The National Interest: ABD ve Batı'nın İran üzerindeki baskısı neden başarısız oldu?
İran; tüm baskılara rağmen istediği hedeflere ilerleme iradesini ortaya koymaya devam ediyor. Peki ABD ve Batı'nın İran üzerindeki baskısı neden başarısız oldu?
ABD'nin önde gelen yayın organlarından The National Interest'de, ABD başta olmak üzere Batı'nın İran üzerindeki gerek yaptırım gerekse de askeri baskı politikalarının sonuçlarının değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Trump yönetiminin İran'a yönelik yaptırımlarını “maksimum baskı” olarak adlandırılan topyekün ekonomik bir savaşa kadar genişlettiği, Biden yönetiminin ise İran'ın rezevlerini serbest bırakmaya kadar gidecek şekilde daha farklı bir politikaya evrildiği belirtilen analizde, iki yaklaşımın da İran'ı hedeflerinden vazgeçiremediğine dikkat çekildi.
Analizde ayrıca; İran'ın İsrail-Lübnan savaşının yayılması durumunda rolünü artırmak için yeni adımlar atmak konusunda fırsatı değerlendirebileceği tespiti yapıldı.
İşte The National Interest'de yayınlanan analiz:
ABD'nin İran'a yönelik politikasının açıkça başarısız olduğunu ABD'li kurumların ve muhatapların kabul etme zamanı gelmiştir.
Bu durum, eski başkan Donald Trump'ın İran'ın nükleer programını kısıtlayan ve Kapsamlı Nükleer Anlaşma olarak bilinen çok taraflı anlaşmadan vazgeçmesinden bu yana, yani en azından son altı yıldır bariz bir şekilde kendisini göstermektedir.
Trump yönetimi, İran'a yönelik yaptırımları “maksimum baskı” olarak adlandırılan topyekün ekonomik savaşa kadar genişletti.
Biden yönetimi ise Cumhuriyetçilerin nükleer silahların yayılmasının önlenmesi amacıyla teknik görüşmelere izin vermesine ve el konulan rezevleri serbest bırakmasına rağmen istenilen sonuca ulaşamadı.
Kısacası, görünen o ki İran; istediği tüm hedeflere ABD'nin her türlü baskısına rağmen ilerlemeye devam ediyor.
Politikadaki başarısızlık en çok nükleer konularda göze çarpıyor.
Nitekim tüm uluslararası raporlara göre; İran nükleer faaliyetlerini, özellikle de uranyum zenginleştirme hamlelerini önemli ölçüde arttırdı.
ABD'nin politikaları İran'ın diğer davranışları konusunda da başarılı olamadı. ABD yaptırımlarının İran'ın Orta Doğu'daki sakıncalı faaliyetlerini azalttığına dair bir işaret görülmemiştir ki bu faaliyetler azami baskının uygulanmaya başlamasından sonra bazı açılardan daha da dikkat çekici hale gelmiştir. Baskı kampanyası Tahran'daki sertlik yanlısı politikaları da yumuşatmadı. Daha ziyade tam tersi bir etki yarattı.
ABD için zorluklar olduğu kadar İran için de zorluklar had safhada. İran, bölgesel hakimiyeti hedefi olma yolunda, çoğunlukla Şii ve Fars bir ülke olmanın zorluğuyla karşı karşıya.
Diğer orta ölçekli güçler gibi İran da kendi bölgesinde nüfuz peşinde ve çoğu orta büyüklükteki güç gibi, fırsat verildiği takdirde dokunulmaz olmak için mücadele ediyor.
Örneğin, İran'ın Nisan ayında İsrail'e karşı başlattığı füze ve insansız hava aracı salvosu, İsrail'in İran'ın çıkarlarına yönelik çok sayıda saldırısına doğrudan bir yanıttı.
Bu saldırılar arasında İsrail'in Suriye'de devam eden ve İran'la bağlantılı hedeflere odaklanan hava harekatı ve misillemeyi tetikleyen olay olarak İsrail'in Şam'daki İran diplomatik yerleşkesine düzenlediği ölümcül saldırı da yer alıyor.
Tarih bunu gösteriyor
İran İslam Cumhuriyeti'ne yönelik en büyük saldırı, Irak'taki Saddam Hüseyin rejiminin 1980'de başlattığı ve Saddam rejiminin ABD'den yardım aldığı sekiz yıllık yıkıcı savaştı.
