The National News: Türkiye, Doğu-Batı paradigmasının dışında bir güce dönüşüyor
Dünyada geleneksel güçlerin kargaşa içinde olduğu bir dönem yaşanırken Türkiye'nin önü açılıyor. Türkiye, Doğu-Batı paradigmasının dışında, giderek yükselen bir güce dönüşüyor.
ABD'nin önde gelen yayın organlarından The National News'de, Türkiye'nin dış politika adımlarının ve son dönemdeki uluslararası alanda aldığı rolün değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Türkiye'nin, dünyada geleneksel güçlerin kargaşa içinde olduğu bir dönemde, askeri gücünden Tahıl Koridoru konusundaki rolüne kadar bir çok başlıkta önünün açıldığı belirtilen analizde ayrıca, Türkiye'nin Doğu-Batı paradigmasının dışında, giderek yükselen bir güce dönüştüğü tespiti yapıldı.
Analizde Türkiye'nin ayrıca, özellikle askeri gücü ve tahıl koridoru adımları ile dünyadaki dezavantajlıların garantörü olarak duruşunu da güçlendirdiği belirtildi.
İşte The National News'de yayınlanan analiz:
Dünyada son 10 yılda yaşanan gelişmelerle birlikte geleneksel güçlerin kargaşa içinde olduğu bir dönem yaşanıyor ve yükselen bir Türkiye'nin önü açılıyor. Bugünlerde ise, Ankara'nın yıllardır ortaya koyduğu bu anlatının gerçekleştiğini hayal etmek için gözleri kısmak bile gerekmiyor.
ABD, 2021'de bir “darbe girişiminin” üstesinden geldi ve şimdi yarım yüzyıldaki en yüksek siyasi şiddet seviyeleriyle mücadele ediyor. Kanada gibi ABD'nin komşularının, ABD'nin demokratik gerilemesini ve bunun sonucunda zayıflayacak bir NATO'yu planlamaya başladıklarının bildirilmesi, ciddi endişelerin altını çiziyor.
Çin, ekonomik bir çöküşe sürükleniyor. Emlak geliştiricisi Evergrande 335 milyar dolar borçla iflas başvurusunda bulundu ve bir başka büyük üretici de yakında temerrüde düşebilir. Yuan son 15 yılın en düşük seviyesinde ve Haziran ayında genç işsizlik oranının %21.3'e yükselmesinin ardından Çinli yetkililer veri toplama sürecini iyileştirene kadar işsizlik rakamlarını yayınlamayı durduracaklarını açıkladılar.
İngiltere, Brexit'ten bu yana kötü bir dönem geçirirken, Fransa çılgın protestocuların pençesinde. Rusya'nın para birimi çöktü ve ordusu Avrupa'nın son 80 yıldaki en büyük kara savaşında beline kadar batmış durumda. Hatta geçen hafta The Economist, Almanya'nın "Avrupa'nın hasta adamı" olup olmadığını tartışmaya açtı.
Bu terim 19. yüzyılda I. Nicholas tarafından ortaya atıldığında, gerilemekte olan Osmanlı İmparatorluğu için kullanılıyordu. Bu nedenle, özellikle de bu yıl Almanya'ya göç eden Türklerin sayısındaki artış göz önünde bulundurulduğunda, bu ifadenin Almanya için kullanılmasının Ankara'da sevinçle karşılandığı düşünülebilir.
Elbette Türkiye, yüksek enflasyon, düşen lira ve bunun sonucunda potansiyel bir beyin göçü ile ekonomik bir kriz ile uğraşıyor. Ancak Ankara, dünyadaki bu tablo düşünüldüğünde çok daha iyi bir durumda.
İki yıl önce Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve yakın çevresi, Türkiye'nin nasıl dünya mazlumları için savaşan ve küresel güç merkezi değişirken coğrafi merkezliliği ve askeri gücü sayesinde hakimiyetini yeniden tesis eden bir ülke olmaya başladıklarını anlatmıştı.
Ve gelinen noktada her geçen gün, bu vizyonun gelişini müjdeliyor gibi görünüyor.
Erdoğan'ın son Körfez turunu düşünün. Pek çok anlaşma henüz sonuçlandırılmadığından önümüzdeki aylarda bir dizi savunma, enerji ve teknoloji anlaşmasını öğrenmeyi bekleyebiliriz. Ancak ilk aşamada BAE ve Türkiye, toplam 50,7 milyar dolar değerinde anlaşmalar açıkladı. Suudi Arabistan, Türkiye'nin en büyük savunma müteahhidi Baykar ile, Suudi Arabistan'da bir insansız hava aracı fabrikası kurmak üzere 3 milyar dolarlık bir anlaşma yaptı.
Erdoğan'ın gezisi, Türkiye'nin Körfez'de gerilimli bir dönemin ardından artık sıcak karşılandığını ve savunma sanayisi başta olmak üzere ilişkilerin olgunlaştığını gösterdi. Bu yılın başlarında Erdoğan, geçen yıl 4,3 milyar dolar olan savunma ihracatı hedefini 6 milyar dolara yükseltti.
Ancak Suudi anlaşmasının ardından bazı analistler Türkiye'nin geçen yılki rakamı neredeyse ikiye katlayarak 8 milyar dolara ulaşacağını düşünüyor. Örneğin Nisan ayında dünyanın ilk drone gemisini suya indiren Türkiye'nin, yeni deniz konseptinin üçüncü bölgesel satışını tamamlamak üzere olduğu bildiriliyor.
Bu gelişmeler ve Türkiye'nin askeri gücü, aynı zamanda Türkiye'nin dünyadaki dezavantajlıların garantörü olarak duruşunu da güçlendiriyor.
Geçen yıl Ankara, kıtlığı önleyebilecek bir Rusya-Ukrayna tahıl anlaşmasına aracılık etti. Şimdi ise, Rusya'nın bu anlaşmadan çekilmesinden haftalar sonra Türkiye, Rusya ile Afrika'ya Rus tahılı sevkiyatını başlatacak bir anlaşma üzerinde görüşüyor. Hatta geçen hafta Rusya'nın ablukasına rağmen İstanbul, Ukrayna'dan gelen ilk kargo gemisini karşıladı ve bu hafta da Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, tahıl koridorunu görüşmek üzere Kiev'e gidiyor.
Ancak değişen jeopolitik rüzgarları anlamak için NATO'nun Temmuz ayında Vilnius'ta gerçekleştirdiği zirveye geri dönmemiz gerekiyor.
O toplantının en önemli haberi Türkiye Cumhurbaşkanı'nın İsveç'in ittifaka katılma teklifini desteklemeyi kabul etmesiydi. Sonrasında Erdoğan'ın işlemciliğine ya da bloğun genişlemesini engellemesine yönelik çok az kınama gördük.
Bunun yerine, büyük medya kuruluşları Türkiye'yi, “ABD ile bağlarını onarıyor” ve “Batı'ya yöneliyor” ya da “Batı ile ilişkilerini yeniden dengeliyor” olarak resmetti.
Türkiye'yi izleyen önde gelen isimler Türkiye'nin artık, şu ya da bu tarafa meyilli olarak tasvir edilmemesi gerektiğini belirtiyor ve Türkiye'nin her noktada ayağı olan, yükselen bir güç olarak kabul edilmesi gerektiğini savunuyor.
Washington'daki politika yapıcılar ve önde gelen uzmanlar ise Türkiye'nin hiçbir zaman Batı'ya demir atmayacağını, Türkiye'nin “post-batılı” ya da “ne düşman ne de müttefik” olarak tanımlanacak "bir orta güç prototipi" haline geldiğini savunuyor.