The New Arab: İsrail'in saldırı stratejisi ve uyguladığı Dahiya Doktrini

İsrail'in Gazze'nin ardından Lübnan'da uyguladığı Dahiya doktrini büyük yıkıma neden oluyor! Peki İsrail'in hamlelerine ABD ve diğer Batılı güçlerin dahil olma ihtimali var mı?

1. resim

İngiltere merkezli yayın organlarından The New Arab'da, İsrail'in Gazze'nin ardından yoğun bir şekilde Lübnan'a yürüttüğü saldırıların ve olası sonuçlarının değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

İsrail ordusunun Gazze'nin ardından Lübnan'a düzenlediği saldırıların bedelini de sivil halkın ağır bir şekilde ödediğine dikkat çekilen analizde, karşılıklı hamlelerin kırmızı çizgilerin aşılmasına neden olduğu ve artık topyekün bir savaşa dönüşmesinin an meselesi olduğu belirtildi.

Analizde ayrıca; İsrail'in hamlelerine ABD ve belki de diğer Batılı güçlerin de dahil olma ihtimali değerlendirildi.

İşte The New Arab'de yayınlanan analiz:

İsrail'in Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'a düzenlediği suikastın sismik bir olaydan başka bir şey olmadığına şüphe yok. İsrail ile İran destekli hareket arasındaki düşmanlığın tırmanması, Lübnan devleti ile İsrail arasında önemli bir sınır anlaşmazlığı olmamasına rağmen, aylardır kaçınılmazdı.

Ancak bu kez, karşılıklı hamleler kırmızı çizgilerin aşılmasına neden oldu.

Son iki haftadır olaylar öylesine tehlikeli ve nefes kesici bir hızla gelişiyor ki artık İsrail ordu birlikleri Güney Lübnan'da sahada ve savaş İsrail ile İran arasında tam ölçekli bir doğrudan çatışmaya dönüşme tehdidi taşıyor.

İsrail'in odağını Gazze'deki Hamas cephesinden kaydırması beklenmedik bir şey değildi. Gazze'deki durum, aynı derecede endişe verici olsa da, daha düşük yoğunluklu bir savaşın devam ettiği yeni bir aşamaya girdi.

Hamas artık, esas olarak İsrail ordusuna karşı bir gerilla savaşı yürütüyor.

İsrail ordusu ise saldırılarına devam ediyor ve bunun bedelini sivil halk ağır bir şekilde ödüyor.

İnsani yardımlar en çok ihtiyacı olanlara zor ulaşıyor ve uluslararası ilgi ve ateşkes çabaları giderek azalıyor.

Bu durum İsrail'in dikkatini geçen yıl 7 Ekim'den çok daha önce kendisini endişelendiren konuya, yani Hizbullah'ın kuzey sınırına askeri yığınak yapmasından ve Gazze savaşı başladığından beri ülkenin kuzeyindeki İsrailli toplulukları sürekli hedef almasından kaynaklanan tehlikeye çevirmesini sağladı.

Hamas lideri Yahya Sinvar, 7 Ekim'deki meşhur saldırının ardından İsrail'den büyük bir karşılık beklediği için İran'ın ve özellikle de Hizbullah'ın İsrail'le yeni cepheler açarak üzerindeki baskıyı hafifleteceğine dair büyük umutlar besliyordu.

Ancak İran doğrudan müdahil olmadan kenarda durmayı tercih ederken, Hizbullah'ın bu işi kendisi için yapmasını kolaylaştırdı ve Nasrallah, hareketi ve nihayetinde kendisi için her şeyin en kötüsüne yol açmış gibi görünen bir pozisyon aldı.

Nasrallah, muhtemelen en savunmasız olduğu anda İsrail'e karşı azami güç kullanmamayı tercih etti ve İsrail'i iki cephede güçlerini tam olarak devreye sokmaya zorladı.

Ancak nüfusun çoğunu İsrail'in kuzeyinden uzaklaştırmaya ve Tel Aviv'in orada normale dönmesini stratejik olarak imkansız hale getirmeye yetecek kadarını yaptı. İsrail, 60.000'den fazla vatandaşı yerinden edildiği sürece Hizbullah'a göze alamayacağı önemli bir stratejik zafer kazandırmış olacaktı.

Binlerce çağrı cihazı ve telsizin patlamasıyla başlayan süreç, Hizbullah'ı İsrail kasaba ve köylerini hedef almaktan vazgeçmeye zorlamanın ötesine geçen bir şeyle devam etti.İsrail'in tüm gücünü kullanarak örgütün hem lider kadrosunu hem de askeri kabiliyetlerini tamamen felce uğratmasına yol açtı.

İsrail kabinesinde, Hizbullah'ın savaşa katıldığı andan itibaren ve hatta Nasrallah'ın Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e yaptığı saldırının “yüzde 100 Filistinlilerin” işi olduğunu söylemesinden sonra bile, ordunun asıl kaygısının kuzey cephesine kayması gerektiği, çünkü İsrail'e yönelik asıl stratejik tehdidin Hizbullah'tan ve onun Tahran'daki hamisinden geldiği yönünde bir düşünce vardı.

