Türkiye hizadan çıktı, ABD dijital teröre yöneldi
Türkiye-ABD ilişkilerinin tarihi Türkiye'yi hizada tutma tarihidir! 15 Temmuz darbe/işgal girişimini püskürttükten sonra artık Türkiye'yi hizaya sokamıyorlar. ABD'nin Türkiye'ye yönelik ezberi bozulunca ve aciziyeti ortaya çıkınca üst üste zincirleme hatalar yapmaya başladı.
Türk-Amerikan ilişkileri incelendiğinde, ABD'nin, özellikle 1945 sonrasında Türkiye ile iki eşit ortak yerine amir-memur/ast-üst ilişkisi istediğini görmek mümkün... Türkiye'nin çeşitli yöntemlerle hizaya sokulmak istendiğini de...
Bu ifadeyi gerçekten de kullanmışlardır. Türkiye'nin, 1995 yılının Mart ayında gerçekleştirdiği Çelik Harekatı sonrası ABD ordusunun yayın organlarında
“Türkiye/TSK hizadan çıktı”
analizi yapılmıştı. İşte Soğuk Savaş'la beraber ele alacağımız Türk-Amerikan ilişkilerinin tarihi bir anlamda ABD'nin Türkiye'yi hizada tutma tarihidir diyebiliriz.
Oysa Türkiye'nin bağımsız hareket etme genleri, kodları mevcut. Terörle mücadele ve Kıbrıs Barış Harekatı bunu göstermişti. 17-25 Aralık komploları sonrası FETÖ ile, 24 Temmuz 2015 tarihinden itibaren de gerek PKK terör örgütü, gerekse de DAEŞ terör örgütüyle mücadelenin çetinleşmesiyle beraber ülkemiz ABD açısından yeniden hizadan çıkmış oldu. 15 Temmuz darbe/işgal girişimini püskürttükten sonra da artık Türkiye'yi hizaya sokamıyorlar.
Şimdi yeniden bir kırılma noktasına doğru ilerliyor gibiyiz. Rusya'ya NATO üzerinden savaş açma planları, terör örgütü PYD/YPG'ye TERÖRİSTAN kurdurma girişimleri, Kıbrıs Türklerini yok sayma, devre dışı bırakma çalışmaları vb. nedeniyle Türk-Amerikan ilişkilerinin stratejik boyutu önümüzdeki günlerde çokça tartışılacak. Yaşanacakları kestirebilmek için de şöyle bir hafızalarımızı yoklayalım istedim.
Uzun yıllar boyunca ABD, Türkiye'de çizdiği kulvardan, hizadan çıkan hükümetleri ve siyasi kadroları askeri darbeler başta olmak üzere çeşitli darbe yöntemleriyle biçti ve Türkiye'yi tekrar istediği istikamete getirdi.
Darbe ortamını oluşturmak için bazen ekonomik krizler, bazen sosyal kaoslar, bazen terörü kullandı. Ama her seferinde her toplumda görülen yolsuzluk, yoksulluk ve yokluk ile ilgili meseleler de abartılarak kamuoyu meşgul edildi ve güven ortamı zedelendi, etnik, mezhebi ayrılıkları körüklemek için hazırlanan senaryolar ve oyuncular sahneye sürüldü.
Türk milletinin özellikle hassas olduğu DİN ve ATATÜRK konusu kaşındı bu hassasiyetler üzerinden toplum ayrıştırılıp, ötekilestirilip, düşmanlaştırılarak kaos ve kriz ortamı derinleştirilip ekonomik ve sosyal hayat bozuldu, toplumsal huzur, güven ortamı ve asayişin bozulması ile askeri darbe için gereken zemin hazırlandı.
Bu durumu düzeltmek için askeri darbenin tek çıkar yol olduğu yazılı ve görsel basında işlenerek zihinler darbeye hazır hale getirildi. Askeri darbe yapıldığında ise 'Balans Ayarı' adı altında Türkiye'nin gelişmesi bir müddet için düşürüldü, ekonomi IMF'ye teslim edilerek milli bir üretim ekonomi yerine vesayet, kontrol edilebilir bir finans ekonomisine geçildi.
Ülke olarak bugüne kadar ABD'den kaynaklı olarak yaşadığımız çok sayıda olumsuzluk var.
Türkiye demokrasi ve hukuk alanında, ekonomik ve sosyal hayatta, eğitimde ve kültürel alanda ilerlemesi bu müdahaleler nedeniyle akamete uğradı.
Yıllar önce rahatlıkla erişebileceği bazı hedeflerine, ancak yakın zamanda, o da binbir güçlükle, çetin mücadelelerle ve Türk milletinin fedakarlığı ile ulaşabildi.
