Stimson Center: Orta Doğu'da azalan Pax Americana yaklaşımı ve olası sonuçları!
ABD'nin İsrail'in karar alma mekanizması üzerindeki etkisi, tarihin en düşük seviyesinde! Peki bölgede azalan Pax Americana yaklaşımı sonrası Rusya, Çin ve Suudi Arabistan gibi aktörler hangi adımları atacak?
ABD merkezli düşünce kuruluşlarından Stimson Center'da İsrail'in artan saldırıları sonucunda Ortadoğu'da genişleyen çatışmaların, ABD'nin Ortadoğu politikalarına etkisinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
ABD'nin seçimlere giderken, Netanyahu'nun ABD'yi zor durumda bırakan hamlelerine karşı çaresiz kaldığı belirtilen analizde, ABD'nin İsrail'in karar alma mekanizması üzerindeki etkisinin belki de tarihindeki en düşük seviyeye ulaştığı tespiti yapıldı.
Analizde ayrıca; bir sonraki ABD yönetimini, Ortadoğu'da zorlu görevler beklediği belirtilerek, Ortadoğu'daki Rusya, Çin ve Suudi Arabistan gibi aktörlerin olası adımlarına dair öngörülere yer verildi.
İşte Stimson Center 'de yayınlanan analiz:
İsrail Lübnan'ı vururken ve İran'ın saldırganlığına karşı misilleme yapmayı düşünürken, 7 Ekim saldırısından bu yana ABD'nin İsrail'in karar alma mekanizması üzerindeki etkisi en düşük seviyeye ulaştı.
ABD Başkanı Joe Biden, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'ya karşı beceriksizce davrandı ve petrol fiyatlarının yükselmeye devam etmesi ve bölgesel bir savaşın başlama ihtimalini artırarak, istemeden de olsa Trump'ın kampanyasına destek vermiş oldu.
Trump'ın ise, İsrail ve Arap ülkeleri arasında ekonomik bağlar kurarak ve İran'a azami baskı uygulayarak barışı sağlamaya yönelik önceki planı, hem Rusya hem de Çin'in Tahran'a yakınlaşmasıyla zayıfladı ve artık umut verici görünmüyor.
ABD başkanlık seçimlerini kim kazanırsa kazansın, Orta Doğu'ya düzen getirmeye çalışmak ve Avrupa ve Asya'daki diğer öncelikleri gölgede bırakma riskini almak ya da bölgenin İsrail'in askeri egemenliği altında yıpranmasına izin vermek gibi istenmeyen seçimlerle karşı karşıya kalacak.
Yeni bir üçüncü İsrail cephesi
1 Ekim 2024'te İran, İsrail'e 180'den fazla füze fırlattı. Bu, İsrail'e karşı çatışma tarihindeki en büyük balistik füze saldırılarından birisi oldu.
İsrail askeri sözcüsü Tuğamiral Daniel Hagari, İsrail'in hava savunma sistemlerinin İran'ın füzelerinin çoğunu engellediğini, ancak bazılarının İsrail'in orta ve güney bölgelerine düştüğünü açıkladı.
Washington Post'un haberine göre, İran'ın uzun menzilli en az iki düzine füzesi İsrail ve müttefiklerinin hava savunma sistemlerini aşarak İsrail'deki en az üç askeri ve istihbarat tesisini vurdu.
İran'ın saldırısı İsrail ordusunun güney Lübnan'da Hizbullah'a karşı “sınırlı, yerel ve hedefli kara saldırıları” düzenlemeye başlamasının ardından geldi.
Devrim Muhafızları tarafından yapılan açıklamaya göre saldırılar İsrail'in son aylarda Hamas ve Hizbullah liderlerini öldürmesine bir tepkiydi. Tahran, İsrail'in İran'ın son bombardımanına misilleme yapması halinde İran'ın “daha sert” bir şekilde saldıracağı tehdidinde bulundu.
Amerika'nın İsrail'e “sarsılmaz” desteği
ABD bu tehditleri ciddiye almakta ve İran saldırılarını püskürtmek için İsrail'e verdiği askeri desteği arttırmaktadır.
ABD Savunma Bakanlığı bölgedeki savaş uçağı sayısını arttıracağını ve USS Abraham Lincoln uçak gemisine Orta Doğu'da kalması için talimat vereceğini açıkladı.
