gdh'de ara...

The Jamestown Foundation: Arktik bölgesi, Rusya ve Batı arasındaki yeni çatışma noktası mı olacak?

ABD'nin Kuzey Kutbu'ndaki son hamleleri, Rusya'nın öfkesini arttıran üç önemli gelişmeyi beraberinde getirdi. Arktik bölgesi, Rusya ve Batı arasındaki yeni çatışma noktası mı olacak?

1. resim

ABD merkezli düşünce kuruluşlarından Jamestown Foundation'da; ABD ve Rusya arasında, Ukrayna ve Tayvan gibi gerilimlerin ardından yeni bir parlama noktası olarak Arktik bölgesinin gösterildiği bir analiz yayınlandı.

Özellikle geçtiğimiz ay Kuzey Kutbu'nda yaşanan gelişmelerin, bölgenin Rusya ve Batı arasındaki ekonomik, jeopolitik ve askeri çatışmada bir sonraki parlama noktası olması için zemin hazırladığı belirtilen analizde, bundan sonra Rusya'nın öfkesini artıran üç ABD hamlesine yer verildi.

Analizde ayrıca, Rusya'nın burada bir kayba izin vermek istemeyeceği, zira böyle bir kayıbın ülkenin bir bütün olarak parçalanmasını tetikleyebileceği iddia edildi.

İşte Jamestown Foundation'da yayınlanan analiz:

Moskova'nın Ukrayna'ya karşı yürüttüğü savaşın gölgesinde kalsa da, geçtiğimiz ay Kuzey Kutbu'nda yaşanan gelişmeler bölgenin Rusya ve Batı arasındaki ekonomik, jeopolitik ve askeri çatışmada bir sonraki parlama noktası olması için zemin hazırladı.

Bu mücadeledeki son salvo Mart sonunda Jamaika'da düzenlenen Uluslararası Deniz Yatağı Otoritesi toplantısında gerçekleşti. Toplantıda Rus temsilciler, Washington'un geçtiğimiz Aralık ayında Kuzey Kutbu ve mineral zengini deniz yatağı üzerinde ileri sürdüğü yeni iddialar nedeniyle ABD'ye ateş püskürdü.

Rus temsilciler ABD'nin uluslararası hukuku kendi çıkarları doğrultusunda kötüye kullandığını ve kendisini Rusya, diğer Arktik güçleri ve dünya geneliyle çatışma içine soktuğunu ısrarla vurguladılar.

Moskovalı yorumcu ve siyasetçilere göre Kremlin'in buna yanıtı Arktik Konseyi'nden ve Deniz Hukuku Anlaşması'ndan çekilmek, Moskova ile Batı arasındaki deniz sınırlarını belirleyen 1990 tarihli Baker-Shevardnadze anlaşmasını feshetmek ve Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO) ve ABD'ye karşı Arktik'teki askeri varlığını arttırmak olabilir.

ABD'nin Kuzey Kutbu'ndaki son hamlelerine Rusya'nın öfkesini arttıran üç gelişme var.

Birincisi, NATO'nun Finlandiya ve İsveç'i de kapsayacak şekilde genişlemesi, Batı ittifakını Rusya'nın kapısına her zamankinden çok daha fazla yaklaştırıyor.

İkincisi, Moskova, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Kuzey Deniz Rotası'nın genişletilmesine yönelik umutlarının, Ukrayna'daki savaştan kaynaklanan Batı yaptırımları ve Çin'in bu rotadan kaçınan diğer ülkeleri telafi edememesi nedeniyle askıya alındığını kabul etti.

Üçüncü olarak ise Pentagon, sadece geçtiğimiz ay Kuzey Kutbu'nda gerçekleştirdiği üç askeri tatbikata dayanarak Nisan ayı sonunda yeni bir Arktik stratejisi yayınlayacağını duyurdu.

Birçok Rus analist, tüm bunların Rusya'nın ulusal çıkarlarına doğrudan bir saldırı teşkil ettiğini, çünkü Kremlin'in Moskova'nın münhasıran kontrol etmesi gerektiğine inandığı bir alanı kapsadığını açıkça beyan ediyor.

Bu faktörlerin ardında Putin'in zihnini meşgul eden ve Kremlin liderinin diplomatik ve propaganda araçlarının ötesine geçerek güç kullanma ihtimalini arttıran üç endişe daha yatıyor.

