ABD subayı tarafından şu şekilde özetlenmişti.

"Onlar savaşıyormuş gibi yapıyor, biz de onları dinliyormuş gibi yapıyoruz."

NATO'nun var olduğu 75 yıl boyunca aslında üç NATO olmuştur. Rusya'yı çevreleme misyonuna sahip iki NATO ve yeni bir misyon arayışı içinde felaket bir şekilde oradan oraya savrulan şu andaki NATO.

Birinci NATO, Sovyet bloğu içeriden çöktüğünde tam ama barışçıl bir zafer elde etti. Ancak bu her şeyden önce Komünizmin kendi başarısız vaadinin bir sonucu olarak ortaya çıktı.

İkinci NATO ise; bu zaferin meyvelerini feci bir tür anlamsız megalomanyak dilettantizmle çöpe attı. Böylece, nihai akıbeti belirsizliğini koruyan NATO'nun ortaya çıkmasına neden oldu.

NATO 1'in (1949-1989) rolünü ve başarısını anlamanın anahtarı, Avrupa'da Sovyet askeri yayılmasını önlemek ve Batı Avrupa ülkelerinin başarılı ekonomik ve siyasi sistemler olarak gelişebilecekleri bir askeri kalkan sağlamak için yola çıkmıştır.

NATO kurulduğunda ve kurulduktan sonra da uzun yıllar boyunca Avrupalı üyelerinden bazıları sömürge imparatorluklarının bir kısmını ellerinde tutmak için Asya ve Afrika'da vahşi savaşlara giriştiler. Ancak NATO ne bu savaşlara ne de dünya çapındaki Washington destekli diğer anti-komünist operasyonlara pek dahil olmadı.

Bu bağlamda üç önemli an, NATO için kritik önem taşıyordu.

Birincisi; Amerikan ve İngiliz özel kuvvetler subaylarının desteklediği bir isyan yoluyla Arnavutluk'taki Komünist hükümeti devirme girişiminin feci şekilde başarısızlığa uğraması.

İkincisi; Stalin'in Yunan İç Savaşı'nda Komünist tarafa verdiği desteği çekmesi

Üçüncüsü ise; Başkan Eisenhower'ın 1950'lerdeki Avrupa'da gerilemeye karşı çıkma ve çevrelemeye bağlı kalma kararıydı.

Sovyetler Birliği de, Doğu Avrupa'daki Sovyet karşıtı devrimleri bastırmasına ve dünyanın başka yerlerindeki Batı karşıtı devrimleri desteklemesine rağmen, Avrupa'da askeri çatışma başlatmamaya ya da kışkırtmamaya özen gösterdi.

Bu karşılıklı ihtiyatın ardında, Avrupa'daki konumlarının her iki tarafın da hayati çıkarlarını içerdiği ve bunların ciddi şekilde tehdit edilmesi halinde bunun savaş anlamına geleceği, büyük olasılıkla nükleer savaşa ve karşılıklı imhaya yol açacağı konusundaki karşılıklı kabul yatıyordu.

Ancak Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte NATO'nun bu ihtiyatlı tutumu da buharlaştı.

Sovyetlerin çöküşü Batı'nın kayıtsız şartsız zaferi olarak görüldü. Bunun sonucunda ortaya çıkan "Tarihin Sonu" zihniyeti stratejik ve ideolojik kibre yol açtı ve bu da diğer faktörlerle birleşerek feci bir etki yarattı.

Biraz paradoksal bir şekilde, bu durum Rusya'nın o kadar zayıf olduğu bir dönemde gerçekleşti ki, Moskova'nın endişeleri ve tepkileri önemsiz olarak değerlendirildi.

Hatta Moskova'yı NATO'nun genişlemesinin Rusya ile işbirliği ile yapılacağına ikna etmek için, NATO-Rusya Konseyi'nin kurulması yoluyla bazı çabalar da sarf edildi. Ancak uygulamada bu kurumun neredeyse tamamen anlamsız olduğu ortaya çıktı. Çünkü tüm NATO üyeleri ABD'nin rehberliğinde bir blok oluşturdular ve müzakere etmek yerine, ne zaman bir anlaşmazlık noktası olsa Rusya'yı devre dışı bıraktılar.

Almanya, Fransa ve diğer NATO üyelerinin çoğunun karşı çıktığı Irak'ın işgali dışında, NATO ülkeleri Washington politikasıyla derin görüş ayrılıkları içinde oldukları konularda bile Washington'a karşı Moskova'nın yanında yer almayı açıkça reddettiler.

George W. Bush yönetiminin 2002 yılında Anti-Balistik Füze Anlaşması'ndan çekilmesi buna bir örnektir.

Ukrayna ve Gürcistan'a 2008'de NATO üyeliği sözü verilmesi, Batı Avrupa muhalefetinin ABD diktasına boyun eğdiği çok daha feci bir başka vakaydı.

Bu durum NATO'yu, Rusya'nın yakın çevresinde, Sovyetlerin çöküşünün ardında gerçek veya potansiyel etnik ve bölgesel çatışmalar bıraktığı bölgelerde bir etki alanı ve güvenlik bölgesi sürdürme kararlılığıyla doğrudan karşı karşıya getirdi.

Ukrayna ve Gürcistan'ın NATO üyeliğinin savaş anlamına geleceğine dair tekrarlanan uyarılara Batılı diplomatlar kelimenin tam anlamıyla gülüp geçtiler. Çünkü NATO'nun genişlemesi Batı parlamentolarına ve kamuoylarına hiçbir maliyet ve risk içermeyeceği önermesiyle satılmıştı ve bu nedenle savaş olasılığını tartışmak bile tabuydu.

Sonuç olarak NATO'nun Avrupalı üyeleri, savaşa yol açacağı konusunda defalarca uyarıldıkları bir genişleme programına razı olurken, savaş için hiçbir hazırlık yapmadılar ve enerji için ucuz Rus gazı ithalatına bel bağlamaya devam ettiler.

Ve ortaya yeni bir misyon arayışı içinde felaket bir şekilde oradan oraya savrulan şu andaki NATO çıktı.

Ortaya çıkan Batı ve Orta Avrupa'ya yönelik Rus tehdidi algısı, Avrupa'nın ABD'ye daha da bağımlı hale gelmesine, Çin'e karşı giderek daha ihtiyatlı olmasına ve İsrail'in Gazze'de işlediği ABD destekli suçlara göz yummasına yol açtı.

Şimdi olmasa bile gelecek nesiller, NATO'nun yaptığı tüm bu hataların bedelini ağır bir şekilde ödeyebilir.

Tartışma