Pentagon'dan yapılan açıklamaya göre ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin ve İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant yaptıkalrı çeşitli görüşmelerde, İran'ın İsrail'e karşı doğrudan bir askeri saldırı başlatması halinde bunun İran açısından doğuracağı ciddi sonuçları ele aldılar.
ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Matthew Miller ise;
“ABD'nin İsrail'in güvenliğine verdiği destek sarsılmaz bir noktadadır.”
ifadelerini kullandı ve Washington'un gelecekteki herhangi bir karşılık konusunda İsrail ile koordinasyon içinde olacağını belirtti.
Ancak ABD hükümeti İsrail ile yakın koordinasyon içinde olduğunu iddia etse de Netanyahu'nun girişimleriyle birçok kez alt edildi.
İran'ın İkilemi
ABD'li çok sayıda uzmana göre Tahran, çatışmayı tırmandırarak Trump'ın olası seçim zaferini desteklemek istemiyor.
Trump, ABD'yi eski Başkan Obama'nın 2015 yılında imzaladığı Nükleer Anlaşma'dan çekmişti. Trump seçim vaadinin tutmuş ve İran yükümlülüklerini yerine getirmiş olmasına rağmen anlaşmayı tek taraflı olarak fesh etmişti.
Trump aynı zamanda İran'a yönelik ekonomik baskısını arttırarak Avrupalı şirketleri ikincil yaptırımlardan kaçınmak istiyorlarsa İran ile ticaret yapmamaları konusunda uyardı.
Yaptırımların başlıca yararlanıcıları Rusya ve Çin olarak ortaya çıkacak.
Moskova ve Tahran askeri işbirliğini yoğunlaştırırken Çin de Avrupa ve Amerika'nın Asyalı müttefiklerinin artık satın almasına izin verilmeyen ucuz İran petrolünden faydalanıyor.
Ancak İran yönetimi, ikinci bir Trump yönetiminin Tahran'da rejim değişikliğini yeniden düşünmesi halinde Rusya ya da Çin'in rejimi koruyacağından emin olamaz.
Rusya'nın çıkarları
İran ve Rusya Batı'nın ağır yaptırımlarıyla karşı karşıya ve bu nedenle güçlü ekonomik bağlar sürdürüyorlar.
Devlet Başkanı Vladimir Putin de Rusya'nın İran ile askeri işbirliğini güçlendirdi ve Suriye'de Esad rejimini İran ile birlikte destekledi. İran kendi ürettiği silahları kullansa da Rusya'dan da silah satın alıyor ve Ukrayna'yı işgali sırasında Rusya'yı insansız hava aracı teknolojisiyle destekledi.
ABD Savunma Bakanlığı'nın yakın tarihli bir raporuna göre İran Rusya'ya Fath 360 kısa menzilli füzeler de tedarik etti. Ayrıca İranlı eğitmenler Rus askeri personelini bu füzelerin kullanımı konusunda eğitti. Kısa menzilli füzeler Rusya'nın daha gelişmiş uzun menzilli füzelerini Ukrayna savaşında başka amaçlar için ayırmasına olanak sağlıyor.
Pentagon, İran ve Rusya arasında füze teslimatlarıyla ilgili haberleşmelerde istihbarat alışverişi yapılmış olabileceğini belirtiyor.
ABD güvenlik kurumları gelecekte Rusya ve İran arasında daha fazla silah sevkiyatı ve daha yakın askeri işbirliği bekliyor.
Ancak Beyaz Saray'a bir “anlaşma yapıcı” olarak dönmesi halinde Trump, Rusya'dan İran konusunda taviz talep ederken, Rusya'nın Ukrayna'daki toprak taleplerine de boyun eğebilir ki bunun sinyallerini çoktan verdi.
Çin'in fırsatı
İsrail ile gerilimin tırmandığı bir dönemde Pekin Tahran'a destek sözü verdi ancak İran'ın Çin'i uzak bir çatışmaya dahil etme şansının çok az olduğu düşünüldüğünde bunun pratikte pek bir anlamı yok.
İran'ın Çin'den enerji ithalatına bağımlılığı çok büyük. Uluslararası raporlara göre ham petrol ihracatının yüzde 90'ından fazlası karaborsa yoluyla Çin'e gidiyor.
