gdh'de ara...

The Hill: ABD'nin Türkiye üzerinde sınırlı etkisi var ve Erdoğan'a baskı ters etki yapıyor

ABD'nin Türkiye üzerinde sınırlı etkisi var ve Erdoğan'a baskı muhtemelen ters etki yapar. Ancak Türkiye bahara kadar NATO üyeliklerini onaylamazsa, Washington sahip olduğu az sayıda kozunu kullanmaya çalışmalı.

1. resim

İsveç ve Finlandiya, son birkaç ayda NATO üyeliği yolunda pek ilerleme kaydetmemiş gibi görünüyor.Türk yetkililer geçtiğimiz günlerde İsveç'in Ankara'nın taleplerini karşılamanın yarısına bile gelmediğini belirtirken, İsveçli yetkililer de aradaki farkı kapatamayacaklarını savunuyorlar.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz günlerde iki NATO adayının Türkiye'nin terörist olarak gördüğü 130 kadar kişiyi sınır dışı etmesini veya iade etmesini talep ederek çıtayı yükseltti.

Ankara'nın hem İsveç hem de Finlandiya'dan tavizler alma konusundaki ısrarı nedeniyle, İskandinav güvenliğinin ve dolayısıyla Avrupa güvenliğinin giderek daha fazla risk altında olduğuna dair endişeler ise doğal olarak artıyor.

Washington'ın ağırlığını koyma zamanı geldi mi?

Muhtemelen henüz değil. Bunun yerine, en azından baharın sonuna kadar stratejik bir sabır süreci yürütülmesi gereklidir. Ama bundan sonra da eğer Türkiye hala harekete geçmediyse, Washington eldivenlerini çıkarmalı ve Ankara karşı hâlâ sahip olduğu az sayıda kozunu kullanmaya çalışmalı.

Çoğu uzmana göre, Finlandiya ve İsveç'in NATO üyelikleri, ittifakı bariz şekilde güçlendirecek. Hem Finlandiya hem de İsveç, küçük ama gelişmiş profesyonel askeri kuvvetlere sahip.

Finlandiya, yaklaşık 30.000 askerden oluşan bir aktif görev kuvvetine ve 280.000 rezerv askere sahip bir orduya sahip. Ayrıca Finlandiya Ordusu, Ukrayna'daki savaş nedeniyle çok değerli hale gelen Avrupa'nın en güçlü topçu kuvvetlerinden birine sahip ve F-18 savaş uçaklarını daha gelişmiş olan F-35 savaş uçakları ile değiştirme sürecinde.

İsveç'in askeri gücü biraz daha küçük. Ancak ülke, son zamanlarda askeri kapasitesini güçlendirmek için zorunlu askerliği yeniden başlattı. İsveç, büyük, sofistike bir savunma sanayisi ve istisnai istihbarat servislerine sahip bir ülke. İsveç Ordusu, gelişmiş Alman tanklarını, ABD yapımı Patriot hava savunma sistemini ve İsveç'in kendi ürettiği Archer 155 mm topçu sistemlerini kullanıyor. Hava kuvvetleri yaklaşık 100 çok rollü (ve İsveç yapımı) JAS 39 Gripen jetine sahip ve donanması, dünyanın en gelişmiş tahrik sistemlerinden birine sahip olan İsveç yapımı Gotland dizel-elektrik denizaltısını kullanıyor.

Diğer yandan her iki ülke de, pandemi kaynaklı durgunluğun yarattığı zorluklara rağmen, savunma harcamalarını artırma kararı aldı. Ayrıca NATO'nun Afganistan'daki misyonuna katıldılar ve İsveç, NATO'nun Libya'daki sivilleri koruma misyonunda görev aldı.

Özetle her iki ülke de, yüksek kaliteli askeri yeteneklere, gelecekteki savunma yatırımlarına bağlılıklarına ve Avrupa'da ve ötesinde güvenliğe katkıda bulunma konusunda gösterilmiş bir istekliliğe sahip. Ayrıca, bu ülkelerin NATO'da yer alması Baltık ülkelerinin savunmasını kolaylaştıracak, Rusya'daki savunma planlamacılarının işini zorlaştıracak ve Arktik bölgesinde savunma ve güvenliğe daha bütüncül bir yaklaşım getirilmesine yardımcı olacaktır.

