Tahıl koridorundan mayın koridoruna

💢 Karadeniz'deki çatışma riski, Türk Boğazlarına nasıl yansır?

💢 Türkiye için en önemli öncelik, Möntrö Boğazlar Sözleşmesi'nin devamlılığının sağlanması mı?

1. resim

Savaş halindeki dünyanın önde gelen tahıl üreticisi iki ülkenin ürünlerini uluslararası pazarlara ulaştırmak için Türkiye’nin girişimi ve Birleşmiş Milletler’in (BM) desteğiyle sağlanan “Tahıl Koridoru Anlaşması” birinci yılını doldurmasına günler kala akamete uğradı.

Rusya’nın anlaşmadan çekilmesinde, anlaşmanın Moskova’nın lehine olan kısımlarının uygulanmaması önemli rol oynadı. Bunların başında da Rusya tarafından üretilen suni gübrenin ticaretinin engellenmesi geliyordu.

Anlaşmanın Türkiye ve BM açısından temel hedefleri; kıtlıkla mücadele eden ülkelere tahıl sağlanması, küresel gıda krizinin ve gıdadaki fiyat enflasyonunun önlenmesiydi. Özellikle de acil şekilde ihtiyaç duyan ülkelere tahıl tedarik edilmesi meselesi anlaşmanın başından itibaren tartışma konusu oldu. Anlaşmanın uzatılma dönemlerinde Ukrayna ve Rusya limanlarından çıkan tahılın Afrika ve Güney Asya’daki ihtiyaç duyan ülkelere gitmediği, refah içerisindeki Batı Avrupa ülkelerinin ambarlarını doldurduğu hususu, sık sık Rusya Devlet Başkanı Putin tarafından dile getirildi.

Tahılı kimler aldı?

Nitekim eldeki veriler, Rusya Devlet Başkanı’nı doğrular nitelikte. 1 Ağustos 2022 tarihinde ilk geminin harekete geçmesini takiben binden fazla gemiyle Tahıl Koridoru’ndan 33 milyon ton tahıl taşındı. Bu ürünlerin yüzde 40’ı Avrupa’ya, yüzde 30’u Asya’ya, yüzde 13’ü Türkiye’ye, yüzde 12’si Afrika’ya, yüzde 5’i Ortadoğu ülkelerine ulaştı. Tarımda maliyet girdilerini düşürmek açısından yoğun biçimde ihtiyaç duyulan Rus üretimi gübre ise neredeyse hiçbir şekilde pazarlarla buluşamadı.

Tahıl gemilerine NATO donanmasının eşlik etmesi talebi makul mu?

Anlaşmanın 17 Temmuz’da ortadan kalkmasıyla birlikte dünya, artık yalnızca gıda krizi ya da gıda fiyatlarındaki enflasyon riskiyle karşı karşıya değil. Savaşın uzamasından yana politikalar izleyen ABD ve İngiltere’nin, Ukrayna’yla söylem birliği içerisinde, NATO’nun Karadeniz’deki deniz gücünü artıracak bir girişim içerisinde oldukları gözleniyor.

Bu üç ülkeye göre, anlaşma sona erse de Ukrayna limanlarından tahıl sevkiyatı devam etmeli ve Rusya’nın sivil gemileri hedef alacağı uyarısına karşı da gemilere NATO deniz gücü eşlik etmeli.

Karadeniz’de gerilimi daha da artıracağı şüphesiz olan böyle bir girişimin sebebi ne? Ya da tam da anlaşmanın süresinin dolduğu 17 Temmuz günü, Kırım ile Rus anakarasını birbirine bağlayan Kerç Köprüsü’ne düzenlenen saldırının altında Türkiye olarak bit yeniği aramalı mıyız?

Karadeniz’in jeopolitik öneminin önlenemez yükselişi

Karadeniz, 1853-1856 Kırım Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı’nda küresel hakimiyet mücadelesinin merkezlerinden biri haline gelirken, kayda değer deniz harekatları ve çarpışmalarına sahne oldu.

Birinci Soğuk Savaş boyunca nispeten istikrarlı bir dönem yaşayan Karadeniz, Soğuk Savaş’ın bitimini takiben NATO’nun doğuya doğru genişleme politikasıyla yeniden örtülü bir çatışma alanı haline geldi.

2008 yılı, Karadeniz’in jeopolitik öneminin artması bakımından kırılmalar dönemiydi. 2008’de Bükreş’te düzenlenen NATO Zirvesi’nde Ukrayna’ya üyelik sözü verilmesi ve akabinde Rusya’nın Gürcistan’a saldırması, NATO’nun savaş gemilerini Karadeniz’de daha görünür hale getirdi.

NATO’nun Karadeniz’de artan varlığına 2012 yılında ilk kez Çin savaş gemilerinin Türk Boğazlarını geçerek Karadeniz’e girişleriyle uzaklardan bir yanıt geldi. 2014 senesinde Rusya’nın Kırım’ı ilhak ederek Sivastopol deniz üssüne tamamen el koymasından bir yıl sonra ise Çin Donanması, bu defa Rus Donanması ile ortak tatbikat için Karadeniz’de bayrak gösterdi. Bu trafik, Karadeniz’in yeniden küresel hegemonya mücadelesinin köşe taşlarından biri haline geldiğini teyit ediyordu.

