gdh'de ara...

Terörün harcını çimentoyla karanlar birbirine düştü: Bruno Lafont neden konuştu?

💢 Fransız çimento şirketi Lafarge'ın Suriye'de terörün finansmanına illişkin davasıda sürpriz gelişmeler yaşanmaya devam ediyor.

💢 Şirketin o dönemki CEO’su Bruno Lafont ilk defa basına konuşmaya karar verdi.

💢 Lafont’un açıklamalarını dava ile ilgili yeni sürprizlerin yolda olabileceğine işaret ediyor.

1. resim

31 Mart 2023 günü Fransız basın kuruluşu Liberation, Suriye iç savaşı sırasında Fransız çimento şirketi Lafarge’ın terörizmi finanse etmesi süreciyle ilgili çok ilginç bir röportaj yayınladı. Şirketin o dönem üst yöneticisi yani CEO’su olarak görev yapan Bruno Lafont ilk defa basına konuşmaya karar vermişti.

Türk basını gerek kendi gündeminin yoğunluğundan, gerekse röportajın tamamına “1 Euro” ödemeye üşendiğinden olsa gerek, Lafont’un açıklamalarını yüzeysel bir şekilde ele almayı tercih etti. Ancak soru-cevapların içerisindeki ipuçları yakın gelecekte Lafarge davası ile ilgili yeni sürprizlerin yolda olabileceğine işaret ediyor.

Tabi eski CEO Bruno Lafont ani bir kalp krizi geçirmez, balkondan düşmez, trafik kazasına kurban gitmez ya da su doldurduğu küvete düşen bir saç kurutma makinesi sonucu elektrik çarpmasıyla dünyayı terk etmezse.

Öncelikle Lafont’un neden konuşmaya karar verdiği konusuna eğilelim. Malum olduğu üzere New York Federal Mahkemesi, Lafarge ile terörizm arasındaki ilişkiyi netleştiren bir karar almış ve Fransız şirketini anlaşma neticesinde 777,78 milyon dolar cezaya çarptırmıştı.

Anlaşılan Lafarge, bu skandal için cebinden çıkacak paranın bir kısmını aralarında Lafont’un da bulunduğu bir grup eski çalışanından tahsil etmeye karar vermiş. Şirket şimdi skandal nedeniyle eski çalışanlarından 200 milyon Euro talep ediyor.

Lafont bu süreçte yalnız bırakıldığı sonucuna varmış olmalı ki hem bürokrasiyi hem de siyasileri sürece dahil ederek kendisini ve beraberindekileri kurtarmaya karar vermiş.

Bruno Lafont, ilk açılan davanın kendisi için ağır bir darbe olduğunu belirtirken, Liberation’un sorularına verdiği yanıtlar, siyasetten ve bürokrasiden kendisine bir yardım ulaşacağı ümidini hep koruduğuna işaret ediyor.

“7 yıl boyunca yaşamını askıya aldığını ifade eden eski CEO, mücadele isteğini hiç kaybetmediğini, fakat yalnız kaldığı bu süreçte soğukkanlılığını koruması gerektiğine inanmış”. Dünyanın geri kalanını suçlayarak içinde bulunduğu durumdan çıkmak istemediğini ifade eden Lafont’un, Lafarge’ın 200 milyon euroluk talebiyle kimyasının bozulduğu ve gün yüzüne çıkmaya karar verdiği anlaşılıyor.

Lafont, ısrarla teröristlerle işbirliğinin kendi bilgisi dışında, şirketin güvenlik müdürü Jean Claude Veillard aracılığıyla yürütüldüğünü söylerken, Fransa Dışişleri Bakanlığı ile Fransa Dış İstihbarat Servisi DGSE’nin (Direction Generale de la Securite Exterieure) işin içerisinde olduğunu vurguluyor.

Lafarge’ın eski CEO’suna göre Suriye’nin Rakka kenti yakınındaki Çelebiye bölgesinde bulunan çimento fabrikası Fransız istihbarat servisine ve devletine, Suriye iç savaşını yakından izlemek ve ilişkiler geliştirmek için önemli fırsatlar sunuyordu. DGSE ayrıca, Suriye’deki iç savaşa katılan Fransız vatandaşlarını takip etmek için Lafarge fabrikasındaki bağlantılarından yararlanıyordu.

Eski CEO Lafont bu noktada önemli bir isme işaret ediyor: Firas Tlass. Firas Tlass’ın babası Mustafa Tlass 1974-2004 yılları arasında Suriye Savunma Bakanlığı görevinde bulundu. 2017 yılında Fransa’da tedavi gördüğü hastanede 85 yaşında yaşama veda etti.

Onun babası Abdülkadir Tlass da yaşamını bir yandan Osmanlı ordusuna mühimmat satarak diğer yandan da Fransız istihbaratına çalışarak kazanıyordu. Yani Tlass ailesinin Fransız devletiyle bir asırı aşan yakın bir ilişkisi var.

