Cato Institute: 2025 yılı bir ABD-İran savaşına mı sahne olacak?

Yeni Trump döneminde ABD'nin İran politikası nasıl şekillenecek? 2025 yılı bir ABD-İran savaşına mı sahne olacak?

1. resim

ABD merkezli düşünce kuruluşlarından Cato Institute'de Trump'ın 20 Ocak'da göreve başlamasının ardından olası ABD-İran ilişkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Trump ilk döneminde, İran ile imzalanan nükleer anlaşmayı çöpe attığı ve “maksimum baskı” politikası uyguladığına dikkat çekilen analizde, Trump'ın ikinci döneminde de benzer bir yaklaşım sergileyeceğinin işareti olduğu tespiti yapıldı.

Analizde ayrıca; iki ülke arasındaki müzakerelerin önündeki engellere ve olası risklere karşı öngörülere yer verildi.

İşte Cato Institute'de yayınlanan analiz:

İran ve ABD arasındaki gerilim, yeni Trump yönetiminin ilk büyük dış politika sorunu olacak gibi görünüyor.

Tahran'ın son hamleleri İran'ı nükleer silah geliştirmeye ülke tarihindeki herhangi bir noktadan daha fazla yaklaştırdı ve İsrail ile İran arasında, ABD'nin doğrudan müdahil olacağı bir savaş riski artık çok daha yüksek.

Zira; ilk Trump yönetimi ikincisi için öğretici dersler sunuyor. Trump ilk döneminde, İran ile imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) anlaşmasını çöpe atan Trump, İran'ı hem ekonomik hem de diplomatik olarak izole etmek amacıyla “maksimum baskı” politikasını yürürlüğe koydu.

Trump, İran'a karşı bugüne kadarki en büyük ölçekli ABD yaptırımlarını uyguladı ve Tahran üzerindeki baskıyı askeri olarak arttırarak 2020 yılında Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'yi bir suikast ile öldürdü.

İsrail de harekete geçerek 2020 yılında Tahran yakınlarında İranlı nükleer bilimci Mahus Farizade'ye suikast düzenledi ve 2021 yılında İran'ın Natanz'daki baş zenginleştirme tesisine sabotaj operasyonu gerçekleştirdi.

Bundan kısa bir süre sonra İran uranyumu yüzde 60'a kadar zenginleştirmeye başladı ve son gelinen noktada silah yapmaya yetecek kadar ileri gitti. Şu anda yüzde 90'ın altında ama bu, ülke tarihinde hiç olmadığı kadar yüksek bir oran.

Trump'ın maksimum baskı politikası nihayetinde Tahran'ın nükleer programını kısıtlamakta ve içeride veya dışarıda kötü niyetli davranışlarını sınırlamakta başarısız oldu. Ayrıca İran içindeki sertlik yanlılarının güçlenmesine de yardımcı oldu.

İran, silahlanmaya yönelmesi halinde birkaç nükleer bombaya yetecek kadar yakıt geliştirmeye yetecek silaha yakın uranyum stokunu hızla arttırdı. İran'ın nükleer silah üretme süresinin birkaç hafta kadar kısa olduğu tahmin ediliyor. Ancak yine de Tahran'ın kullanılabilir bir nükleer silah üretmesi muhtemelen birkaç ay ila bir yıl arası sürecektir.

Trump'ın Ocak ayında Beyaz Saray'a yeniden girecek olmasıyla birlikte, Trump ve danışmanlarından gelen karışık sinyaller var. Bir yandan seçilmiş başkanın İran'a karşı “maksimum baskı” kampanyasını yenilemek istediği ve hatta İran'ın nükleer tesislerine hava saldırısı düzenlemeyi düşündüğü yönünde haberler var.

Trump, ABD'nin Tahran'da rejim değişikliği çabalarına karşı uyarıda bulundu ve ABD başkanlık seçimlerinden sadece birkaç gün sonra, seçilmiş başkanın yakın bir sırdaşı olan Elon Musk, Tahran ve Washington arasındaki gerilimi azaltmayı görüşmek üzere İran'ın Birleşmiş Milletler Büyükelçisi ile bir araya geldi.

Trump'ın Orta Doğu danışmanı Massad Boulos kısa süre önce Trump'ın İran'la “ciddi müzakerelere” hazır olduğunu iddia etti.

Ancak müzakereler için açılan bu pencere uzun süre açık kalmayabilir. Zira; ABD tarafında müzakerelerin önünde iki önemli engel var.

Birincisi, onlarca yıllık politika ataleti Washington'u İran ile çatışmaya doğru itiyor. Bunun temelinde İran'ın ABD çıkarlarına karşı oluşturduğu tehdidin temelden yanlış anlaşılması yatmaktadır. Bu tehdit Washington'da büyük ölçüde şişirilmiştir.

Amerikalıların çoğunluğuna göre İran, Orta Doğu'da bir dizi kötü niyetli faaliyette bulunan acımasız bir diktatörlüktür. Ancak ABD'nin kilit çıkarlarını tehdit etme kabiliyeti sınırlıdır. İran, politika açısından önemli bir gelecekte Orta Doğu'ya hakim olacak askeri ve ekonomik güçten yoksundur.

Müzakerelerin önündeki ikinci engel ise hem İsrail'in itirazları hem de Orta Doğu'da tırmanmaya devam eden gerilimden kaynaklanıyor. Hamas'ın İsrail'e yönelik terör saldırısı ve ardından İsrail'in Gazze ve Lübnan'da başlattığı savaştan bu yana geçen 14 ay içinde Orta Doğu, İran ve İsrail arasında ilk doğrudan askeri teatiler de dahil olmak üzere bölgeyi saran bir tırmanma dalgasına sahne oldu.

ABD ile İran arasında varılacak herhangi bir anlaşmanın, Tahran'la gerilimin tırmanmasını uzun zamandır memnuniyetle karşılayan İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun sert muhalefetiyle karşılaşması muhtemeldir.

Diplomasinin muhtemel alternatifi ABD ile İran arasında bir savaştır ki bu da bölgesel istikrar ve ABD çıkarları için felaket olur.

Ayrıca Tahran'da da tam tersi bir etki yaratacaktır. İran'ın nükleer tesislerine yönelik önleyici saldırılar ki bunlar İran'ın nükleer programının tamamını ortadan kaldırmakta muhtemelen başarısız olacaktır, Tahran'ı bombaya doğru koşmaya daha fazla teşvik etme riski taşımaktadır.

Diğer yandan, Orta Doğu'nun dört bir yanına dağılmış Amerikan birlikleri, İran'ın ya da bölgesel ortaklarının misilleme saldırılarına açık hedef haline gelecektir.

Zafere giden net bir yol ya da böylesi uzun süreli bir çatışmanın nasıl sona ereceğine dair bir vizyonu olmayan Washington kendini uçuruma atmış olacaktır.

Tartışma