The Japan Times: Çin’in ırk ve tarih meselelerini silaha çevirmesi
Pekin, sömürgecilikten kaynaklanan tarihsel haksızlıkları kullanarak Batı dışı ülkelere hitap etmeye çalışıyor.
Japonya merkezli The Japan Times, Çin, Küresel Güney ülkelerinin sömürgecilik döneminden kalan acı hatıralarını fırsata çevirmek için kimlik ve tarihe atıf yapmasına ilişkin bir analiz yayınladı.
Akhil Ramesh tarafından kaleme alınan analizde, Küresel Güney ülkelerinin BRICS’e olan ilgisine dair “Pekin, sömürgecilikten kaynaklanan tarihsel haksızlıkları kullanarak Batı dışı ülkelere hitap etmeye çalışıyor.” cümlesi yer alıyor.
İşte The Japan Times’ta Yayınlanan O Analiz:
BRICS ülkelerinin ulusal güvenlik danışmanları yakın geçmişte Johannesburg’da bir araya geldi. Ancak katılımcılar, sadece platformu oluşturan beş ülkenin, yani Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın güvenlik liderliğiyle sınırlı değildi. Toplantıya İran, Burundi, Mısır, Küba, Suudi Arabistan, Kazakistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Belarus gibi ülkelerden güvenlik uzmanları da katıldı. 2021’den bu yana her BRICS toplantısında adil bir küresel mimariye katkı sağlama ihtiyacının hem BRICS genişlemesinde hem de “Küresel Güney” konularındaki tartışmalarda gözle görülür şekilde belirdiği, özellikle de “Küresel Güney” konuları etrafındaki tartışmalar vesilesiyle açıkça görülüyor.
“Küresel Güney”, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısından bu yana yeniden gündeme gelen bir kavram. Bu kavram; Çin, Hindistan ve hatta Rusya’nın ortaklarıyla yaptığı görüşmelerde yaygın bir biçimde kullanılıyor. Ancak Batı Dünyası’nda hala geniş çapta kabul görmüş değil. Bu tanımlamaya şüpheyle yaklaşan bilim insanları da “sözde Küresel Güney” terimini tercih ediyor.
Bazıları terimin ne anlama geldiği konusunda sorunlar yaşarken; bazıları da terimi kabul etmenin ve buna ilişkin maliyetlerin farkında. Özellikle de Batı’nın tarihindeki zayıf noktalarını onaylamak ve Batı karşıtı duyguları doğrulamak anlamına geldiği için.
Bu arka plana göre Pekin’in son dönemdeki eylemleri, özellikle de ırk gibi hassas konulardan geçerek tarihi silaha dönüştürme çabasına işaret ediyor.
Temmuz ayında Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Wang Yi, “Burun ne kadar keskin olursa olsun, Avrupalılar veya Batılılar gibi olamayacaksınız” diyerek Doğu Asyalılar arasında ırksal dayanışma çağrısında bulunduğunda Çin, küresel sahnede ırk konusunu ABD’ye karşı ilerici bir alternatif olarak konumlandırıyordu ya da öyle yapmaya çalışıyordu. Ancak ırksal duyguları harekete geçirmek, Japon ve Güney Koreli meslektaşları tarafından gerekli şekilde karşılanmadı.
Basitçe ifade etmek gerekirse, deneyimli Çinli diplomat, yanlış bir kitleye hitap ediyordu. Mesajı, Japonya ve Güney Kore gibi Küresel Kuzey ülkelerine göre daha çok Küresel Güney ülkeleri arasında yankılanabilirdi. Bu mesaj, geçmişte Batı’nın saldırılarına maruz kalan postkolonyal topluluklar ve ülkelerin görüşleriyle daha uyumlu.
Wang, Doğu Asya’da ırksal duyguları harekete geçirmeye çalışırken; dünyanın başka bir bölgesinde, ünlü pan-Afrikanizm uzmanı bilim insanı Patrick Lumumba, Britanya’nın Afrika kıtasına yönelik tutumunu ele alırken; Güney Afrika liderleri, BRICS toplantısını yüz yüze mi yapmalı sorusuna yanıt arıyordu. Çünkü ABD’nin Rusya’yla ilişkisi nedeniyle ekonomik yaptırım tehdidi söz konusuydu. Benzer şekilde Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva da Avrupa’nın çevre konusundaki çifte standartlarını eleştirerek baskı altına alınması halinde Avrupalı aktörlerin karşısında duracağına dair taahhüdünü dile getiriyordu.
Dolayısıyla Wang, ırk ve Batı emperyalizmi konusunda şikayet etseydi ve özellikle de Afrika ve Karayip ülkeleri gibi ülkelere başvurmuş olsaydı, daha iyi şansı olabilirdi. Sonuçta, Wang’ın keskin burunlarla ilgili yorumları, Fransızca konuşan Afro-Karayip psikiyatrist Frantz Fanon’un “aşağılık duygusunun deriye işlenmesi” teorisini yankılanıyor. Fanon, mevzubahis teoride Afrikalıların (ve sömürge altındaki halkların) öz-yenilmezliklerini ve güçlü beyazlara veya sömürgecilerine benzeme çabalarını tanımlamıştı.
