gdh'de ara...

Türkiye ile İsrail işbirliğine hazır mı?

Türkiye-İsrail arasındaki normalleşmenin bölgedeki dinamiklere nasıl yansıyacağı merak konusu olmaya devam ediyor.

1. resim
25.08.2022

Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un Türkiye’ye yaptığı ziyaret ile başlayan süreç sonucunda tamamen normalleşme yolunda emin adımlarla ilerliyor. İsrail makamlarınca iki ülkenin karşılıklı büyükelçi atama kararı da hayata geçtikten sonra, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail’i ziyaret etmesi bekleniyor. İki ülke arasındaki normalleşme İran’ın girişimlerine rağmen ilerlerken yeni durumun bölgedeki dinamiklere nasıl yansıyacağı ise merak konusu.

Öncelikle Türkiye ile İsrail arasında ilişkiler düzelmeye başlamadan bir sene önce, İsrail’in Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu yazan ve bunu gerekçelendiren bir dış politika ve güvenlik uzmanı olarak, İsrail için Türkiye ile beraber hareket etmenin birçok farklı avantajı olduğunu belirtmeliyim. İsrail açısından Türkiye ile ilişkileri normalleştirmede kilit öneme sahip sihirli kelime ‘İran’dır. İran’ın bölgesel politikaları ve ABD ile nükleer anlaşmanın gün geçtikçe daha ciddi bir olasılık olarak gündeme gelmesi İsrail'in güvenlik bürokrasisini endişelendiren önemli bir meseledir. İsrail’in son aylarda Suriye’de İran hedeflerine karşı hava saldırılarını artırmış olması da bu tehdit algısının bir sonucudur.

Aslında İsrail’in Türkiye’yi İran’a karşı bir dengeleyici aktör olarak hatırlamasına yol açan olay Bahar Kalkanı Harekatı’dır. Suriye’de bir gecede 34 askerimizin şehit edilmesi üzerine başlayan Bahar Kalkanı Harekatı ile rejime ait 3 bin 473 unsur, 3 uçak, 8 helikopter, SİHA, 93 tank, 36 zırhlı araç, 67 obüs/ÇNRA ile 10 hava savunma sistemi etkisiz hale getirilmişti. Rejimin bu kayıpları arasında birçok İranlı komutan ve İran destekli Şii milis de bulunmaktaydı. Suriye’deki bu gelişmeler İran'ın Suriye'de, TSK, Suriye Milli Ordusu ve İsrail tarafından sürekli hedef alındığı bir durum yarattı. İsrail her ne kadar Ortadoğu’da hemen her bölgede İran unsurlarına yönelik operasyon gerçekleştirme kapasitesine sahip olsa da sınır ötesinde alan hakimiyeti sağlama ve sürdürme kabiliyetine sahip değildir. Zira bölge halkları İsrail’i kabul etmemektedir. Ancak Türkiye, sadece alan hakimiyeti kurma ve sürdürme kabiliyetine sahip olmakla kalmayıp aynı zamanda Suriye Milli Ordusu gibi İran’a ve İran destekli milislere karşı ciddi bir savaş tecrübesi elde etmiş askeri yapı ile müttefiktir.

Bahar Kalkanı Harekatı sürecinde TSK’nın Suriye Milli Ordusu ile beraber uyguladığı stratejiyi dikkatlice takip eden İsrail, Ortadoğu’nun altın kuralını da hatırlamıştır: Türkiye'nin olduğu yerde İran'a yer yoktur. Nitekim Türkiye ile İran arasındaki sınırın Ortadoğu’nun en eski sınırı olması bir tesadüf değildir.

Türkiye-İsrail yakınlaşması sonrası İran Türkiye’yi Ortadoğu’da sınırlandırmak için PKK’yı hayatta tutma stratejisini devreye sokmuştur. Irak’ta PKK’nın bitmesini engellemek için milisleri üzerinden terör örgütünü Sincar’da korumaya alan İran, diğer yandan da Kandil dağlarının İran tarafında kalan kısımlarında PKK’ya alan açmaktadır. Bununla beraber, Duhok’ta PKK’nın öldürdüğü siviilerden Türkiye’yi sorumlu tutarak, Türkiye’nin terörle mücadelesini Irak’ın egemenliğine tehdit olarak lanse etmektedir. Suriye’de ise Tel Rıfat bölgesi başta olmak üzere, YPG’yi Türkiye’ye karşı korumaya çalışmakta, Rusya ile beraber iyi polis kötü polis stratejisi ile Türkiye’yi yeni bir harekattan vazgeçirmeye çalışmaktadır. Buradaki esas tezat, İsrail’in de Türkiye’nin harekatına karşı çıkmasıdır. Nitekim İsrail makamlarında, YPG’nin İran’a karşı bir tampon bölge olduğu ve ABD’nin Suriye’deki varlığının YPG sayesinde devam ettiği yanılgısı hakimdir.

