Türk edebiyatının mücadeleci kalemi: Peyami Safa
Türk edebiyatına unutulmaz eserler bırakan yazar, gazeteci ve fikir adamı Peyami Safa'nın vefatının üzerinden 61 yıl geçti.
Safa, Servet-i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa ile Server Bedia Hanım'ın çocuğu olarak 2 Nisan 1899'da dünyaya geldi.
Şair Tevfik Fikret'in adını koyduğu Safa, birçok kaynağa göre İstanbul Gedikpaşa'da, bazı kaynaklara göre ise Sivas'ta dünyaya geldi.
Usta edebiyatçı, 1,5 yaşındayken babasını kaybetti; 9 yaşına geldiğinde kemik veremine yakalandı. Geçirdiği hastalık ve ailesinin geçim sıkıntısı nedeniyle düzenli bir eğitim hayatı olmayan Safa, 1910'da Vefa Lisesine başladı fakat devam edemedi.
Küçük yaşlarda babasının bir arkadaşının hediye ettiği, ilk baskısı 1905'te yapılan Le Petit Larousse'u ezberleyerek kendi kendine Fransızca öğrendi.
Tıp, psikoloji ve felsefe kitaplarına ilgi duyan yazar, ailesinin geçimine destek amacıyla 1915'te Posta Telgraf Nezareti'nde çalışmaya başladı.
Peyami Safa, 1917'de Rehber-i İttihad Mektebi'nde öğretmen, 1918'de ise Duyun-ı Umumiye'de memur olarak görev aldı.
"Cingöz Recai" serisini 1924'te yayımladı
Babası gibi şair olan amcaları Ahmed Vefa ile Ali Kami'nin teşvikiyle edebiyata yönelen Safa, ağabeyi İlhami Safa ile çıkardığı "Yirminci Asır" gazetesindeki "Asrın Hikayeleri" yazılarıyla tanınmaya başladı.
Safa, 1924'te 10 kitaplık seri olarak yayımladığı "Cingöz Recai" eserinin gördüğü ilgi dolayısıyla, 1925'te seriye 10 kitap daha ekledi.
Annesinden ilhamla kullandığı "Server Bedi" imzasıyla, 1914'ten 1961'e kadar 61 roman yazan usta edebiyatçı, Cumhuriyet gazetesinde 1928'den 1940'a kadar "Server Bedi" ve "Peyami Safa" imzalarıyla yazılarını kaleme aldı. Safa aynı gazetede, köşe yazarlığı ve edebiyat sayfası editörlüğü işlerini de üstlendi.
Yazarın, Nazım Hikmet Ran'ın tavsiyesiyle 1930'da kaleme aldığı, kendi hayatından izler taşıyan "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" eseri, kariyerinde çıkış noktası olarak değerlendirildi. Çocukluğunun 7 yılını, iltihap kapan kolunun kesilmesi endişesiyle geçiren ve uzun yıllar tedavi olan yazar, romanında benzer acıları, ayağı nedeniyle yaşayan bir karakteri ele aldı.
Peyami Safa, amatör bir yazar olarak hikayesini göstermek üzere ziyaretine gelen Nebahat Hanım ile 1937'de dünya evine girdi.
Evlendikten kısa süre sonra hastalanan Nebahat Safa, yapılan tedaviye rağmen yatalak olarak yaşamını sürdürdü.
Usta yazar, Cumhuriyet gazetesinde edebiyat sayfasını yönettiği günlerde af kanunuyla Türkiye'ye dönen ve tutuklanan Nazım Hikmet'in affedilmesini sağlamak için şairin "Yanardağ" şiirini yayımladı. Sonraki gün, şiirin ve altındaki imzanın kendi görüşleriyle hiçbir alakasının bulunmadığına dair yapılan açıklama üzerine gazeteden ayrılan Safa, yazılarını, Nazım Hikmet'in de yazdığı Resimli Ay mecmuasında yayımlamaya başladı.
Yeni Mecmua, Büyük Doğu, Vakit, Milliyet, Son Havadis ve Çınaraltı için kaleme aldığı yazılarının yanı sıra, çeşitli fikir akımlarını benimseyerek edebi ve fikri yazılar da kaleme alan Safa, "Tercüman-ı Hakikat", "Tasvir-i Efkar", "Son Telgraf", "Son Saat" ve "Son Posta" gazetelerinde çalıştı. Romanlarını tefrikalar halinde gazete ve dergilerde yayımladı.
Necip Fazıl ve Nazım Hikmet ile dostluk kurdu
Yakup Kadri, Cahit Sıtkı, Ahmet Haşim, Nurullah Ataç, Muhsin Ertuğrul, Aziz Nesin, Orhan Seyfi Orhon ve Yusuf Ziya Ortaç ile aynı yayınlarda yer alan Safa, Necip Fazıl Kısakürek ve Nazım Hikmet ile dostluk ilişkisi içindeydi.
Safa, zaman zaman Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Yakup Kadri, Cenap Şehabettin, Nazım Hikmet, Nurullah Ataç, Sabiha Sertel, Aziz Nesin ve Zekeriya Sertel ile kalem kavgasına girmekten çekinmezken, çıkardığı Kültür Haftası ile Türk Düşüncesi dergilerinde felsefe, bilim ve sanatla birlikte çeşitli konulara yer verdi.
