Responsible Statecraft: ABD'nin İsrail'e “şartsız” desteğinin arka planında nasıl bir süreç yürütülüyor?
Biden yönetimi, Kongre onayı almadan İsrail'e nasıl silah sevkiyatı yapıyor? ABD'nin diğer ülkelere uyguladığı Leahy yasasının İsrail'e uygulanmaması için nasıl bir yol izleniyor?
ABD'nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Quincy Institute'ye bağlı yayın organlarından Responsible Statecraft'da, ABD'nin savaş suçu ve insan hakları ihlallerine rağmen İsrail'e devam ettirdiği “şartsız” desteğinin arka planında yer alan gelişmelerin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
İsrail'in Uluslararası Adalet Divanı'na da taşınan insan hakları ihlalleri ve savaş suçlarının ABD tarafından gözardı edilmesine dair değerlendirmeler yer alan analizde, Biden Yönetimi'nin İsrail'e silah sevkiyatında kesinti yaşamamak için Kongre'yi nasıl bypass ettiğine dair de bilgiler verildi.
Analizde ayrıca, ABD'nin diğer ülkelere silah satışı sırasında uygulamak zorunda olduğu Leahy yasasını, İsrail'e uygulamamak için nasıl bir yol izlediğine dair değerlendirmelere yer verildi.
İşte Responsible Statecraft'da yayınlanan analiz:
Eğer ABD İsrail'e silah sevkiyatı yapıyorsa, neden kamuoyu geçen yılın sonlarında yapılan iki küçük sevkiyat dışında herhangi bir silah satışından haberdar olmadı?
Washington Post geçen hafta bu soruya bir yanıt verdi.
Washington Post muhabirlerinden John Hudson, Biden yönetiminin 7 Ekim'den bu yana İsrail için, Kongre'yi ve dolayısıyla kamuoyunu resmi olarak bilgilendirmemek için 25 milyon dolar eşiğinin altında kalan 100'den fazla küçük silah paketini onayladığını ortaya çıkardı.
Washington Post'a göre, bu mini satışlar toplamda 1 milyar dolardan fazla ABD askeri yardımına ulaşamış olabilir.
ABD yardımlarının daha küçük paketler halinde teslim edilmesi kararı alışılmadık bir durum değil. Uzmanlara göre, silah transferlerinin sadece %2'si Kongre'yi bilgilendirme eşiğinin üzerinde gerçekleşiyor.
Ancak anormal olan, bu silahların çoğunun muhtemelen savaştan önce İsrail'e yerleştirilmiş olmasıdır. Zira; diğer ülkelerin aksine İsrail, topraklarında ayrıcalıklı erişime sahip olduğu bir Amerikan silah stokuna sahip.
Yani; ABD yapımı herhangi bir bomba Gazze'ye düştüğünde, bu saldırının Amerikan askerleri tarafından yönetilen ve Amerikan yasalarına tabi olan bir Amerikan tesisinde başlamış olma ihtimali çok yüksek.
Nitekim, ABD'nin İsrail'in savaşına verdiği desteği protesto etmek için istifa eden ABD eski Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Josh Paul;
"ABD'nin İsrail için önemli bir silah kaynağı olduğu açık. Ne yazık ki, bu şeffaf olmayan bir süreç, bu nedenle stoktan tam olarak hangi silahları aldıklarını söylemek zor.”
tespitinde bulunmuştu.
Ancak bu silah transferi muamması bulmacanın sadece küçük bir parçası.
Uzmanlara ve eski üst düzey ABD yetkililerine göre, tüm süreç bir bütün olarak ele alındığında, ABD'nin İsrail'i insan hakları kısıtlamalarından koruma ve sürekli askeri yardıma erişimini garanti altına alma çabaları, başka herhangi bir ülke için olduğundan çok daha fazla.
Bu avantajlar arasında kısıtlanan insan hakları incelemesi, ABD silahlarına özel erişim ve İsrail'in komşularına Amerikan silah satışlarının veto edilmesi yer alıyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı şu ana kadar İsrail'in Gazze savaşında yasalara uyup uymadığına dair resmi bir değerlendirme yapmadı.
Uzmanlar, İsrail'in 30,000'den fazla Filistinlinin ölümüne ve Gazze şeridindeki nüfusun büyük bir kısmının kıtlık ya da kıtlık benzeri koşullarda yaşamasına neden olan Gazze saldırılarını başlatmasından bu yana bu silah transferlerinin genişletildiğini iddia ediyor.
