The Economist: ABD seçim sonucunu belirleyecek üç büyük belirsizlik
ABD'de yaşanacak olan yeni bir Biden-Trump karşılaşması ülkeyi kaosa mı sürükleyecek? İşte ABD'de yaşanacak seçim sonucunu belirleyecek üç büyük belirsizlik...
İngiltere'nin önde gelen yayın organlarından The Economist'de, Kasım ayında gerçekleşecek olan ABD seçimlerinin sonucunu belirleyecek olan etkenlerin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Analizde, 1912'den bu yana ilk kez eski bir başkanın görevdeki bir başkana meydan okuyacağı belirtilirken, gelinen noktada seçimin sonucunu belirleyecek olan üç büyük belirsiliğie dikkat çekildi.
Analizde ayrıca, bir önceki Biden-Trump karşılaşmasında yaşananlar minvalinde bu seçimlerde de bir kaos yaşanma ihtimalinin yüksek olduğu tespitine yer verildi.
İşte The Economist'de yayınlanan analiz:
Geçtiğimiz “Süper Salı”, ABD'nin 2024 başkanlık seçimlerinin rövanş niteliğinde olacağını ortaya koydu.
1912'den bu yana ilk kez eski bir başkan, görevdeki bir başkana meydan okuyor. Adaylar herkes tarafından gayet iyi tanınsa da seçmenlerin yaklaşık %12'si henüz iki aday arasında bir seçim yapmış değil.
Bu kararsız seçmenler, kıran kırana geçecek bir yarışın kaderini belirleyebilir.
2000'den önceki altı seçimde, halk oylamasındaki ortalama zafer marjı yaklaşık dokuz puandı. 2000'den bu yana yapılan altı seçimde ise bu fark üç puana kadar geriledi. Bu bile bugünlerde başkanlık seçimlerinde aradaki farkın ne kadar yakın olduğunu gösteriyor. Kasım ayında sadece altı eyalette rekabet yaşanacak.
Geçen seçimdei 160 milyon Amerikalı oy kullandı. Ancak Joe Biden kırılma noktası eyaleti olan Wisconsin'i 20.000 oyla ya da kullanılan toplam oyların %0,013'ü ile kazandı.
Oy oranları bu kadar birbirine yakın olduğunda, küçük farklılıklar dünyayı değiştiren etkilere sahip olabilir.
Bu nedenle, okları Joe Biden ya da Donald Trump'a çevirebilecek bir düzine dinamik var. Ekonomi, sınır, kürtaj, katılım ve ikna operasyonları, bağışçılar ve gönüllüler bunlardan sadece bazıları.
Ancak bu seçimde üç büyük belirsizlik alanı daha mevcut.
Birincisi, üçüncü partilerin rolü büyük olacak. Zira birçok Amerikalı her iki ana partiyi de biraz tuhaf buluyor.
Teoride bu iki partinin arasındaki düopolü kırmak harika olurdu. Pratikte, mevcut üçüncü parti adaylarına dönmek çare olabilir.
Bu yılki adaylar arasında, Amerika'ya tek katkısı Trump'ın 2016'daki zaferini ve Paris iklim anlaşmasından çekilmesini kolaylaştırmak olan çevreci Jill Stein da var. Biden ile Trump arasında pek bir fark olmadığını düşünen solcu profesör Cornel West de bu yıl adaylar arasında. Bir de Robert Kennedy Junior var.
İki büyük parti, sahip oldukları bu düopolü ısrarla muhafaza ediyor. Ralph Nader'in Florida'da eyaletin George W. Bush'a geçmesine yetecek kadar oy aldığı 2000 yılından bu yana partiler, başkanlık seçimlerinde kimlerin oy pusulasında yer alabileceğine ilişkin kuralları sıkılaştırdı.
Stein ve West'in her eyalette başarı gösterme ihtimali düşük. Kennedy'nin durumu ise farklı.
Üçüncü partilerin de dahil olduğu anketlerde oyların %12'sini alıyor. Bu da çoğu eyalette oy pusulasına girmesi için yeterli imzayı toplayabileceğini gösteriyor. Eğer bu anketler Kasım ayında oy oranına dönüşürse, 1992'de Ross Perot'tan bu yana en yüksek üçüncü parti skoru olabilir.
Kennedy'nin kimlerden daha fazla oy alacağı konusunda kesin konuşmak zor. Soyadı daha çok Demokratların ilgisini çekeceğini gösteriyor. Ancak Cumhuriyetçiler onu daha çok seviyor.