Son üç yılda, Küresel Güney ülkeleri, ABD’nin liderliğindeki dünya düzenine alternatif bulma çabalarını hızlandırdı. Gelinen nokta itibarıyla 19 ülke, BRICS’e katılmak için başvuruda bulundu. Bu, küresel liderlikte bir eksiklik veya boşluğun olduğunun açık bir göstergesi ve ağırlık merkezi Batı’nın yönettiği dünya düzeninden Asya’ya kayıyor.
Özellikle de Güney Afrika, Brezilya, Rusya ve Hindistan gibi çok kutuplu dünya düzeninin önemli kutupları, dünya sahnesinde daha belirgin roller üstleniyor. Örneğin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Afrika liderleriyle Soçi’de düzenlenen zirveye ev sahipliği yaparak, Afrika liderlerinin sömürgecilik nedeniyle yaşadığı sıkıntıları hatırlatıp Batı Dünyası’nı Afrika’daki süregelen çatışmaların sorumlusu olarak gösterdi. Rus lider, Batı’nın Afrka’daki sorunların Batı’nın kıtayı bölen ve sömürgeci politikalarının mirası olduğunu iddia etti.
İlginçtir ki; dünya sahnesindeki önemli kutuplar ve birçok Afrika ülkesi, küresel konularda Batı Dünyası’nın yanında yer almayı reddetti. İklim değişikliğinden Rusya-Ukrayna Savaşı’na kadar birçok konuda karşıtlık gösterdikleri gibi, birbirlerinin yükseltilmesini de desteklediler. Örneğin Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Afrika Birliği’ne G-20’de yer verilmesi gerektiğini savunuyor.
Söz konusu ülkelerin Ukrayna’daki savaş konusundaki tutumları bir istisna olmamakla birlikte, geçmişte olduğu gibi Batı’dan farklı konumlanma arayışını gözler önüne seriyor. Zaten uluslararası sistemin ağırlık merkezi de Asya’ya; özellikle Çin’e doğru kayıyor.
Tarihsel olarak ABD’nin doğrudan demokrasiyi teşvik etme iddiasını barındıran işgal projeleri, toplulukları mültecilere dönüştürdü (Vietnam, Orta Amerika, Libya, Afganistan vb.). Sonuç olarak insanları kıyılara vardığında, Batı Dünyası’nın merhametine bıraktı. yazar Teju Cole, bunu şu sözlerle tanımlamıştı:
Beyaz kurtarıcı, sabah vahşi politikaları destekler, öğleden sonra yardım kuruluşları kurar ve akşam ödüller alır.
BRICS’e katılmaya yönelik isteklilik ve Barbados’taki tarihi Afrika ve Karayip liderleri toplantısında liderlerin kölelik tazminatları talep etmeleri, nihayetinde aktörlerin küresel sahnede kendi kendine gösterme arzusu ve tarihsel haksızlıkları düzeltme isteğinden kaynaklanıyor. Bu arzu, Afrika’nın Batı Dünyası’yla küresel çatışmalarda yaşadığı kopukluğu yansıtıyor.
Afrikalı liderler, Batı medyasının Ukrayna’daki savaşı konusundaki duruşlarını, genellikle Libya ve Irak’ta göstermemeleri nedeniyle eleştiriyorlar. Ayrıca Avrupa’nın kıtaya ilişkin tutumu, özellikle de Küresel Güney’de oldukça etkili. Kuşkusuz bunun anlaşılabilir nedenleri vardır.
Aslında Avrupa’nın ABD’den daha kanlı bir sömürgecilik tarihi var. 1958’de Martin Luther King Jr., medeni haklar için yürürken; Belçika, Afrikalı çocukları hayvanat bahçelerinde sergiliyordu. Bu da Filipinler’i 1900’lerin başlarında sergileyen ABD’den pek farklı değil.
Son bir yıl içinde birçok Afrikalı lider, Avrupalı liderlere açıkça meydan okudu. Örnekler arasında Demokratik Kongolu lider Felix Tshisekedi’nin Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’la bir basın toplantısında atışması, Namibya Devlet Başkanı Hage Geingob’un Almanya’nın Çin’in iddia edilen kötü niyetli müdahalesine ilişkin kaygılarını reddetmesi ve daha yakın zamanda Güney Afrika liderinin Ukrayna’ya yönelik Rusya’nın istilasını eleştirmesi ve Britanya’nın kendi sömürgeci geçmişini kabul etmemesi konusundaki sitemi yer alıyor.
Küresel Güney ülkelerinin liderleri halklarının karşılaştığı sorunları açıkça dile getirirken; Macron, son Hindistan-Pasifik gezisinde Pasifik Adaları’ndaki Çin’in rolüne atıfta bulunarak yeni emperyalizmi ima etti. Ancak Küresel Güney’deki birçok ülkenin hala Avrupalı güçler tarafından sömürgeleştirilmelerine dair hatıraları hafızlardaki yerini koruyor ve aslında bu yüzden Çin’in eylemlerine aynı düzeye karşı koymuyorlar.
BRICS’e yapılan başvurularda görüldüğü gibi ülkeler, Batı egemenliğindeki çok taraflı platformlara alternatif sunan forumlara katılmaya istekli. Muhtemelen bir sonraki BRICS oturumunda küresel konularda ırk üzerine bir tartışma da yapılabilir.
Batı Dünyası’nın kimlik siyasetine karşı büyüyen muhalefetin olduğu bir dönemde bu konular, Batı’nın Küresel Güney ülkeleriyle ilişkilerini sınırlayabilir.