Bu yaklaşımın savunucuları arasında Savunma Bakanı Yoav Gallant ve üst düzey ordu komutanları da vardı.

Zaman geçtikçe iki ezeli düşman arasındaki çatışma bir tür çıkmaza girdi.

İsrail geçen yıl Hizbullah'tan daha fazla kayıp vermesine ve daha fazla askeri hedefi vurmasına rağmen, bu çıkmazı kırmak ve yerinden edilenlerin evlerine dönmesine izin vermek için kısmen iç siyasi baskı nedeniyle Tel Aviv için durum daha az rahattı.

Nasrallah'ın hedef alınarak öldürülmesine kadar İsrail'in iletişimi kesmesi, Hizbullah'ın lider kadrosunun çoğunu ortadan kaldırması, örgütün silah ve mühimmat stoklarını vurması ve hatta sınırlı bir kara harekatına girişmesi, örgütün lider kadrosunu 2006 tarihli 1701 sayılı BM Güvenlik Kararı doğrultusunda siyasi bir anlaşmaya varmaya zorlama amacını taşıyordu.

Bu, her iki tarafın da Mavi Hat'a saygı göstermesini ve Mavi Hat ile Litani nehri arasında sadece Lübnan ordusu ve BM Geçici Gücü'nün bulunmasını sağlayacaktı.

Her ne kadar İsrail'in nihai hedefi bu olsa da, öncelikle kuzeydeki düşmanına, öngörülebilir bir gelecekte tehdit oluşturamayacak şekilde azami zarar vermeye kararlı olduğu açıktır. İsrail ayrıca Nasrallah'ın ya da örgütünün bir müzakere ortağı olabileceği fikrinden de vazgeçmiş durumda - dolayısıyla Nasrallah'ın müstakbel halefi Haşim Safieddine'i hedef alıyor.

Şu anki hedef Hizbullah'ın askeri ve siyasi gücünü geri dönülmez bir şekilde zayıflatmak. Ancak bunu çok sayıda sivile zarar vererek yapmak, İsrail bu hedefe ulaşsa bile Lübnan ve halkıyla ilişkilerini değiştirmeye yardımcı olmayacaktır.

İsrail ordusu hala Dahiya doktrini olarak adlandırılan ve 2006 yılında devlet dışı aktörlerle mücadelede genel bir yaklaşım olarak oluşturulan doktrine göre hareket ediyor.

Doktrinin arkasındaki isim olan eski Genelkurmay Başkanı Gadi Eizenkot'a göre bu strateji İsrail'in tehdit olarak algıladığı kişi ve yerlere karşı kasıtlı olarak orantısız güç kullanmasını ve onlara büyük hasar ve yıkım vermesini öngörüyor.

Lübnan'daki mevcut savaşta bu doktrin sadece Beyrut'un güney banliyösü Dahieh'e karşı değil, aynı zamanda İsrail sınırındaki köy ve kasabalar ile Hizbullah'ın diğer kalelerine karşı da uygulanıyor.

Ancak Lübnan'da uzun süreli bir savaşa girerek ülkeye ve sivillere büyük zarar vermek, İsrail'in azalan uluslararası destekle çok cepheli bir savaşa girmesine ve ikinci bir Gazze'ye dönüşmesine neden olabilir.

İsrail şimdilik Hizbullah'la savaşında büyük ölçüde askeri gücünün bir gösterisini yapıyor. Ancak İsrail'in örgütü tamamen yenmesi pek mümkün olmadığına göre, BMGK'nin 1701 sayılı kararının ya da benzer yeni bir kararın uygulanmasını kabul ederken ortaklarının kim olacağını düşünüyor?

Ya da belki de nihai amaç bu değildir. Belki de İsrail'in gözü daha büyük bir ödül olan İran'dadır; zira İsrail'e füze fırlatmak zorunda kalarak itibarının bir kısmını geri kazanmaya çalışan İran, Tel Aviv ve muhtemelen müttefikleriyle doğrudan savaşa daha da yaklaşmıştır.

Eski Başbakan Naftali Bennett'in Orta Doğu'yu yeniden şekillendirmek için bir fırsat olarak tanımladığı bu durum başından beri amaçlanmış olabilir.

Benett'in hesaba katmadığı şey ise bu bölgesel yeniden şekillenmenin tam olarak istediği şekilde sonuçlanmayabileceği.

Ve eğer plan ABD ve belki de diğer Batılı güçleri dahil etmekse, bunun böyle olacağının garantisi yok.

Önümüzdeki birkaç gün ve hafta İsrail'in stratejik hedeflerini askeri kabiliyetleriyle örtüştürüp örtüştürmediğini ya da fazla mı abarttığını hatta yanlış mı hesapladığını kanıtlayabilir.

Kaynaklar

Tartışma