The National Interest: Trump'ın dönüşü ile BRICS-ABD rekabeti nasıl şekillenecek?
BRICS “kağıttan bir kaplan” mı yoksa küresel ekonominin geleceği mi? Trump'ın dönüşü ile BRICS-ABD rekabeti nasıl şekillenecek?
ABD merkezli yayın organlarınan The National Interest'de, BRICS yapısının son hamlelerinin ve Trump'ın dönüşü sonrası gup ile ABD arasındaki rekabetin geleceğinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Donald Trump'ın seçilmesinin ardından BRICS'e karşı gümrük vergisi getirme planının açıklamasının, ABD ve BRICS arasındaki rekabetin geleceğine dair ipucu verdiğine dikkat çekilen analizde, grubun giderek büyümesinin ve etki alanının artmasının ise küresel ekonomide yeni bir gerçekliğe işaret ttiği tespitine yer verildi.
Analizde ayrıca; BRICS yapısının ortaya koyduğu hedeflerin ve BRICS ülkelerinin uyumunun olası etkilerine dair değerlendirmelere yer verildi.
İşte The National Interest'de yayınlanan analiz:
Yeniden Başkan seçilen Donald Trump, seçildikten sonra yaptığı bir açıklamada, BRICS ülkelerinin dolardan uzaklaştığını ve buna seyirci kalmayacağını ilan etti.
Bu açıklamanın zamanlaması, otuz altı ülke ve altı uluslararası kuruluştan gelen devlet adamlarının Rusya'nın Kazan kentinde düzenlenen on altıncı BRICS zirvesine katılmasından bir ay sonra geldi.
Açıklama aynı zamanda, bu ülkelerin doları, BRICS para birimiyle ya da başka bir para birimiyle değiştirme niyetinde olup olmadıklarına bakılmaksızın “yüzde 100 gümrük vergisiyle karşılaşacaklarına” dair açıklamayı da beraberinde getirdi.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin gibi pek çok dünya liderinin doların bir “silah” olarak rolünü açıkça eleştirdiği bir dönemde gelen Trump'ın bu tehdidi, uluslararası ekonomik ilişkilerin kritik bir sürece gireceğini de ortaya koydu.
Buna ek olarak, Trump'ın Kanada ve Meksika'ya yüzde 25, Çin'e ise yüzde 10 gümrük vergisi getirme çağrısı, bu yeni gümrük vergileri dizisinin doların üstünlüğünü ve G7 kurumlarının temel finansal hegemonyasını koruyup koruyamayacağı sorusunu gündeme getiriyor.
Bir zamanlar Goldman Sachs ekonomistlerinden birisi olan Jim O'Neill'in 2001 yılında G7 ülkelerinin yerini almasa da onlara meydan okuyabilecek bir ülkeler koalisyonu endişelerini dile getiren raporuna konu olan grup, şimdi genişleyerek küçük ve orta güçteki ülkelere liberal uluslararası düzene bir alternatif sunmak üzere bir dizi paralel kurum oluşturdu.
2024 yılı itibariyle BRICS ülkelerinin satın alma gücü paritesi açısından küresel GSYH'deki payı, G7'yi geride bıraktı.
Trump'ın Beyaz Saray'a dönüşü, Washington'da açık bir şekilde izolasyonist bir lidere sahip olan G7 ülkelerinin BRICS bloğunu atlatıp atlatamayacağı konusunda da endişelere yol açtı.
BRICS'in 2008 küresel mali krizinin hemen ardından 2009'da kurulmuş olması hiç de şaşırtıcı değildir.
Boston Consulting Group'un bir raporuna göre BRICS ekonomileri arasındaki ticaret, BRICS ve G7 ülkeleri arasındaki ticareti de geride bıraktı.
Dünya nüfusunun yarısını ve küresel ekonominin dörtte biri ile üçte birini temsil eden dokuz ülkeden oluşan grubun dört amacı var. Bunlar; Batılı sisteme alternatif bir finansal sistem oluşturmak, ekonomi politikasını daha iyi koordine etmek, küresel yönetişimde daha fazla temsiliyet aramak ve ABD dolarına olan bağımlılığı azaltmak.