Rusya-Ukrayna Savaşı’yla atış platformu haline gelen Karadeniz

2022 yılında Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişiminin planlandığı gibi gerçekleşmemesi de Moskova bakımından Karadeniz’e yeni bir sorumluluk yükledi. Rusya, bugün Donbas ve Zaporijya çevresinde kara savunmasıyla ayakta kalırken; stratejik bombardıman uçaklarının yanı sıra Karadeniz’deki su üstü ve su altı platformlarıyla Ukrayna kentlerini füze yağmuruna tutuyor.

Rus Donanması, Moskova Kruvazörü’nün kaybına rağmen Karadeniz’den Ukrayna Ordusu’na karşı esnek bir atış platformu olarak faydalanıyor. Ukrayna, NATO ülkelerinden temin edilen hava savunma sistemleriyle stratejik bombardıman uçaklarından fırlatılan füzelere ve İran yapımı kamikaze dronlara karşı ciddi bir üstünlük sağladı. Ancak Karadeniz istikametinden gelen füzeler, hem Odesa Limanı’nı hem de Tuna Nehri deltasındaki Reni ve İzmail limanlarını etkili şekilde vuruyor.

Ayrıca Rus Donanması, Tahıl Koridoru Anlaşması’nın en azından şimdilik sona ermesiyle, elektronik istihbarat toplama kapasitesine sahip “Sergey Kotov Korveti’ni” Odesa ile İstanbul Boğazı arasına konuşlandırdı. Rus Donanması, son haftalarda İstanbul Boğazı istikametini gözleyen istihbarat gemilerine yönelik su üstü dronlarıyla girişilen saldırıları da savuşturmayı başardı.

İşte bu noktada ABD, İngiltere ve Ukrayna’dan gelen açıklamalar, Karadeniz’de Rus donanmasını test etmeye yönelik planların gündemde olduğuna işaret ediyor. Türkiye’nin belki de Tahıl Koridoru Anlaşması’ndan ziyade bu noktada yaşanabilecek gelişmelere daha fazla odaklanması ve Möntrö Boğazlar Sözleşmesi’nin saygınlığının devamını sağlayacak önlemleri alması gerekecek.

ABD’nin ulusal güvenliği ve Karadeniz

Tahıl Koridoru Anlaması’nın sona ermesinin “kimi müttefiklerimiz” tarafından fırsat olarak görüldüğünü akıldan çıkarmamakta fayda var. ABD, 19’uncu yüzyıldan başlayarak ticari gemilerin “seyir hakkı güvenliği”ni temin etme argümanını kullanarak, denizlerde küresel hegemonyasını dikte etme fırsatı buldu.

Söz konusu argüman, 1980’lerde Sirte Körfezi’nde Kaddafi’nin liderliğindeki Libya ile çatışmak için, yine 1980’lerde petrol ticaretinin güvenliği için Basra Körfezi’nde Tahran yönetimine karşı kullanıldı. Bugünlerde Tayvan Adası ve geçidi çevresinde de ABD Donanması aynı argümanla bayrak göstermekte.

Nitekim Washington yönetimi, 2021 yılından itibaren Karadeniz için de bu argümanı dolaşıma soktu. Şimdi 20 Ekim 2021 gününe Bükreş’e gidelim. Halen görevde olan ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, Romanya’yı ziyaretinin sonunda ev sahibi mevkidaşı Ciuca ile ortak basın toplantısı düzenliyor. Basın toplantısında Antena 3 televizyon kanalının muhabiri ve aynı zamanda Jane’s Defence Weekly’nin Romanya muhabiri Radu Tudor, ABD Savunma Bakanı’na şu şekilde bir soru yöneltiyor:

“Karadeniz’de her gün Rusya’nın daha saldırgan davranışlarıyla karşılaşıyoruz, ABD’nin Karadeniz bölgesine yönelik yükümlülükleri nedir?”

Austin ise bu soruya yanıt verirken şu önemli ifadeyi araya sıkıştırıyor:

“Karadeniz’in güvenliği ve istikrarı, ABD’nin ulusal güvenliğiyle ilgilidir hem de NATO’nun Doğu kanadının güvenliği için önemlidir.”

Hatta Austin, cevabının girişinde Karadeniz’in güvenliğinin ABD açısından önemine dair yaptığı atıfı, aynı yanıtın sonunda şöyle vurguluyor:

“Karadeniz Bölgesi, ABD’nin ulusal güvenlik konuları arasındadır.”

Uzun lafın kısası, Tahıl Koridoru Anlaşması ve küresel gıda krizi bahanesiyle kısa vadede Karadeniz’de çatışma arayan ya da birbirinin askeri kapasitesini test etmek isteyen ülkeler, Türk Boğazlarının kapısını aşındırmakta. Lozan Anlaşması’nın yüzüncü yılını kutladığımız bugünlerde 87 yıl boyunca başarıyla müdafaa ettiğimiz Möntrö Boğazlar Sözleşmesi’nin bir yüzyılı geride bırakması dileğiyle…

Tartışma