Suriyeli Sünniler neden Hizbullah lideri Nasrallah’ın öldürülmesini coşkuyla kutladı?
Hizbullah, 2006’da İsrail’i yendiğinde evine Hasan Nasrallah’ın fotoğrafını asan Suriyeliler neden Nasrallah’ın öldürülmesini kutluyor? Hizbullah, Suriye’de nasıl “Hizbuşşeytan”a dönüştü?
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın Lübnan’ın başkenti Beyrut’a düzenlenen İsrail saldırısında öldürülmesi, Suriyeli Sünni muhaliflerin tatlılar dağıtarak kutlama yapmasına yol açtı.
Nasrallah’ın Gazze’de 41 binden fazla sivili katleden Binyamin Netanyahu rejimi tarafından öldürülmesi, elbette ki olumlanacak bir şey değil. Ancak yaklaşık bir yıldır Filistinli Müslümanlara karşı soykırım suçunu işleyen İsrail’in Hizbullah liderini öldürmesinin Suriyeli Sünniler tarafından coşkuyla karşılanmasının nedenlerinin de anlaşılması gerekiyor.
Aksi takdirde İslam Dünyası’nda ilerleyen dönemlerde yaşanacak gelişmeleri doğru okumak mümkün olmayacak.
Anımsatmak gerekirse Türkiye dahil pek çok ülkedeki İslamcı hareketler, Suriye İç Savaşı’na kadar 1979 yılında İslam Devrimi’nin yaşandığı İran’a ve onun Lübnan, Yemen ve Irak gibi ülkelerdeki vekil aktörlerine özellikle de Lübnan’daki Hizbullah’a sempatiyle yaklaştılar. Dolayısıyla İran ve vekilleri için Suriye İç Savaşı, bir anlamda takkenin düştüğü kelin göründüğü yer oldu.
“Zalimlere karşı mustazafların (ezilenlerin) yanında durma” şiarını bir retorik olarak etkin bir biçimde kullanan Tahran yönetimi, Suriye’de azınlık durumundaki Nusayrilerin onlarca yıldır çoğunluğu oluşturan Sünnilere uyguladığı baskı karşısında gelişen demokratikleşme talebinin önündeki başlıca engel oldu. Elbette ki İranlı yetkililer, bu demokratikleşme talebine karşı en kanlı ve en pis görevi de Hizbullah’a vermişti.
Şimdilerde 20’li yaşlarında olan ve sosyal medyayı etkin şekilde kullanan gençlerin çoğu hatırlamasa da 30’lu yaşlarını aşmış her kuşak hatırlayacaktır ki, Suriye’nin birçok şehrinde insanlar, Hizbullah tarafından sadece Sünni oldukları için kurşuna dizildi.
Dahası hala sosyal medyada bulunacak videolardan biri, Sünnilerin çoğunlukta olduğu için Hizbullah’ın kuşattığı bir kentte yiyecek bulamayan insanların ağlayarak bir kediyi yemek zorunda kaldıkları o görüntüler.
Vicdanı olan herkesin ruhunu acıtacak bu gibi olaylar yaşanırken, ülkesini terk etmek zorunda kalan Suriyelilere seslenen Nasrallah, bu masum insanların Akdeniz’i geçerken ölmelerini diliyor ve gülüp alay ediyordu.
Biraz daha yargılayıcı ve daha sert bir cümle kurmak gerekirse, İsrail’in Beyrut’a düzenlediği saldırıların ardından misilleme yapmak isteyen Hizbullah’ın hedef aldığı yerler arasında Suriyeli sivillerin son sığınağı olan İdlib’in yer almasının gerekçelerini sorgulamak gerekiyor.
Ezcümle, özelde Hizbullah’ın ve genelde İran’ın görev verdiği Şii milis grupların Suriye’deki eylemleri, Tahran yönetiminin “İslami vahdet” söylemlerinin içinin boş olduğunu tüm dünyaya gösterdi. Karşımızda İslam Dünyası’nı fitneye sürükleyen mezhepçilikten başka bir şey olmadığını hepimiz yaşayarak öğrendik. Haliyle İslam Devrimi’ne sempatiyle bakan grupların İran ve İrancılık algıları da değişti.
Gelin 2006 yılına gidelim. 12 Temmuz – 14 Ağustos arasında İsrail ile Hizbullah’ın savaştığı o günleri anımsayalım. Hizbullah’ın İsrail karşısında elde ettiği mutlak zafer, o süreçte yalnızca Şiilerin değil, tüm İslam Dünyası’nın zaferi olarak algılanmıştı. Haliyle Suriye de dahil olmak üzere dünyanın pek çok ülkesindeki Müslümanlar, Hizbullah ile gurur duymuştu.
O günlerde evine Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın fotoğrafını asan bir kişi, yalnızca 7-8 yıl sonra Nasrallah’ın emriyle yaşadığı şehrin kuşatılarak açlığa terk edileceklerini, komşularının ve akrabalarının öldürüleceğini bilmediğini söylüyor.
Pek çok insanın “Allah’ın partisi” anlamına gelen Hizbullah’a “Şeytan’ın partisi” manasındaki “Hizbuşşeytan” adını takmasının nedeni de örgütün İran Devrim Rehberi Ayetullah Ali Hamaney’in emriyle Esad rejimini ayakta tutmak için Suriye’de gerçekleştirdiği katliamlar.
Kısacası, Suriyeli Sünnilerin Nasrallah’ın öldürülmesini kutlamak için makul nedenlere sahip olduğunu ifade etmek mümkün. Ancak İsrail’in Gazze’deki ateşi tüm Orta Doğu’ya yaymak istediği de çok açık. Netanyahu’nun bu hamlesine karşı, mazlumlarla dayanışma halinde olunması da elzem. Öyleyse bugün, Suriyeli Sünni grupların değil, “İslami vahdet” şiarını bir kenara bırakarak mezhepçi katliamlar gerçekleştirenlerin özeleştiri vermesi gerekiyor.
Ayrıca dikkat çekilmesi gereken bir soru daha var: İsrail, Hamas ile bir yıldır savaşmasına rağmen sadece bir esir kurtarma operasyonu dışında hiçbir girişiminde Gazze Şeridi’ndeki esirlere ulaşamazken, Hizbullah kadrosunu nasıl bu kadar kolay ortadan kaldırdı?
Bu noktada Hamas lideri İsmail Haniye’nin de İsrail tarafından İran rejiminin tahsis ettiği bir konutta katledildiğini hatırlatmak gerekiyor. Dolayısıyla soru şu: İran ve İrancı grupların artık kendi istihbarat zaaflarını ve güvenlik açıklarını düşünmeleri gerekmiyor mu? Zira öyle görünüyor ki İsrail’in satın alabileceği çok fazla kişi hem de hiç zorlanmadan aralarında barınabiliyor.