Analistler tarafından ortaya konan stratejik söylem Batılı başkentlerden tehdit değerlendirmeleri sağlamaya çalışırken, uluslararası ilişkiler alanındaki Batılı akademisyenler güç geçişi teorisi aracılığıyla bu benzersiz olguyu açıklamak için daha iyi bir çerçeve oluşturmuşlardır.
1958 yılında Michigan Üniversitesi'nden siyaset bilimci A.F.K. Organski tarafından ortaya atılan güç geçişi teorisi, uluslararası sistemdeki hakim hegemonun, yükselen bir meydan okuyucunun gerileyen hegemonu yakalaması ya da geçmesiyle kendisini nasıl sistemik bir savaş tehlikesi içinde bulduğunu açıklamaktadır.
Organski, saldırganın nasıl memnuniyetsiz, güçlü ülkelerden oluşan küçük bir gruptan kaynaklandığını ve burada daha güçlü olanın değil daha zayıf olanın saldırgan olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu açıklar.
BRICS ülkelerine uygulandığında bu durum, Rusya ve Çin'in G7 liderliğindeki Batılı kurumların yerini almaya kararlı yeni bir uluslararası örgütler dizisi önermek üzere coğrafya, nüfus ve ekonomik ağırlıktan yararlanma konusunda nasıl dönüşümlü olarak öncülük edebileceklerini açıklamaktadır.
Alternatif finansal sistem hedefi doğrultusunda BRICS ülkeleri, Çin'in ekonomik ağırlığı aracılığıyla, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası'nın (WB) önemine meydan okumak için Yeni Kalkınma Bankası (NDB), Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB) ve Koşullu Rezerv Düzenlemesi'ni (CRA) oluşturdu.
Ancak BRICS içinde, üye devletler arasındaki güvenlik ve jeopolitik fay hatları da bu forumun herhangi bir işbirliğine elverişli olup olamayacağı konusunda şüphe uyandırıyor.
Buna ek olarak, 2024 BRICS Zirvesi'nden sonra İran, Mısır ve BAE gibi Orta Doğu devletlerinin yakın zamanda gruba dahil edilmesi BRICS'in uyumu konusunda soru işaretleri yaratıyor.
İran'la süregelen endemik güvenlik rekabeti göz önünde bulundurulduğunda Suudi Arabistan'ın yakın zamandaki katılımı da şüphe uyandırıyor. Riyad, Suudi Dışişleri Bakanı'nın sadece son gün katıldığı Kazan'daki 2024 BRICS Zirvesi sırasında bu noktayı açıkça belirtti ve orta güçler için bir korunma kulübü olarak algıladığı bir kulübe bağlılığını koruduğunu açıkça ortaya koydu.
Yorumcular, özellikle Hindistan-Çin ve İran-Suudi rekabetleri ve Batı karşıtı bir koalisyon olarak çerçevelenmesi ile ciddi kusurlar gösteren bu büyük jeopolitik rakipler çadırına ek olarak, ABD liderliğindeki örgütlerin ekonomik ağırlığındaki göreceli eksikliği birleştirmekte hızlı davranıyorlar.
İdeal bir BRICS üyesinin nasıl olması gerektiğine dair net bir formül olmadığı gibi, bu üye devletlerin herhangi bir koordinasyon biçimi belirlemeleri için de net bir yol mevcut değil.
BRICS'in “kağıttan kaplan” ya da “iskambil kağıdından ev” olduğuna dair olumsuz değerlendirmeler yapılsa da potansiyeli asla gözardı edilemiyor.
Yeni Delhi, Brezilya ve Ankara gibi bazı oyuncular Washington ile daha fazla müzakere gücü elde etmek için gruba önem verirken, Mısır ve Etiyopya gibi yeni üyelerin Rusya veya İran'ın aksine Batılı olmayan üyelerle bağlarını derinleştirmek istediği görülüyor.
Trump'ın dönüşü ise, şüphesiz olarak bütün bu rekabetin daha fazla gün yüzüne çıkması anlamına geliyor.