Bu saydıklarımız başta Wikileaks gibi belgelerle, ABD Dışişleri Bakanlığı'na gönderilen diplomatik mesajlarla, itirafa ve ifşaata dayalı beyanlarla, kamuya açılan arşiv belgeleriyle, eski siyasetçi, diplomat ve askerlerin hatıratlarıyla bu konuda çok büyük bir külliyat oluştu.
Ve artık o eski kolay manipülasyonlar, dezenformasyonlarla operasyon yapma kabiliyetleri yıllar öncesinde kaldı. Ancak bu durum ilgili yöntemlerin halen uygulanmadığı veya gelecekte uygulanmayacağı anlamına gelmiyor. Ancak artık biliyoruz.
Toplumun önemli bir kesimi bilinçlendi. Fakat, bir kesim bilinçlenmiş olsa dahi siyasal kutuplaşma nedeniyle beka sorununda dahi iç cephede ve dış cephede yanlış yerde duruyor. Bunun nedeni bu kesimin ağırlıklı olarak İslam karşıtı cephede konumlandırılmış olması.
İslama ve İslam Dünyasına saldırı için Türkiye devre dışı bırakılmalıydı
Doğu Bloku'nun 1989 tarihinde çözülmesi, Sovyetler Birliği'nin 1991 yılında dağılması sonrası kendisine yeni bir düşman belirleyerek NATO'yu birarada tutmaya çalışan Amerika yeni hedef olarak İslam Dünyası'nı ve İslami Fundamentalizmi seçti.
Bunu seçmeninin arka planında islam ülkelerinin yer aldığı Körfez Bölgesi'nin en önemli enerji havzalarından biri olması yatmaktadır. Enerjiyi kontrol eden Amerika'nın bu suretle Çin, Avrupa, Japonya, Kore gibi ülkeleri durdurabilme ve kontrol etme imkanına kavuşacağından, İslami köktenciliği tehdit haline getirip, bölgeye müdahale etme imkanına kavuşması gerekiyordu.
Bunu yapmak için de gereken ortam Afganistan savaşı ve Irak-Irak savaşı nedeniyle hazırlanmıştı. Ancak bölgeye daha rahat müdahale edebilmek için Türkiye'nin direncinin kırılması ve kendi kendisiyle uğraşır duruma sokulması, kendine olan güvenin sarsılması gerekiyordu.
İşte bu nedenlerle Doğu Bloku'nun çozülmesi ve Sovyetlerin dağılmasından hemen önce Körfez'e yerleşmek için altyapısı hazırlanan Irak'a müdahale planı, yani Birinci Körfez Savaşı (1991) planı devreye alınmış ancak Türkiye'nin ayak diremesi ile karşılaşılmıştı.
Bu tarihten sonra Türkiye'ye gözdağı vermek, bölge planlarında devre dışı bırakmak ve kendi iç meselelerinde uğraştırmak için terör örgütleri ve ekonomik sıkıntılar ardarda devreye sokuldu.
Son 30 yılımızda yaşadığımız gelişmelerden birkaç tanesi şöyleydi:
- Muavenet Zırhlısının vurulması suretiyle Türkiye'ye ve Türk ordusuna gözdağı verilmesi,
- Birinci Körfez Savaşı sonrası Irak'ın Çekic Güç marifetiyle fiilen üç parçaya bölünmesi.
- Irak'ın kuzeyinde oluşturulan otorite boşluğu nedeniyle PKK terör örgütü ve elebaşılarının Suriye'den Irak'ın kuzeyine geçerek bölgeye yerleşmesi ve bu bölgeden Türkiye'ye sınır hattından sızarak eylemlerde bulunması.
- Türkiye'ye yönelik gizli-açık ambargolar.
- Parlamenter Hükümet Sistemi'nin dış müdahaleye açık halde olması ve Seçim Kanunu'nun getirdiği siyasi istikrarsızlık nedeniyle istikrarlı hükümetlerin kurulamaması, bu durum nedeniyle ülkemizin ardarda ekonomik darboğazlara girmesi.
- Hükümetlerin uzun ömürlü olmaması nedeniyle ekonomide istikrarın sağlanamaması, netice alınamayan IMF programlarıyla ekonominin ve gelir dağılımının gittikçe bozulması. Sonuçta Türkiye'nin ödeme güçlüğüne girerek IMF'e tamamen teslim olması.
- Irak'ın kuzeyinde bulunan askerlerimize ABD askerlerince Çuval saldırısının gerçekleştirilmesi.