"Dert dinleme köşesi"ni okurla ilk kez tanıştıran yazar, haftalık "Yeni Hayat" dergisinde yer alan, "Aramızda" adlı köşesinde "Adem Baba" ismiyle gelen mektupları cevaplandırdı.
Peyami Safa, 1914-1961 arasında gerçek isminin yanı sıra yazılarında Server Bedi, Çömez, Serazad, Safiye Peyman ve Bedia Servet gibi takma adlar kullandı.
Erzincan'da yedek subay olarak görev yapan oğlu Merve'yi 27 Şubat 1961'de kaybedince büyük acı yaşayan usta edebiyatçı, yaklaşık 4 ay sonra, 15 Haziran 1961'de, bir yakınının Çiftehavuzlar'daki evinde beyin kanaması geçirerek vefat etti.
Safa'nın cenazesi, Şişli Camisi'nde kılınan namazın ardından Edirnekapı Şehitliği'nde eşiyle oğlunun yanında toprağa verildi.
"İnsana, fakirliğin ve insanlığın öğrettiklerini hiçbir okul ve kitap veremez"
Yaşamının önemli bir kısmı hastane köşelerinde geçen yazar, tıp konusunda birçok doktoru aşan birikim, uzmanlık ve tecrübesini romanlarında kullandı.
Hayatı boyunca, ara vermeden eser üretmesini, "yaratıcı sefalet" olarak tanımlayan Safa, bir yazısında, "Fakirlik ve hastalık dirilticidir. Korkutur ve iradeyi kamçılar. Uyuklayan enerjileri ayaklandırır. Başarmak için korku da ümit kadar şarttır. İnsana, fakirliğin ve insanlığın öğrettiklerini hiçbir okul ve kitap veremez." ifadelerini kullanmıştı.
Yazar Beşir Ayvazoğlu'nun Kapı Yayınları'ndan çıkan "Peyami" eserinin arka kapak yazısında da Safa'nın mücadeleci ruhu şöyle tarif edilmiştir:
"Babasını henüz kundakta bir bebekken kaybeden ve hayatı boyunca fakirlikle, hastalıkla boğuşan Peyami Safa'nın kalemi, dostlarından birinin ifadesiyle 'kazanç tarlasında bir saban gibi işlemeye' mecburdu, aksi takdirde aç kalırdı. Ancak onun bu durumdan pek şikayetçi olduğu söylenemez çünkü azmini, başarılı olma hırsını hastalıklarına ve fakirliğine borçlu olduğunu düşünürdü. Bir yazısında, kendi tecrübesinden hareketle, zenginlik, sıhhat ve zekanın çok zaman haddinden fazla güven verdiği için insanı afyon gibi uyuşturduğunu, tembelliğe, ihmallere ve gevşekliğe sevk ettiğini, fakirlik ve hastalığın ise onlara hemen teslim olunmazsa, iradeyi kırbaçlayıp uyuklayan enerjileri uyandırdığını söylüyor, başarılı olmuş çocuklardan örnekler veriyordu. Bütün acılarını, öfkelerini, isyanlarını başarıya dönüştürmeyi bilen Peyami Safa'nın hayat hikayesi belki de romanlarından daha heyecan vericidir ve bu kitapta bu hikaye anlatılmaktadır."
Peyami Safa, yaşadığı toplumun sorunlarını bilen iyi bir gözlemleyici olarak meydana gelen her türlü değişim ve aksaklığı eserlerinde işledi. Usta yazar, eserlerinde oluşturduğu kahramanlar aracılığıyla toplumu bilinçlendirmeye çalışırken, romanlarında sürekli ikilemde kalan karakterlere yer verdi. Eserlerinde daha çok, doğu-batı sentezi, ahlaki çözülmeye ilişkin eleştiriler ve gençliğin üzerindeki sosyal baskıyı ele aldı.
Safa'nın, Cingöz Recai serisi olarak bilinen aşk ve cinayet romanları 1954, 1969 ve 2017'de sinemaya aktarıldı, bazı eserleri ise televizyon dizisine uyarlanarak izleyiciyle buluştu.
Eserlerinden bazıları...
Hikayeleri: "Gençliğimiz", "Siyah Beyaz Hikayeler", "Ateş Böcekleri", "İstanbul Hikayeleri", "Hikayeler"
Piyes: "Gün Doğuyor"
Romanları: "Sözde Kızlar", "Şimşek", "Mahşer", "Bir Akşamdı", "Canan", "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu", "Fatih Harbiye", "Bir Tereddüdün Romanı", "Matmazel Noraliya'nın Koltuğu", "Yalnızız", "Biz İnsanlar", "Cumbadan Rumbaya"
Fikir Kitapları: "Türk İnkılabına Bakışlar", "Felsefi Buhran", "Millet ve İnsan", "Mahutlar", "Sosyalizm", "Mistisizm", "Doğu-Batı Sentezi", "Kızıl Çocuğa Mektuplar", "Büyük Avrupa Anketi"