İki ülke 2021 yılında, Çin'in petrol tedarikini güvence altına almak için önemli yatırımlar vaat ettiği yirmi beş yıllık bir anlaşma imzaladı.
İsrail'in İran'ın petrol altyapısını vurup yok etmesi halinde Pekin muhtemelen yeniden inşa etme sözü verecektir. Silah ticareti ilişkileri duraklasa da insansız hava aracı geliştirme konusunda işbirliği var.
Çin ayrıca İsrail ile ilişkilerini dengelemek gibi bir zorlukla da karşı karşıyadır.
Çin ve İsrail onlarca yıldır, 2000'li yıllarda İsrail'deki patlama ile daha da yoğunlaşan, son derece verimli bir teknolojik ortaklık sürdürmektedir.Gizli görüşmelerde ABD'li yetkililer bu işbirliğinden duydukları endişeyi dile getirmiş ve İsrail'i Pekin'den vazgeçirmeye çalışmışlardır.
Bir diğer önemli faktör de Çin'in jeopolitik çıkarlarıdır.
Çin, Körfez bölgesinde ABD'ye karşı bir denge unsuru olma fırsatını değerlendiriyor. Mart 2023 gibi erken bir tarihte Pekin, ezeli rakipleri Suudi Arabistan ve İran arasında bir yakınlaşmayı teşvik etti.
Washington'daki gözlemciler en yakın müttefiklerinden birinde yaşanan bu gelişmeler karşısında şaşkınlıklarını gizleyemedi.
Suudi Arabistan'ın petrol gücü
Başkan Franklin D. Roosevelt'in 14 Şubat 1945'te USS Quincy gemisinde Kral Abdülaziz İbn Suud ile bir araya gelmesinden bu yana ABD-Suudi ilişkileri İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki en önemli jeopolitik ittifaklardan biri olmuştur.
“Petrol karşılığı güvenlik” anlaşmasından bu yana Washington Suudi Arabistan'ı korurken, Riyad da istikrarlı petrol fiyatlarını garanti etti. Ancak mevcut Suudi yönetimi, ABD'deki fracking patlaması enerji bağımsızlığını beraberinde getirdiği için ABD'nin korumasının güvenilirliğinden şüphe duyuyor.
Uluslararası petrol fiyatları, İran ve İsrail arasındaki savaş gibi krizlerin yanı sıra OPEC kartelinden etkilenmeye devam ediyor.
Öngörülebilir gelecekte Suudi Arabistan, fiyatları Batı ve Asya ekonomileri için katlanılabilir tutmak amacıyla hızlı ve büyük miktarlarda petrol üretebilen tek “salıncak” üretici olmaya devam edecektir.
Bu durum Biden'ın Temmuz 2022'de Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman'dan işbirliği istemek için, daha önce onu bir “parya” olarak kınamak istemesine rağmen neden Riyad'a gittiğini açıklıyor.
Görünen o ki Biden'ın çabaları başarısız oldu. Zira, Suudi Arabistan üretimi arttırmadı ve bunun yerine OPEC Ekim 2022'de arzı günde iki milyon varil azaltma kararı alarak petrol fiyatlarını artırdı.
Veliaht Prens Selman bir kez daha Biden'dan intikam alabilir ve 5 Kasım'daki ABD seçimleri öncesinde petrol üretimini azaltarak ve ABD'li tüketiciler için gaz fiyatlarını artırarak Trump'ı destekleyebilir.
Bir sonraki ABD yönetimini zorlu görevler bekliyor
Trump hem Suudi Arabistan ile daha yakın ilişkiler hem de ezeli rakibi İran'a karşı daha sert bir tutum vaat ediyor ancak bunu nasıl başaracağını netleştirmiyor.
Demokrat Parti bölünmüşken Harris, İsrail'i desteklediğini ancak ateşkes istediğini söylemek dışında büyük ölçüde sessiz kaldı.
ABD'nin geleneksel tutumu olan İran'ı izole etmek, Tahran'ın Moskova ve Pekin'e olan bağımlılığını arttıracak ve bu ülkelerin rollerini güçlendirecektir.
Orta Doğu'da bir güç dengesi yaratmak, ABD gücünün büyüyen çok kutuplu dünyada yol alıp alamayacağı ve nasıl gelişeceği konusunda bölgesel bir test olacaktır.