- Kumpaslarla özellikle 1990'lardan sonraki ABD planlarına direnecek, devlete ve millete bağlı komutanların tasfiye edilerek ABD'nin tam kontrolü ve emrindeki FETO'cülerin TSK'da güçlendirilmesi.
- ABD'nin Türkiye'ye yönelik olarak kontr-garanti olarak hazırladığı FETÖ'cü askeri yapılanmanın deşifre olması üzerine DARBE/İŞGAL girişiminde bulunmaları.
FETÖ'nün ülke gündeminde ağırlığının hissedilmeye başladığı süreçte yaşanan yüzlerce olumsuzluk Türk ekonomisine ve sosyal hayatına büyüklüğü hesap edilemeyecek kadar ağır bir fatura çıkardı. Bunların hepsi ABD'nin Türkiye'yi el altında bulundurma ve kontrol etme hesapları nedeniyle yaşanmıştı.
NATO'cu ve FETÖ'cü kanadın tasfiyesi
Türk Silahlı Kuvvetleri'nde NATO'cu-Amerikancı olarak tabir edilen eski vesayetçi kesimin bu sefer doğrudan FETÖ'cü kanat üzerinden yapılan tahkimat her ne kadar büyük oranda dağıtılmışsa da 15 Temmuz darbe/işgal girişiminden sonra bazı kriptolar varlıklarını sürdürüyor.
Bunu dönem dönem gerçekleştirilen FETÖ operasyonlarında görebiliyoruz. Son olarak Albay karı-koca operasyonla yakalanmıştı. Ancak askeri bürokrasi artık tehdidin nereden geldiğini net olarak gördü ve biliyor.
Kendi amiri durumunda olan sivil siyasi otoriteyi düşman olarak gören ordu bürokrasisinden gerçek görevine dönen ve gerçek hedefine odaklanan ordu yapılanmasına dönüldü.
Sıkıntılar olmasına rağmen, Amerikancı-NATO'cu kanadın geleneği olan darbelere karşı sıkı tedbirler alınıyor ve Türk Ordusu yine gerçek anlamda milletinin bağrındaki en güzide yerini koruyor.
ABD'nin dengesi bozuldu
Amerika'nın esas kaybı da bu. ABD'nin Türkiye'ye yönelik politikasındaki ezber bozulunca ve aciziyeti ortaya çıkınca bölge politikasında da üst üste zincirleme hatalar yapmaya başladı.
Tepkisiz Türkiye'nin yerine tepki koyan, hakkını arayan Türkiye Amerika'nın dengesini bozdu. Bunu son olarak Suriye'nin kuzeyindeki sözde yerel seçim sürecinde gördük. Türkiye'nin kararlı duruşu sayesinde Amerikan Dışişleri, planının sahibi olmalarına rağmen, PYD/YPG terör örgütüne "erteleyin" mesajı gönderdi. Örgüt de sahibini dinlemek zorunda kaldı.
ABD'nin dengesinin bozulması neticesinde ne uluslararası ilişkiler, hukuk ve anlaşmalar kaldı, ne demokrasi veya hukuk söylemi, ne de terörle mücadele... Dünyanın gözünün içine baka baka bir terör örgütüne binlerce TIR silah mühimmat, eğitim, istihbarat, para verdi.
Görevini tamamlayan ve yenildi dediği diğer terör örgütü DAEŞ'i, helikopterlerle bölgeden tahliye edip yeni görev bölgesi olan Afganistan coğrafyasına götürdü. DAEŞ, burada DAEŞ Horasan adıyla güçlendirildi.
Dijital teröre dikkat
Bütün bunları gördük ve yaşadık. Ancak bu süreçte çok yoğun bir dezenformasyon savaşına da şahit olduk.
Özellikle sosyal medya üzerinden "dijital terör" diye adlandırılabilecek bu süreçte her şeyin istismarının yapıldığını, yalanda sınır tanımadıklarını, kirli, çarpıtılmış bilginin, Türkçesi derin sahtekarlık olan deep fake'in bütün versiyonlarını gördük, görüyoruz ve göreceğiz. Bu nedenle Sosyal Medya Yasası gibi yasalara sahip çıkmalıyız.
Yapay Zeka, makine öğrenmesi gibi konularda hem yetkin, hem etkin hem dikkatli olmalıyız. Dijital saldırılara ve karşı donanımlı ve hazırlıklı olmalıyız. Sosyal medyayı kullanırken ani tepkilerden ve paylaşılan bir olayın veya bilginin gerçek olup olmadığını, önünü arkasını bilmeden paylaşmamalıyız.
Bu sayede ABD'nin Türkiye'yi yeniden hizaya sokma amacıyla uyguladığı yeni ve eski yöntemlere direnç gösterebiliriz.