The Hill: Avrupa güvenliği için neden ABD'ye bel bağlamamalı?

Avrupa, stratejik olarak karaya vuran ABD'ye güvenlik için bel bağlayabilir mi? Amerika, çıkacak sıcak bir savaşta “müttefikleri” için seferber olur mu? 

1. resim

ABD'nin önde gelen yayın organlarıdan The Hill'de, ABD'nin içerisinde olmadığı bir NATO ittifakının Avrupa'nın güvenliğini sağlama kapasitesi ve olası bir sıcak savaştaki rolünün değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

ABD'nin Avrupa'daki askeri ayak izinin, özellikle son dönemde kıtanın güvenliğine zarar verme noktasına geldiği iddia edilen analizde ABD'nin; Gürcistan, Kırım ve son olarak Ukrayna'ya yönelik geniş çaplı işgal girişimlerinde sahada olmadığına dikkat çekildi.

Analizde ayrıca; ABD'nin strateji üretme konusunda karaya oturmuş bir süper güç haline geldiği ve NATO üyelerinin ABD'nin olmadığı bir denkleme kendini hazırlamaları gerektiği tespiti yapıldı.

İşte The Hill'de yayınlanan analiz:

Otuz yıl önce yani 31 Ağustos 1994'te, son Rus askerleri Estonya ve Letonya'dan ayrıldı. Aynı gün Berlin'deki Treptow Park'ta ise Rusya'nın yaklaşık 50 yıllık işgalin ardından Doğu Almanya'dan çıkışını anmak üzere bir tören düzenlendi.

1994'te yaşananlar, Moskova'nın Orta ve Doğu Avrupa üzerindeki siyasi kontrolünü yıllar önce kaybetmiş olması bakımından çok daha sembolik bir öneme sahipti.

Berlin Duvarı 1989'da yıkılmış, Almanya 1990'da yeniden birleşmiş ve Sovyetler Birliği 1991'de varlığını sona erdirmişti.

Ancak uluslararası ilişkilerde sembolizm çok önemlidir. Baltıklardan çekilen Rus güçleri, Moskova'nın Avrupa'daki hegemonik hırslarının sona erdiğinin güçlü bir göstergesiydi.

Washington'daki yetkililer Rusya'nın Doğu Avrupa'dan askeri çıkışını alkışladılar ama ABD'nin Rusya'nın geri çekilmesine kendi geri çekilmeleriyle karşılık vermesi gerektiği yönünde bir öneriyi kabul etmediler.

Onların bakış açısına göre Soğuk Savaş bir beraberlikle değil, aslında tam bir zaferle sonuçlanmıştı. Kazanan ABD liderleri, komünizm sonrası boşluğu tüm Avrupa için ABD liderliğinde bir güvenlik mimarisiyle doldurma planları yaptı.

Elbette Sovyetlerin çöküşünün ardından Avrupa'daki ABD askerlerinin sayısında büyük kesintiler oldu. Ancak NATO ittifakı, bölgesel erişim alanı açısından büyük ölçüde büyüdü.

ABD son 25 yılda, Avrupalı müttefiklerinin sayısını iki kattan fazla arttırdı. Ve bugün ABD'nin güvenlik şemsiyesi hiç olmadığı kadar büyük.

Bugün gelinen noktada genel kanı, Amerika'nın Avrupa'dan çekilmeyi reddetmesinin sağduyulu bir karar olduğu yönünde. Polonya, Baltıklar ve diğer Doğu Avrupa ülkelerine güvenlik garantilerinin verilmesinin gelecekteki Rus saldırganlığına karşı ileri görüşlü bir önlem olduğu yönünde.

Hatta askeri uzmanlar tarafından ABD'nin Avrupa'daki askeri varlığı olmasaydı, Moskova'nın emperyal hırslarının bugün olduğundan daha da büyük olacağı iddia ediliyor.

Peki ya bu görüş yanlışsa? Ya ABD'nin Avrupa'daki ayak izi kıtanın güvenliğine aslında net bir zarar veriyorsa?

Bunun tam olarak doğru olduğuna dair güçlü bir emareler var. Zira; transatlantik topluluğunun Soğuk Savaş dönemi kurumlarına olan bağlılığının devam etmesi, mevcut ve gelecekteki tehditlere uygun olmayan bir güvenlik mimarisiyle sonuçlandı.

Ve artık temel sorun, Amerika'nın “müttefikleri” adına savaşmaya ve ölmeye istekli olup olmadığı konusunda artan belirsizlik.

Açıkçası, Washington'un Avrupa'daki İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya gibi başlıca müttefikleri artık gerçek bir dış tahakküm tehlikesi altında değiller. Sadece doğudakiler silahlı saldırıya uğrama riski altında.

