The New Arab: Utanç ve savaş suçu olarak; Gazze'den Yemen'e açlık!
Gazze ve Yemen'de milyonlarca kişi kıtlık ve açlık ile karşı karşıya! Peki uluslararası düzen, açlığın bir savaş silahı olarak kullanılmasını ne zamana kadar izleyecek?
İngiltere merkezli yayın organı The New Arab'da, Yemen'de ve Gazze'de masum halkın kıtlık ve açlıkla mücadelesinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Dünyada yaşanan çatışmalarda, Birinci dünya savaşından bu yana rastlanmayan bir şekilde savaş suçları işlendiğine dikkat çekilen analizde, özellikle Gazze ve Yemen'de sivil halkların kasıtlı olarak kıtlık ve açlığa mahkum edildiği belirtildi.
Analizde ayrıca, Cenevre Sözleşmesi'nde açıkça yasaklanan uluslararası insancıl hukukun ağır bir şekilde ihlal edildiği bu durumu, ABD başta olmak üzere uluslararası kamuoyu ve kurumların sadece izlediğine dikkat çekildi.
İşte The New Arab'da yayınlanan analiz:
Gıda, savaşın en eski silahlarından biridir. Birinci Dünya Savaşı'ndan Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline kadar, açlık, sivil nüfusun temel besin maddelerine erişimini baltalayarak onları harap etmek için kullanılmıştır.
Ablukalar, gıda üretim tesislerinin tahrip edilmesi ve yardım hatlarının kesilmesi gibi hamleler, sadece savaşın yan ürünleri değil, aynı zamanda baskı uygulamak ve acı çektirmek için sivil nüfusu hedef alan kasıtlı stratejilerdir.
Ancak bunu belki de hiçbir yerde, İsrail'in 2.2 milyon Filistinliyi açlığın eşiğine getirdiği Gazze'de olduğu kadar net göremeyiz.
Gazze'de Filistinliler hayatta kalabilmek için hayvan yemi, ot ve bozulmuş yiyeceklere başvurmak zorunda kalıyor.
Yemen'de de Suudi Arabistan öncülüğünde yaklaşık dokuz yıldır devam eden abluka korkunç bir insani krize yol açmış, 17 milyon kişi gıda güvensizliği çekerken 6 milyon kişi de kıtlık içerisinde yaşamaktadır.
Suudi Arabistan ve İsrail'in açlığı bir savaş taktiği olarak kasıtlı bir şekilde kullanması, Cenevre Sözleşmesi'nde açıkça yasaklanan uluslararası insancıl hukukun ağır bir ihlalidir.
Bu uygulamalara başvurmak sadece bir savaş suçu teşkil etmekle kalmamakta, aynı zamanda küresel barış ve güvenliği destekleyen ahlaki ve yasal standartlara da meydan okumakta ve uluslararası yasal çerçeveler yoluyla hesap verebilirlik ve adalet ihtiyacını vurgulamaktadır.
Geçtiğimiz yılın sonlarında Dünya Gıda Programı (WFP), Yemen'in Husi güçleri tarafından kontrol edilen ve Yemenlilerin yaklaşık %80'inin yaşadığı bölgelere yönelik tüm gıda yardımını sona erdireceğini açıkladı.
Yemen, ABD destekli Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun desteğiyle ülkenin uluslararası alanda tanınan hükümeti ile Husi hükümeti arasındaki iç savaşın içerisinde kalmaya devam ediyor.
Savaş, koalisyonun Yemen limanlarına uyguladığı abluka ile birleşince ekonomi yerle bir oldu.
Yerli gıda üretimi Yemen'in mevcut gıda arzının yalnızca %30'unu oluşturuyor ve nüfusun %65'inden fazlası insani yardıma muhtaç durumda. Ayrıca Biden yönetiminin Yemen'de kısa süre önce başlattığı askeri harekatla birlikte durumun daha da kötüleşmesi muhtemel.