30 müttefikten 28'inin kabul ettiği üyelik konusunda, Macaristan'ın da Şubat ayında harekete geçmesi planlanıyor.

O halde Türkiye neden Finlandiya ve İsveç'in katılımını onaylarken ayak sürüyor?

Türk liderler, Helsinki ve Stockholm'de bulunan çeşitli militanlara karşı (PKK), bu ülkelerin izledikleri politikalara itiraz ediyorlar. Ankara'nın yaklaşımı, yakın zamanda İstanbul'da Türk yetkililerin Suriye merkezli militanlarla ilişkilendirdiği bir bombalama olayıyla birleşti. Ve aynı zamanda Türkiye, Suriye'nin çeşitli bölgelerine başka bir büyük çaplı askeri saldırı düzenlemeye hazır görünüyor.

Ancak bu gelişmeler Erdoğan'ın, NATO müttefikleri arasındaki konumunu zayıflatıyor. Çünkü Erdoğan'ın bu yaklaşımı, NATO'nun kuzey Avrupa'daki konumunu güçlendirmesini engelliyor. Erdoğan'ın uzlaşmazlığının daha geniş ittifak güvenliği üzerindeki etkisi göz önüne alındığında, belki de bu durumu sadece Türkiye, Finlandiya ve İsveç arasındaki üçlü bir mesele olarak ele almanın yerine Washington'ın da doğrudan müdahil olmasının zamanı gelmiştir.

Amerika Birleşik Devletleri'nin Türkiye üzerinde sınırlı etkisi var ve şu an için Erdoğan üzerindeki açık Amerikan baskısı muhtemelen ters etki yapacak ve gereksiz olacak. Erdoğan'a çok fazla saldırmak, O'nun Türk değerlerinin ve güvenliğinin tek güvenilir savunucusu olduğuna dair iç politikasını güçlendirecektir.

Ek olarak, Türkiye'nin Ukrayna'yı askeri ve ekonomik olarak desteklemedeki önemli rolü göz önüne alındığında , özellikle de kalan kış aylarında Washington, Ankara ile karşı karşıya gelmekten kaçınmaya çalışmalıdır.

Bununla birlikte, Erdoğan yaza kadar bunu yapmayı reddederse, stratejik sabır zamanı sona ermiş olacak. Gerekirse Washington, Ankara'yı Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya üyeliğini hızla onaylamaya ikna etmeyi amaçlayan bir dizi adım atmaya hazırlıklı olmal ve bu, ABD-Türkiye ilişkilerinin en azından kısa vadede daha da kötüye gitmesi anlamına gelse bile yapılmalı.

Diğer bir deyişle ABD, Finlandiya ve İsveç'in ittifaka üyeliğini Erdoğan'ın Türkiye'siyle olan ilişkisinden daha öncelikli hale getirmeye hazırlıklı olmalı.

Ankara'nın dış politika hesaplarında Rusya ve Çin'in Avrupa ve Washington kadar önemli olduğu çok kutuplu bir yaklaşım var. Yine de eğer, Ankara baharın sonlarına kadar Finlandiya ve İsveç'e onay vermemiş ise, Washington'ın en azından dikkate alınmak için atabileceği birkaç adım var.

Bunlar, Washington'un hoşnutsuzluğunu ve harekete geçme isteğini kamuoyuna açıklayarak Türk lirasının değerini düşürmek, önemli Türk ihracatçılarına, bakanlıklarına ve liderlerine bir dizi yaptırım uygulamak, ABD askeri teçhizatının Türkiye'ye satışına kısıtlamaların yeniden getirilmesi ve NATO'nun Türkiye'deki askeri konumunu ve oradaki Amerikan varlığını yeniden gözden geçirmesi olabilir.

Bu tür hamlelerin Erdoğan'ın iç siyasi gücünü artırma riski var, ancak Finlandiya ve İsveç'in NATO'daki üyeliklerini sağlamlaştırma gibi daha önemli bir hedefe de bu şekilde ulaşalıbilir.

Her halükarda, şimdilik stratejik sabır daha ihtiyatlı bir politika tercihi gibi görünüyor.

Kaynaklar

Tartışma