Türkiye-İsrail işbirliği bölgede köklü bir değişimi beraberinde getirecek

İsrail ve Türkiye'nin ortaya koyduğu süreç, diğer ülkelerin de örnek alacağı ve takip etmeleri gereken anlamlı bir diplomatik başarı öyküsüdür.

1. resim
21.09.2022

17 Ağustos'ta İsrail ve Türkiye, ilişkilerini tamamen normalleştireceklerini ve dört yıl sonra karşılıklı olarak büyükelçileri ve başkonsolosları yeniden atayacaklarını açıkladılar. Diğer yandan, 2008'den bu yana ilk kez bir Türk lider ve bir İsrail başbakanının BM Genel Kurulu oturum aralarında bir araya geldi.

Bu gelişmeler bölgede nadir görülen bir diplomatik başarı öyküsüdür.

2021 ve 2022'de İsrail-Türkiye ilişkilerinin kademeli dönüşümünü sağlayan kilit faktörlerin incelenmesi, bölgedeki ilişkileri geliştirmek isteyen diğer ülkelerin de bu hedefe ulaşmasına yardımcı olabilir.

İsrail'in 2008 yılında Gazze'ye yaptığı operasyon ile başlayan ve sırasıyla 2009 ve 2010 yıllarında Davos ve Mavi Marmara filo olaylarıyla devam eden iki ülke arasındaki ilişkiler, çoğunlukla kriz modundaydı. 2016 yılında imzalanan bir uzlaşma anlaşmasının da sadece iki yıl içinde başarısız olması bu gerilimi yoğunlaştırdı. Ayrıca, her iki ülkede de uzun süreli bir uzlaşmanın sağlanıp sağlanamayacağı ve karşı tarafın niyetlerinde güvenilir ve ciddi olup olmadığı konusunda artan şüpheler içerisindeydi.

İsrail ve Türkiye arasındaki, başlangıçta Filistin meselesiyle ilgili derin farklılıklara dayanan gerilimler, daha yakın tarihli jeopolitik ayrılıklarla daha da alevlendi. İsrail, Türkiye'nin ihtilaflı olduğu Kıbrıs, Mısır, Yunanistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerle anlamlı ilişkiler geliştirirken, Türkiye İran'la ekonomik işbirliği inşa etti,

İran ve Rusya ile Suriye konusunda görüşmelerde bulundu. Her ülke, birbirinin çıkarlarını yeterince anlayamadığı için bazen abartılı bir şekilde, diğerini rakip bir bölgesel kampın parçası olarak görüyordu. Devam eden gerilimler ve sert söylemler, karşılıklı olumsuz algılar, güven eksikliği ve İsrail ile Türk liderlikleri arasında bir kopukluk yarattı.

Bununla birlikte, sınırlı bir ölçekte ve nispeten düşük seviyeli katılım yoluyla da olsa ilişkiler sürdürüldü. Birkaç yıl boyunca bunu değiştirmenin aciliyeti yoktu. Statüko işe yarıyor ve her iki ülkenin ihtiyaçlarını yeterince karşılıyor gibiydi. Hatta bu dönemde ikili ticaret yeni zirvelere ulaştı. İsrail veya Türkiye'de ilişkileri normalleştirmeye yönelik çok az kamuoyu baskısı vardı ve kendi siyasi sistemlerinde bunu yapmak için neredeyse hiç destekçi yoktu.

İsrail ve Türkiye'nin bu durumu nasıl aştıkları ve ilişkilerinde yeni ve umut verici bir sayfa açmayı başardıkları konusunda birkaç faktör öne çıkıyor.

Bunlar; iki ülke arasındaki bağların tarihsel dayanıklılığı, Türkiye'nin ilerlemeye karar verdiğinde gelişmeye olan ilgisinin tutarlılığı, İsrail'deki liderliğin değişmesi, etkili diplomasinin uygulanması, kademeli bir diplomatik sürecin başarılı bir şekilde tasarlanması ve uygulanması, güvenin restorasyonu, bazı jeopolitik yakınlaşma ve seçim mülahazaları olarak özetlenebilir.