Hatta savaş suçu iddialarının arttığı geçen ay bile ABD'nin İsrail'e en az 1,000 hassas güdümlü mühimmat ve top mermisi verdiği bildiriliyor.
Responsible Statecraft'a konuşan Paul, ABD'li yetkililerin İsrail'i iddia edilen ihlallerden sorumlu tutmamasının "sadece İsrail için bir istisna yaratmakla kalmadığını, aynı zamanda diğer ülkelerle diplomasinizi de baltaladığını" belirtiyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Matthew Miller ise Responsible Statecraft'a yaptığı açıklamada 7 Ekim'den bu yana İsrail'e yapılan tüm transferlerin Kongre'ye yapılan bildirimler de dâhil olmak üzere ABD yasalarına ve politikasına uygun olduğunu belirtiyor.
Miller yaptığı açıklamada;
"Kongre'nin üyeleri bilgilendirmek için belirlediği prosedürleri takip ettik ve resmi bildirim yasal bir gereklilik olmasa bile üyeleri düzenli olarak bilgilendirdik”
ifadelerini kullandı.
Beyaz Saray ise yorum talebine yanıt vermedi.
İstisnalar kuralları oluşturur
Bir Orta Doğu ülkesi ABD'den silah istediğinde Amerikalı yetkililerin aklı doğrudan şu sorular geliyor.
Tel Aviv transferi onaylayacak mı? Silahları alan bir ülke, olası bir savaş alanında İsrail'e karşı üstünlük sağlayabilir mi?
Aslında bu yaklaşımın ABD'li yetkililerin kişisel görüşleriyle hiçbir ilgisi yok. Çünkü ABD yasaları, "herhangi bir devletten veya devlet dışı aktörlerden" gelebilecek bir tehdide karşı koymak için ABD'nin, İsrail'e "niteliksel bir askeri üstünlük" sağlaması gerektiğini açıkça belirtiyor.
İsminin açıklanmasını istemeyen Kahire'deki eski üst düzey bir ABD askeri yetkilisine göre, ABD'nin ortakları da bu gerçeğin tamamen farkında ve bu durumdan mutsuz.
Center for Civilians in Conflict uzmanlarından John Ramming-Chappelli ise;
"Ortadoğu, İsrail'in başka hiçbir ülkenin sahip olmadığı özel bir statüye sahip olduğu tek yer.”
değerlendirmesinde bulunuyor.
İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana İsrail açık ara ABD'nin askeri yardımının en büyük alıcısı oldu.
ABD Kongre raporlarına göre Washington'un İsrail ordusuna ayırdığı fon, şu anda yılda toplam 3,8 milyar doları buluyor ve bu toplam bütçenin yaklaşık %16'sını oluşturuyor.
İnsan hakları söz konusu olduğunda İsrail de özel korumalardan yararlanıyor.
Amerikalı yetkililerin "ağır insan hakları ihlalleri" yaptıklarına dair kanıtları olması durumunda, belirlenen ülkelerin ABD yardımı almasını engelleyen yasası olan Leahy yasasını ele alalım.
Çoğu ülkede, Leahy incelemesi satış yapılmadan önce yapılıyor. Ancak İsrail, önce ekipmanı alıyor ve ardından gelen inceleme süreci diğer ülkelerden farklı bir şekilde ilerliyor.
Sonuç olarak İsrail, ABD'nin Ortadoğu'daki diğer ortaklarından farklı olarak, insan hakları ihlallerine ilişkin çok sayıda inandırıcı iddiaya rağmen yaptırımlara maruz kalmıyor.
Gazze'ye şu anda İsrail'in engellemeleri nedeni ile çok az yardımın girdiği göz önüne alındığında, aslında İsrail'in insan haklarını açıkça ihlal ettiği görülüyor. Ancak Beyaz Saray hala, İsrail'e karşı yardım taahhüdünü gerçekleştirerek durumu yasal olarak görmezden geliyor.
Ramming-Chappell;
"İsrail'in Gazze'ye insani yardım geçişini kasıtlı olarak engellediğine dair kanıtlar göz önüne alındığında, Biden yönetiminin İsrail'e yönelik desteği sınırlama yükümlülüğü var. Ancak bu gerçekleşmiyor.”
değerlendirmesinde bulunuyor.
Ramming-Chappell'e göre mevcut durum, Amerika'nın dünya sahnesinde insan haklarını koruma iddiasını, ABD'nin uluslararası liderliğini ve uluslararası alanda ahlaki otorite olduğu iddialarını baltalıyor.