Lafont’a göre, Firas Tlass, Çelebiye bölgesindeki Lafarge fabrikasının küçük hissedarıydı. Rejime yakınlığı nedeniyle Fransız şirketinin işlerini kolaylaştırmak için ortak olarak alınmıştı. Lafarge şirketi aynı zamanda, yine Lafont’a göre Tlass’a danışmanlık ücreti de ödemekteydi.

Ancak Firas’ın geliri bununla sınırlı değildi. Çimento şirketinin eski CEO’suna göre Firas Tlass, Fransız istihbarat şirketi DGSE’ye de ücreti mukabilinde hizmet vermekteydi. Lafarge fabrikasının tüm lojistik ihtiyaçlarını karşılayan Tlass, Rakka çevresindeki kontrol noktaları, bu kontrol noktalarına kimin hakim olduğu ve bölgedeki diğer gelişmeleri de DGSE’ye aktarmaktaydı.

Bruno Lafont’a göre Lafarge Skandalı davasındaki en büyük boşluk Firas Tlass’ın yargı karşısına çıkarılmaması ve fabrikanın bulunduğu bölgedeki silahlı gruplarla ilişkileri “düzenlemesi” için sağlanan finansmana dair soru sorulmaması. Lafont, eğer DEAŞ terör örgütü finanse edildiyse bunun ancak Firas Tlass aracılığıyla yapılmış olabileceğini ifade ediyor verdiği röportajda.

Tlass ailesinin Fransız devleti ve istihbaratı ile Osmanlı dönemine kadar uzanan ilişkilerine ve Wikipedia’da dahi Tlass’a dair 2012 yılından sonra bilgi olmadığını dikkate alacak olursak, Bruno Lafont’un sorularının cevabını bulması pek de kolay olmayacak.

2012 yılında, Beşar Esad’a istifa etmesini tavsiye ederek ortadan kaybolan Tlass’ın yerini bilenler herhalde ona mahkemeye bilgi vermesini tavsiye etmeyeceklerdir. Ki işte bu noktada Lafont, sorumlu tuttuğu bürokrat ve siyasetçilere de mesajını veriyor.

Israrla talep etmesine rağmen Fransız yargısının 2018 yılından bu yana kendisini dinlemek için hiçbir girişimde bulunmadığına dikkat çeken Fransız Lafarge şirketinin eski CEO’su, gereken yerlere suskunluğunu daha fazla bozabileceği ve elinde yeni bilgiler bulunduğu işaretini çakıyor.

200 milyon euroluk davanın Lafont’un duygu dünyasında ciddi bir erozyona yol açtığı muhakkak. Kişisel gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim ki bu tür davalarda kaderlerine terk edilen insanlar hiç umulmadık sürprizlerle ortaya çıkabilirler ya da ortaya çıkmamak üzere yok edilebilirler. Kamusal hayattan ve iş dünyasından soyutlanmaya katlanabilen Lafont, emeklilik ikramiyesinin elinden alınmasına müsaade etmeyecek şekilde kartlarını açabilir.

Lafont, röportajın finalinde devletin kendilerini kullandığını ancak olay yargıya taşındıktan sonra devlet görevlilerinin kıllarını kıpırdatmadığını vurgulayarak, “35 yıl çalıştığım, çalışanlarının güvenliğini her zaman ön planda tutmuş bir kuruma karşı, insanlığa karşı suç işlemek ve terörizmi finanse etmeyi içeren çok ağır ve saçma suçlamalarda bulunuldu. Ben bu açıklamaları yaparken eski çalışma arkadaşlarımın haklarını da düşünüyorum” dedi.

Bruno Lafont, işin ucu kendisine dokunduğunda yaklaşık 10 yıldır uluslararası toplumun izlediği bir skandalı çözmek için harekete geçmiş görünüyor. Ancak ülkesinin geçmişte ASALA terörizmi, ardından PKK/PYD/YPG terörizmine dair yürüttüğü koruma kollama siyasetine dair bilgi sahibi olsa, mesela terör örgütü PKK’nın sözde üst düzey yöneticisi Fazıl Botan kod adlı Ahmet Şeker’in daha geçen hafta Fransa’da tedavi gördüğü hastanede öldüğünü bilse, kendisinin bugüne kadar hayatta kalmasını bile bir şans olarak görebilirdi.

PKK’nın Kandil saha sorumlusu Şeker, 2014 yılında Suriye’ye geçmiş, 2015 yılında bir çatışmada yaralandığında Fransız Hava Kuvvetleri tarafından tedavisi için Suriye’den Fransa’ya tahliye edilmişti. Lafont’un, Allah muhafaza başına bir kaza gelse, Fransız devletinin Şeker’e gösterdiği ihtimamı kendisi için bulması mümkün olmayabilir.

Mehmet Kancı

Tartışma