The Washington Institute: ABD, AB ve İsrail'in, İran'ı caydırmak için askeri seçenekleri planlaması gerekiyor

ABD ve İsrail'in, hareket etme kabiliyetinden yoksun olarak algılanması İran'ı cesaretlendirdi. ABD, AB ve İsrail'in, İran'ı caydırmak için askeri seçenekleri planlaması gerekiyor

1. resim

İran rejiminin uranyum zenginleştirme konusundaki son adımı, ABD ve ortaklarını, askeri caydırıcılığı güçlendirmeye ve olası kriz senaryoları için plan yapmaya zorladı.

Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'ndan müfettişler, İran'ın genel olarak nükleer silah sınıfı olarak kabul edilen seviyenin biraz altında bir seviyede uranyum zenginleştirdiğini açıkladılar.

Daha önceki birçok bulgu gibi bu açıklama da İran'a yönelik yeni bir ABD ve Avrupa politikasına duyulan ihtiyacın altını çiziyor. Bu süreçteki en önemli ve acil adım, İran'ı caydırmak için askeri seçenekler dahil tüm çabaların artırılmasıdır.

Buna ek olarak Amerika Birleşik Devletleri'nin, İran'ın "Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'ndan" (NPT) çekilmesi gibi giderek daha muhtemel görünen olası durumlara karşı, nasıl karşılık vereceğini de ortakları ile planlaması gerekiyor.

Washington'un Orta Doğu'da askeri olarak hareket etme konusunda isteksiz olarak algılanması, İsrail'in hareket etme kabiliyetinden yoksun olarak algılanması ve dünyanın büyük bir kısmının Ukrayna savaşı nedeni ile dikkatini dağıtması nedeniyle Tahran, nükleer silahlar geliştirmek konusunda açık kapı olduğunu düşünüyor gibi görünüyor.

İranlı yetkililer, son yıllardaki gevşek yaptırımlar, Rusya ve Çin ile artan bağlar, gelecekteki bir ABD başkanının kaldırılan herhangi bir yaptırımı yeniden uygulayacağına dair beklentiler nedeniyle, daha önce verdiği sözlerden uzaklaşmış gibi görünüyor.

Ayrıca, İran'ın nükleer programının meşruiyeti geniş çapta kabul gördü ve istikrarlı ilerlemesine karşı, herhangi bir uluslararası veya bölgesel yanıt verilmemesi rejim yetkililerini cesaretlendirdi.

Zorlu bir dönem başlıyor

İran iç isyanlarla uğraşırken arka planda ise nükleer faaliyetlerini istikrarlı bir şekilde genişletiyor.

İran'ın özellikle son iki yıldır, 2015'den bu yana süren müzakereleri tamamlama konusundaki ilgisizliğiyle birlikte, Tahran'ın son dönemde attığı adımlar, diplomatik pazarlık gücü oluşturma çabasından çok gerekli görüldüğünde hızlı bir şekilde nükleer silah üretme hazırlıkları yaptığını gösteriyor.

Zira ortaya çıkan verilere göre İran, diğer hamlelerinin yanı sıra son iki yılda:

-Zenginleştirilmiş uranyum stokunu genişletti

-Santrifüjlerinin verimliliğini artırdı

-Zenginleştirme tesislerinin sayısını artırdı

-Birden fazla adım yerine tek bir adımda yüksek seviyelerde uranyum zenginleştirmeyi denedi.

-Yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyumu, uranyum hekzaflorür gazını metale çevirebilen İsfahan'daki bir bölgeye transfer etti (silah üretiminde önemli bir adım)

-Ve bu adımları incelemek isteyen uluslararası müfettişleri engelledi.

Bu adımların her biri, Tahran'ın nükleer silah üretme niyetinde olduğuna dair artan inancın kesin bir şekilde altını çiziyor.

İran'ın uranyumu yüzde 84'e zenginleştirdiği haberi de tüm bu gelişmelerin ardından geldi ve bu oran, nükleer silah sınıfı olarak kabul edilen yüzde 90'ın biraz altında.

Gelinen noktada eğer İran bir nükleer silah üretmeyi seçerse, Batı ya da İsrail askeri saldırısı riskini de göze alacaktır.

Diğer yandan bazı çevrelerde ortaya çıkan aciliyet, yeni bir diplomatik yaklaşım çağrılarını da harekete geçirebilir. Analistler arasında geçerlilik kazanan bir fikir, karşılıklı geri adımları içeren "less for less" tipi bir anlaşmadır. Bu anlaşma taslağına göre, İran nükleer faaliyetlerini genişletmeyi bırakacak, ABD ve AB ise yaptırım uygulamayı bırakacaktır. Fakat bu sürecin karşılıklı kontrol mekanizmaları ile işletilmesi gerekmektedir.

Diğer yandan Tahran'ın böyle bir düzenlemeyi kabul etmesi için çok az neden var. Rejim, önemli bir maliyetle karşı karşıya kalacağını bilmesine rağmen, mevcut tırmanma dinamiğinde, kesinlikle üstünlüğü olduğunu düşünüyor.

Böyle bir durumda ise; Amerikalı ve Avrupalı politika yapıcılar kendi paylarına iki riskle karşı karşıya kalacaklar.

Birincisi, İran'ın nükleer programının yeni bir aşamaya geçmesi ve tamamen kalıcı hale gelerek ortadan kaldırmasının imkansızlaşması,

İkincisi ise, daha zayıf bir anlaşma yaparak elindeki yaptırım gücünü kaybetmesi.

Kısacası ABD ve AB, ya uç noktaya gidecek ya da daha hafif şartlar taşıyan bir anlaşma ile krizden geçici olarak kurtulmayı sağlayacak bir adım atmak zorunda kalacak. Ancak bunun bedeli, İran rejiminin ekonomik olarak güçlendirilmesi ve Orta Doğu'nun nükleer silahlar konusunda kötüleşmesidir.

Washington ve ortakları için birinci öncelik, İran'ı nükleer silah üretmekten caydırmak olmalıdır. İran rejimi, böyle bir karar verdiği ve artık bir cezasızlık hissine sahip olduğu fikrinden vazgeçirilmelidir.

Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa veya İsrail, eğer artık diplomatik kanalların işlemediği noktasında hemfikir olur ve askeri bir yanıt vermeyi düşünürse (İran'ın nükleer silahını oluşturduğu göz önüne alındığında bu neredeyse kesin) bu yanıtın doğası ve kapsamı önceden koordine edilmelidir. Ve bunun için çok fazla zaman olmadığının artık farkında olmaları gerektiğidir.

Tartışma