Gelinen noktada gelişmeler Türkiye açısından değerlendirildiğinde, İsrail ile ilişkileri normalleştirmede elde edilebilecek en önemli kazanımlar Akdeniz’de enerji işbirliği, ABD’deki lobi etkisi ve ekonomik işbirliği gelmektedir. Türkiye, İran’a karşı İsrail’in yardımına ihtiyaç duyamamaktadır. Her ne kadar İsrail’in Türkiye ile işbirliği yapması, Türkiye’de suikast ile öldürülmek istenilen İsrail vatandaşları örneğinde olduğu gibi faydalı olsa da, Türkiye kendi imkanları ile İran’ı sınırlandırabilmekte sorun yaşamamaktadır.

İsrail ile ilişkilerin normalleşmesinin Türkiye’nin dış ticaretinde, turizm ve yabancı yatırımlar anlamında olumlu yansımaları başlamıştır. Türkiye açısından diğer önemli bir husus ise İsrail’in ABD’deki lobi gücüdür. Örneğin ABD'deki Ermeni lobisi sözde Ermeni soykırımını ABD’ye resmi olarak tanıtmak için uzun zamandır çaba sarfetmekte, fakat İsrail lobisi bunu engellemekteydi. Ne var ki, Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerinde yaşanan krizler sonrasında, İsrail lobisi sözde soykırımın kabulüne karşı olan pozisyonunu korumamış ve Ermeni lobisinin iddialarının ABD tarafından tanınmasına kapı aralamıştır. Buna ilaveten, Türkiye’nin ABD nezdinde lobi gücünü kaybetmesi Türkiye için ek siyasi ve iktisadi maliyetler doğurmuştur. Türkiye'nin S-400 alımı sonrası CAATSA yaptırımları ile muhatap olması ve F-35 programından çıkarılmasına rağmen Hindistan'ın S-400 alımlarının yaptırımlardan muaf tutulması buna önemli bir örnek teşkil etmektedir.

Türkiye’nin ABD’de azalan lobi gücüne diğer bir önemli örnek ise Washington’da YPG’nin kurmuş olduğu algı hegemonyasıdır. YPG’nin Washington’da ofis açması ve Suriye konusunda ABD’deki tüm algıyı şekillendirmesinin bir sebebi de Türkiye’nin azalan lobi gücüdür. Aslında Türkiye’nin azalan bu lobi gücü birçok siyasi hamlenin maliyetini artırmakta ve Türkiye’nin dış politikadaki alanını daraltmaktadır. Örneğin F-16 alımı gibi aslında kolay ve hızlıca onaylanması gereken bir talep dahi uzun vakit almaktadır ve halen onaylanmamıştır. F-16 modernizasyonu ve alımının gerçekleşmemesi ve Ankara'nın yeni bir alternatif bulamaması durumunda Türk Hava Kuvvetleri'nin zamanla ciddi bir güç ve kapasite kaybına uğraması beklenmektedir. İsrail ile ilişkilerin düzelmesi, Türkiye’nin lobi gücüne olumlu katkı sağlaması ve bu lobi gücünün birçok farklı meseleyi olumlu yansıması beklenmektedir.

Son olarak Türkiye açısından İsrail ile ilişkilerin normalleşmesinin en önemli gerekçelerinden biri de Doğu Akdeniz ve enerji politikasıdır. Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikası kendisine karşı kurulmuş olan enerji ittifakını engellemek üzerine kuruluydu. Libya ile yapılan anlaşmalara ilaveten, Türkiye’nin Yunanistan’ı kendi kıta sahanlığı bölgelerine sokmaması, Türkiye karşıtı ittifakın başarısız olmasını sağladı. EastMed projesinin rafa kaldırılması ile enerji alanında Türkiye'yi masanın dışına iten işbirliği imkanı ortadan kalktı. Türkiye kendisine karşı ittifakı engellemesinin ardından bölgedeki ülkeler ile kendi ittifaklarını kurma yolunda adım atmıştır. Bu bağlamda hem İsrail hem de Mısır ön plana çıkmaktadır. Nitekim Doğu Akdeniz'de Yunanistan’ın tezleri yalnızca Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin çıkarlarını korurken, Türkiye’nin tezleri Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır ve Libya gibi tüm kıyıdaş devletlerin hukukunu korumaktadır.

Gelinen süreç bizlere Türkiye ve İsrail'in Filistin meselesini parantez içine almayı öğrendiğini gösteriyor. Nitekim Filistin’de yaşanan yeni gerilimlere ve Türkiye’nin kınama mesajlarına rağmen normalleşme süreci devam etmiş ve karşılıklı büyükelçi atama kararı alınmıştır. Türkiye ve İsrail bu gerekçeler ve beklentiler ile ilişkilerini normalleştirmiştir, fakat ilişkilerin işbirliği ve hatta kısmi ittifaka ilerlemesi iki ülkenin birbirlerinin beklentilerine cevap verme iradesine bağlı olacaktır. Sorulması gereken sorular ise şunlardır: Türkiye İran’a karşı İşrail ile işbirliği yapmaya hazır mı? İsrail Türkiye’nin lobi faaliyetlerini desteklemeye hazır mı? İsrail Türkiye ile Doğu Akdeniz’de beraber çalışmaya hazır mı?

İki ülkenin de seçim arifesinde olduğu göz önünde bulundurulursa, bu soruların cevabı ancak seçimlerden sonra netleşecektir.