Bugün İran politikasının önemli bir kısmı, Irak'ta nüfuz elde etme çabaları da dahil olmak üzere, hala birkaç yüz bin İranlının öldüğü İran-Irak savaşının travmatik deneyimini yansıtmaktadır.
İran ve Irak arasındaki ilişkilerin mevcut dinamiği, herhangi birinin bölgesel hegemonya arayışından ziyade, Pezeşkiyan'ın bu ayki ziyaretinin de altını çizdiği gibi, her iki ülkenin de 1980'lerdeki savaşın dehşetinin asla tekrarlanmayacağı kadar samimi ilişkiler sürdürmeye kararlı olmasıyla ilgilidir.
İran'ın önde gelen devlet dışı ortağı Hizbullah, öncelikle İsrail'e karşı caydırıcı bir güç oluşturmakla ilgili bir uzantı olarak öne çıkıyor.
İran'ın böyle bir caydırıcı güce ihtiyaç duyması şaşırtıcı değil, zira karşısında İran içinde suikast ve sabotajlar da dahil olmak üzere defalarca şiddet içeren saldırılar düzenleyen, İran'a karşı bitmek bilmeyen bir düşmanlık besleyen ve açıkça İran'a daha fazla ve daha büyük saldırılar düzenlemekle tehdit eden bir İsrail var.
Bu durum; İsrail'e kıyasla daha düşük askeri kapasitesine rağmen, İran'ın uzaktan güç yansıtma kabiliyetini her halükarda ortaya koymaya çalıştığını ortaya koyuyor.
İran'a karşı ekonomik savaşı sürdürmenin yaygın bir gerekçesi, bu tür bir baskının İranlı liderleri politikalarını değiştirmeye teşvik etmese bile, İran'ın bu politikalar doğrultusunda hareket etmek için sahip olduğu kaynakları azaltmasıdır.
Ancak, İran'ın azami baskının başlamasından önceki ve sonraki davranışlarının karşılaştırılmasının da gösterdiği gibi, bu tür kaynak kısıtlamaları İran'ı yapmamasını isteyebileceğimiz pek çok şeyi yapmaktan alıkoymamaktadır.
İranlı liderler, İran'a yönelik gerçek tehditleri etkisiz hale getirmek, bunlara hazırlanmak ya da bunlara misilleme yapmak da dahil olmak üzere, İran'ın ulusal güvenlik çıkarlarına uygun olduğunu düşündükleri şeyleri kıt kaynaklara rağmen yapacaklardır.
Büyük bütçe açıklarının ve ekonomik çıkmazların saldırgan bir savaş yürütmenin bile önüne geçmesine izin vermeyen Amerikalı politika yapıcılar bunu artık anlayabilmelidir.
Bu da İran'a yönelik baskının başarısız olmasının en temel nedenine işaret etmektedir.
İran rejimi diğer “normal” hükümetlerden farklı olduğu için değil, benzer olduğu hususlar nedeniyle başarısız olmuştur. Batı'nın İran'ın sakıncalı bulduğu pek çok eylemi, Batılı liderlerin atacakları adımlara benzemektedir.
İran'ın davranışlarının haklı olarak kınanabilir olduğu başka hususlar da var.
Azami baskı ABD politikasının başarısızlığını başka açılardan da arttırmaktadır. Bunlardan biri, İranlı orta sınıfın canına okuyan aynı yaptırımların, Devrim Muhafızları Ordusu'nun en çok kar elde ettiği kaçakçılığa dayalı bir ekonominin büyümesini teşvik etmiş olmasıdır.
Bir diğer dezavantaj ise ABD'nin İran'la ilişki kurmak yerine sadece İran'ı dışlama ve baskı altına alma politikasının, İran ve ABD'nin çıkarlarının paralel olduğu ya da İran'ın sadece sorunun bir parçası olarak görülmeyip çözümün de bir parçası olması gereken konularda verimli bir işbirliği olasılığını ortadan kaldırmasıdır.
Bir diğeri ise İran'ın Suudi Arabistan ve diğer Körfez Arap ülkeleriyle yakınlaşmasının üzerine inşa edilebilecek Basra Körfezi bölgesindeki güvenliktir.