İsrail'de yeni hükümetin kurulmasına paralel olarak 2021'de Isaac Herzog'un İsrail Cumhurbaşkanı seçilmesi büyük bir dönüm noktası oldu.

Herzog'un Türkiye'ye yönelik olumlu yaklaşımı diplomatik becerileri, bölgesel işbirliğine verdiği destek ve yapıcı söylemi kilit faktörlerdi. Türkiye ile çalışmak için hükümetten destek aldı ve başarılı çabaları uzlaşma için koşullar yarattı ve daha önce şüpheci İsrailli politikacıları ikna etti.

Diplomasi, gerilim ve kriz zamanlarında bile ilişkiler kurmak ve ortak bir zemin bulmakla ilgilidir. Her iki ülkenin önemli diplomatları, durumu sessizce iyileştirirken ve engelleri ortadan kaldırırken iyimserlik ve kararlılığın örneği oldular.

Olayların ve aşamaların doğru bir şekilde sıralanması dahil olmak üzere yavaş, kademeli ve dikkatli bir uzlaşma süreci tasarlandı ve başarıyla uygulandı. Küçük kazanımların, başarı kanıtlarının ve somut faydaların birikmesiyle süreç ivme kazandı. İşbirliği yeniden canlandı, güvenlik sorunlarının üstesinden gelindi, farklılıklar kontrol altına alındı ve olumlu gelişmeler rutin hale getirildi. Görünüşe göre yapım aşamasında olan bir başarı öyküsü ile insanlar katılmaya motive oldular ve paylaşımlarda ve ortak çabalarda bir artış oldu.

İsrail ve Türkiye, farklılıklarının ilişkilerini dikte etmesine izin vermemeye ve olumlu bir ikili ve bölgesel vizyona dayalı işbirliği aramaya karar verdi. Olumlu bir gündem oluşturularak daha yapıcı bir söylem alışkanlık haline geldi ve her iki tarafın ihtiyaçlarına duyarlılık gerçekleştirildi.

Süreç, uzlaşmadan önceki somut ekonomik adımların ve faydaların yanı sıra potansiyel siyasi, güvenlik, ekonomik ve sivil işbirliği alanlarının varlığının altını çizdi. Bu, ortaya çıktıkça sürece verilen desteğin artmasına yardımcı oldu ve 2022 yazında bağları fiili olarak yükseltme kararına varıldığında bunun doğal görünmesini sağladı.

Bütün bu diplomatik adımlar ve stratejik hamleler, İsrail ve Türkiye'nin birçok kişinin yapabileceğinden şüphe duyduğu şeyi yapmasına olanak sağladı. İki ülke ilişkilerinde yeni bir sayfa açtı ve zorlu koşullara rağmen bir arabuluculuk olmadan uzlaştı.

Her iki ülke de bunu yaparken, kilit politika konularındaki farklılıklarının gayet iyi farkında. Ayrıca gelecekteki engellerin üstesinden gelmeye yardımcı olacak bir mekanizma yaratmaya çalışıyorlar.

Son olarak, bölge ülkeleri bölgesel işbirliğini ilerletmek ve çatışma çözümünü desteklemek için İsrail-Türkiye uzlaşmasından yararlanılmalıdır. İsrail, Mısır ve Türkiye arasındaki uzlaşmayı destekleyebilirken, Türkiye İsrail-Filistin barışını ilerletmenin yollarını arayabilir.

Bütün bunlar beraberinde Akdeniz'de de daha fazla işbirliğini ve bölgede köklü bir değişimi beraberinde getirecektir. İsrail ve Türkiye'nin ortaya koyduğu süreç, diğer ülkelerin de örnek alacağı ve takip etmeleri gereken anlamlı bir diplomatik başarı öyküsüdür.

The Council for Mediterranean Diplomacy 'de yayımlanan analiz gdh.digital tarafından çevrilmiştir.