Ekim ayından bu yana Husiler, ateşkes ve Gazze'ye insani yardım ulaştırılması talebiyle Kızıldeniz'deki İsrail ve diğer ticari gemileri engellemeye çalışıyor.
Buna karşılık olarak ABD, Kızıldeniz'deki ticareti korumayı amaçlayan uluslararası bir askeri operasyonun parçası olarak Yemen'de hava saldırıları düzenledi. Deniz taşımacılığına yönelik saldırılar devam ederken Biden, Yemen'in kırılgan barış sürecini riske atarak saldırılara devam ediyor.
Bu bağlam ve kendi verileri ışığında, WFP'nin gıda yardımını kesme kararı son derece sorumsuzcadır ve Yemen'de gıda güvenliği açısından ciddi sonuçlar doğuracaktır.
WFP, kararına gerekçe olarak fon kesintilerine karşılık olarak yeni yardım hedefleri konusunda Husi yetkililerle yaşanan anlaşmazlıkları gösterdi. WFP yetkilileri, giderek daha sınırlı hale gelen yardımların en savunmasız kişilere ulaşmasını sağlamak istediklerini savunuyor.Ancak WFP'nin mevcut listelerinde yer alan kişilerin tamamı gıda yardımına ciddi şekilde ihtiyaç duyuyor.
Kimin alması gerektiği konusundaki farklılıklar nedeniyle herkese yardımı kesmek, kıtlığın eşiğindeki bir ülkede sert ve pervasız hatta acımasız bir karardır.
Küçük bir çocuk, hamile bir kadın ya da uluslararası bir kuruluşun uygun niteliklere sahip personeli tarafından yeterince değerli görülen biri yerine, gıdaya erişimi olmayan engelli olmayan genç bir Yemenli yardım alırsa, bu gıda boşa mı gitmiş olur?
Eğer tüm insanların yiyecek bulmayı ve hayatta kalmayı hak ettiğine inanıyorsanız, cevabınız kesinlikle hayır olmalıdır ve yardımın tamamen sonlandırılmasını haklı çıkaracak hiçbir hedef belirleme formülü mevcut değildir.
Husi-WFP arasında 2019 yılında yardımların hedeflenmesi konusunda yaşanan anlaşmazlıklar 850.000 kişiye yapılan yardımların kısmen askıya alınmasına yol açtıktan sonra iki taraf, yardımların en muhtaç kişilere ulaşmasını sağlamak için biyometrik verilerin kullanılmasına ve şeffaflığa izin veren bir anlaşmaya varmıştı.
Ancak bu uzlaşma sistemi artık tamamen durmuş durumda.
Husi liderliğindeki hükümet, Kızıldeniz saldırılarına karşılık olarak WFP'yi siyasi nedenlerle yardımları kesmekle suçluyor.
Eğer WFP gerçekten de kararını siyasi gerekçelere dayandırdıysa, hatta bunu Husileri cezalandırmak için bir araç olarak gerekçelendirdiyse, o zaman açlığın bir savaş silahı olarak kullanılmasına son verme taahhüdünü ihlal etmiş demektir.
ABD de açlığın silah olarak kullanılmasına son verme taahhüdünde bulunmuş ve 2023 yılında "gıdanın bir savaş silahı olarak kullanılmasına son verme" taahhüdünde bulunan 91 ülkeye öncülük etmişti.
Sonuç olarak, çeşitli nedenlerle Gazze ve Yemen'in çoğunluğuna yönelik hayati yardımların kesilmesi kabul edilemez bir duruma gelmiş ve zaten açlık ve savaş nedeniyle harap olmuş milyonlarca insan için daha yıkıcı sonuçları beraberinde getirmeye başlamıştır.
Ablukalar, gıda üretim tesislerinin vurulması, yardım hatlarının kesilmesi gibi hamleler, savaş suçudur ve sadece acı çektirmek için sivil nüfusu hedef alan kasıtlı stratejilerdir.