Birincisi ve en önemlisi Putin, Batılı liderlerin Kuzey Kutbu'ndaki eylemlerinin, Ukrayna'ya karşı yürüttüğü savaş nedeniyle dikkatinin dağıldığı ve hatta zayıfladığı inancından kaynaklandığına inanıyor.

Pek çok Rus yorumcu ve yetkili bunu açıkça dile getiriyor ve Batı'nın Rusya'yı başka yerlerde zayıflatmaması için Putin'in güçlü bir şekilde karşılık vermesi gerektiğinde ısrar ediyor.

İkincisi, Putin Kuzey Deniz Yolu'nun genişletilmesini "Doğu'ya dönüş" ve Rus gücünü yeniden teyit etme çabalarının merkezi bir parçası haline getirdi. Rotanın sıkıntıda olduğuna dair son işaretler fikrini değiştirmesine yol açmadı. Aksine, başarısızlığın hem kendisini hem de ülkesini Çin ve Batı karşısında zayıflatmaması için bu çabaya daha fazla kaynak ayırdı.

Üçüncü olarak, pek çok Rus gibi Putin de Moskova'nın Kuzey Deniz Yolu üzerindeki münhasır kontrolünü kaybetmesi halinde Rusya Federasyonu'nun kuzey bölgeleri üzerindeki kontrolünü de kaybedeceğinden korkuyor gibi görünüyor.

Böyle bir kayıp ülkenin bir bütün olarak parçalanmasını tetikleyebilir.

Putin'in elinde, Kuzey Kutbu'na doğru genişleme konusunda dünyanın geri kalanını ve hatta ABD'nin müttefiklerini Washington'a karşı kullanmak gibi bazı diplomatik kozlar kaldı.

Kendisi ve diplomatik temsilcileri Jamaika toplantısında tam olarak bunu yapmaya çalıştılar ve özellikle ABD ile Kanada arasındaki ve daha genel olarak ABD ile diğer ülkeler arasındaki farklılıkları vurguladılar.

Bu tür girişimlerin önümüzdeki haftalarda da devam edeceği ve hatta yoğunlaşacağı neredeyse kesin. Ancak bu tür propagandif ve diplomatik eylemlerin, Rus askeri gücünün bir göstergesi onları desteklemedikçe, Batı ve ABD'nin Kuzey Kutbu'na doğru genişlemesini engellemesi pek olası değildir.

Sonuç olarak Putin'in Kuzey Kutbu'nda Batı'yı engellemek için orduyu kullanma eğilimi giderek artıyor.

Bu yaklaşım Kremlin liderinin uluslararası hukuku yok etme hedefiyle tutarlı olacaktır.Ayrıca Rus uzmanların argümanlarının, Moskova'nın Kuzey Kutbu'ndaki iddialarını ileri sürmek ve tek taraflı hareket etmek söz konusu olduğunda uluslararası hukuku ve örgütleri görmezden gelebileceğine ikna olduğunu da gösterecektir. Böyle bir hamlenin, karşı çıkılması halinde askeri olarak desteklenmesi gerekecektir.

Rusya'nın Kuzey Kutbu'nda askeri gücü başarılı bir şekilde kullanıp kullanamayacağı açık bir soru olmaya devam ediyor.

Uzmanlara göre Rusya'nın filosu sıkıntıda ve yakın vadede bunu değiştirmek için yeterli gemi inşa edecek ve yeterli insan gücü sağlayacak kaynaklara sahip değil. Ancak bu eksiklikler durumu daha da tehlikeli hale getiriyor çünkü gelecekte yaşanacak herhangi bir çatışmanın hızla tırmanacağını gösteriyor.

Yirmi yıl önce Amerikalı romancı John Griesemer, kitaplarından birine Nobody Thinks of Greenland başlığını koymuştu. Bu ifade, Kuzey Kutbu'nda Moskova ve Batı arasındaki ilişkileri inceleyen pek çok Batılı analistin tutumunu yansıtmaktadır.

Ancak son olaylar bu görüşü değiştirmelidir. Aksi takdirde, bölgedeki gelişmelere kayıtsız kalınması, durumun kontrolden çıkma riskini beraberinde getirecektir.

Tartışma