Çevreciliği ve aşı şüpheciliği sol ve sağın sorunlarını karıştırıyor. Onu destekleyenler, kargaşanın özünde iyi bir şey olduğunu düşünen Silikon Vadisi'ndeki yakın dostları. Tüm bunlar, Kennedy'nin Trump'ın zaferine yardımcı olduğu bir senaryonun daha mümkün olduğu anlamına geliyor.
Bu seçime özgü ikinci büyük belirsizlik ise Trump'ın duruşmalarıyla ilgili.
Yüksek Mahkeme, Colorado eyaletine karşı aldığı 9-0'lık kararla, bu seçimin dışında kalmayı tercih edeceğine dair açık bir sinyal gönderdi. Dolayısıyla Trump her yerde oy pusulasında yer alacak.
Geçtiğimiz birkaç yıl boyunca seçimden önce hapse atılabileceği ya da yeniden seçilmesi halinde bir hücreden yönetmek zorunda kalabileceği yönünde spekülasyonlar yapıldı. Böyle bir şey olmayacak. Yargılandığı davaların çoğu temyizlerle birlikte 5 Kasım'a kadar sonuçlanmayacak.
Elbette bu, davaların önemsiz olduğunu söylemek anlamına gelmiyor.
Economist/YouGov anketlerimize göre Cumhuriyetçi seçmenlerin üçte biri "suçlu" olmanın bir adayda arzu edilen bir özellik olmadığını söylüyor. Ancak kamuoyu yoklamaları, daha önce Trump'a oy verenlerin büyük bir çoğunluğunun yine oy vereceğini öngörüyor.
Üçüncü belirsizlik alanı ise adayların yaşları. Biden ve Trump kayıtlara geçen en yaşlı ve ikinci en yaşlı adaylar olacak.
Bu durum ise kibarca "sağlık olayı" denilen hadisenin gerçekleşme ihtimalini normalden daha yüksek kılıyor. Cumhuriyetçi tarafta Trump'ın siyasi bir varisi yok. Kampanya müdürünü partinin genel müdürü ve gelinini de eş başkanı olarak atıyor. Trump'ın bu gücü kırılgan bir güç. Partiye o kadar hakim ki, iş göremez hale gelirse kaos olur.
Buna karşın, Demokratlar arasında Biden'ın ilerleyen yaşına rağmen seçimleri kazanıp kazanamayacağı konusunda süregelen bir tartışma var. Ekonominin gücü göz önüne alındığında anket rakamları garip bir şekilde düşük kalıyor.
Beyaz Saray'ın cevabı anketlerin yanlış olduğu ve daha fazla seçmen ona ilgi gösterirse Başkan'ın talihinin döneceği yönünde. Bu mümkün olabilir. Ancak yine de Amerikalıların %85'i ve Demokratların %70'i Başkan'ın bir dönem daha görev yapmak için çok yaşlı olduğunu düşünüyor. Bunun değişmesi pek olası değil.
Son düzlük
Ağustos ayındaki kurultayda partinin adayı açıklanacak. Biden, bu süre zarfında eyalet anketlerinde geride kalırsa, ikinci bir Trump dönemine karşı en iyi savunmanın kendisi olduğu yönündeki ana argümanı sürdürmek zorlaşacak.
O zaman yerine geçecek kişiyi bulmak da riskli ve kaotik bir süreç olacak.
Biden'ın gönüllü olarak kenara çekilmesi gerekecek ki bu da pek olası görünmüyor. Başkan yardımcısı ve muhtemel halefi Kamala Harris ondan da zayıf bir aday olabilir.
Bu sorunu aşmanın bir yolu, Demokratların kurultayda bir yetenek yarışması düzenlemesi olurdu. Bunun riski, adayların aktivistlerden oluşan bir kitleyi memnun etmek için sola sürüklenmeleri olabilir.
Bir alternatif de partinin önde gelenlerinin Michigan'daki Gretchen Whitmer gibi genç bir vali ya da Georgia Senatörü Raphael Warnock gibi karizmatik bir konuşmacı üzerinde uzlaşmaları ihtimali. Bu durumda, tam da Trump 6 Ocak'ta yargılanırken, medyanın yoğun ilgisi altında kampanya yürütmek için iki ayları kalacak.
2024'teki seçimin Biden ve Trump arasında geçmesi neredeyse kaçınılmaz. Öte yandan, bu yarışa özgü tuhaflıklara bakılırsa, ortada düşündüğümüzden daha fazla belirsizlik ve kaos ihtimali bulunuyor.