Peki ABD, Doğu Avrupa'da Rusya'ya karşı sıcak bir savaş için seferber olur mu?

Bunun zar zor da olsa mümkün olabilmesi için öncelikle Amerika'nın o bölgenin güvenliğinde temel bir ulusal çıkarı olduğunun kanıtlanması gerekir.

ABD'li politika yapıcılardan ve oy veren halktan, ülkelerinin dış ve güvenlik politikalarını sıfırdan tasarlamaları istense, Litvanya veya Romanya gibilerle askeri bir ittifakta olma konusunda ısrar etme olasılıkları nedir?

Realist analistler bu ihtimali muhtemelen sıfıra yakın olarak değerlendirecektir.

En azından, ABD'nin bugün Doğu Avrupa ülkelerinin toprak bütünlüğünü, siyasi bağımsızlığını ve ekonomik açıklığını Soğuk Savaş döneminde Batı Avrupa'nın güvenliğini önemsediğinden daha az önemsediğini inkar etmek zor.

Bu belki bariz bir nokta, ancak geniş kapsamlı sonuçları olan bir nokta. Bu, kaçınılmaz olarak, Amerikan liderlerinin genel bir Avrupa savaşında savaşmayı tercih etme şanslarının geçmişte olduğundan çok daha düşük olduğu anlamına geliyor.

Amerika'nın Doğu Avrupa'da NATO üyesi olmayanları savunmak için savaşmayacağına dair şimdiden kesin kanıtlar var. Bu durum 2008'de Rusya Gürcistan'a saldırdığında, 2014 ve 2022'de Rusya Kırım'ı ilhak ettiğinde ve ardından Ukrayna'ya yönelik geniş çaplı işgalini başlattığında ortaya çıktı.

Gerçekte, ABD'nin Polonya ya da Baltık ülkeleri gibi bazı NATO üyelerini savunmak için Rusya ile nükleer savaşı göze alıp almayacağından şüphe etmek için de nedenler var.

İki noktanın altını çizmek gerekir.

Birincisi, Demir Perde yerinden oynadı. Artık Szczecin'den Trieste'ye değil Kaliningrad'dan Kırım'a kadar uzanıyor.

NATO ittifakının karşı karşıya olduğu temel mesele de bununla birlikte değişti. Amerikalıların Batı Avrupa'nın çekirdek ekonomilerinin kaderi için (Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi) Rusya ile savaşmak üzere harekete geçip geçmeyeceğinden, ABD liderlerinin kıtanın uzak doğu çeperindeki ülkeleri savunmak için Üçüncü Dünya Savaşı'nı göze alıp almayacağına kadar çok sayıda soru var.

İkinci olarak, Amerika'nın geniş kapsamlı güvenlik taahhütleri, zor durumda kalması halinde ABD'nin Avrupa'da büyük bir savunma savaşına gireceğinin kanıtı olarak algılanmamalıdır.

Bugün ABD'nin askeri ayak izinin analizinden ABD'nin gelecekteki niyetleri hakkında çıkarılabilecek sonuçların katı bir sınırı vardır. Soğuk Savaş döneminden kalma ileri konuşlanmalar sadece geçmiş bir dönemin kalıntılarıdır ve ABD liderlerinin tekrar tercih edecekleri bir güç dağılımı değildir.

ABD'nin Avrupa'daki tek etkin süper güç olduğu doğrudur. Ancak strateji üretmek konusunda karaya oturmuş bir süper güç haline gelmiştir.

Avrupa'nın güvende olması için aslında kıtanın bir rekabet alanı olmadığını göstermek, yani Amerika'nın kıtadan geri çekilmesi gerekir.

Rusya'nın rövanşizminden en çok kaybedecek olanlar Avrupalılardır ve bu nedenle savunma ve caydırıcılık yükünü Avrupalılar omuzlamalıdır. Odaklanılması gereken nokta, Moskova'yı gelecekte herhangi bir silahlı saldırı durumunda Avrupa'nın geniş, birleşik, özerk ve zaptedilemez savunmasıyla karşılaşılacağına ikna etmek olmalıdır.

Avrupa'nın caydırıcılığını, ABD'nin bir Rus saldırısına konvansiyonel güçlerini bölgeye yığarak ve nükleer savaşa dönüşebilecek bir savaşa katılarak karşılık vereceği şeklindeki şüpheli varsayıma dayandırmaya devam etmek için iyi bir neden yoktur.

Moskova'nın Amerika'nın güvenlik garantilerini inandırıcılıktan yoksun olarak görmesi ve belki de kıtayı bir başka yıkıcı savaşa zorlamak için cesaretlenmesi riski çok yüksektir.

Tüm Avrupa'nın iyiliği için transatlantik ittifakı ABD'nin olmadığı bir denkleme kendini hazırlamalıdır.

Kaynaklar

Tartışma