Türkiye’nin geleceğinde teröre yer yoktur
Suriye ve Irak sahasında yaşanan gelişmeler bizlere yeni bir askeri harekatın elinin kulağında oluğunu gösteriyor. Birilerinin Türkiye’ye rağmen coğrafyada ameliyat yapmak istemesi ve faturayı da Türkiye başta bütün coğrafyaya kesmek istemesi Türkiye’nin eli kolu bağlı izleyebileceği gelişmeler değil.
Erdoğan’ın ısrarının sebebi
Cumhurbaşkanı Erdoğan uzun zamandan bu yana ısrarla iki konunun altını çizmeye devam ediyor. Birincisi iç cephenin tahkim edilmesi ve milletin çıkarları doğrultusunda bir siyasetin ortaya koyulması ve ikinci olarak da Türkiye’nin geleceğinde teröre yer olmadığı vurgusu.
Her ne kadar bu noktada kayda değer bir ilerleme sağlanamamış olsa da ‘devlet’ kavramına diğer tüm uluslardan çok daha farklı anlamlar yükleyen bir millet olarak, zor zamanlarda toplumun kahir ekseriyetinin kenetlendiği bildiğimiz bir hususiyetimizdir.
Coğrafyada yeni paylaşım planları mı?
Anlaşılan o ki İsrail saldırganlığı ve yayılmacılığı ile birlikte coğrafyaya yeni bir format atılacak.
Görünen o ki bazı ülkelerin geleceği asla eskisi gibi olmayacak.
İsrail’in sözde güvenlik kaygılarını gidermek maksadıyla Suriye, Irak ve Lübnan coğrafyasına derin neşterler atılacağını gözlemleyebiliyoruz. Aslında Türkiye de bu saydığımız ülkeler listesinde hala var lakin bir türlü işler istedikleri gibi gitmedi ve gitmiyor.
Son zamanlarda İsrail tarafından paranoyak açıklamalar yapılmasının ana nedeni de Türkiye konusundaki planlarının işlememesi. Şimdi bu açmazı aşabilmek için YPG terör yapılanması üzerinden planlarını uygulamak istiyorlar ve konuyu hayasız bir şekilde ‘Kürtler’ parantezi içinde uluslararası kamuoyuna sunuyorlar.
İsrail’in PKK ile olan ilişkisi yeni mi?
İsrail’in teopolitik hedefleri ve güvenlik kaygıları doğrultusunda bölgedeki tüm terör örgütleri ile olan ilişkileri ne sır ne de yeni bir konu. Geçtiğimiz günlerde El Cezire’de bir röportajı yayınlanan MOSSAD eski Başkanı Efraim Halevy, El Kaide ve En Nusra ile olan ilişkilerine dair tarihi itiraflar yaptı. Halevy her ne kadar konuyu insanlık parantezi içerisinde izah etmeye kalksa da Gazze’deki bebekleri gözünü dahi kırpmadan katleden bir anlayışın, teröristlere insaniyet namına merhamet ettiğine inanacak kimse var mıdır?
İsrail’in PKK terör örgütünü de aynı saiklerle desteklediğinden kimsenin şüphesinin olmaması lazım gelir. Aslında bölgemizdeki tüm terör örgütlerinin kendi ajandaları ile uluslararası güç merkezlerinin çıkarlarını ortaklaştırma gayreti içinde olmalarına da şaşırmamak lazım gelir zira bu en basit bir taktik anlayışın en doğal sonucudur.
Dolayısıyla konuya kendi zaviyemizden baktığımızda hem iç cephenin tahkim edilmesi hem de sert gücün tüm unsurlarının sahaya sürülmesi bu mücadelede en temel parametrelerdir.
Satranç tahtası
Uluslararası ilişkiler bir satranç tahtası ve tarih kurulduğundan bu yana nadir zamanlar hariç güç ve adalet odaklı olarak işliyor. Kısa vadede güçlü olan kazansa da uzun vadede güç ve adaleti eşgüdümlü olarak sahaya sürebilen her daim kazanabiliyor.
Hele ki bu coğrafyada bu husus kesinlikle daha belirgin.
Güçlüsünüz lakin adil olmadığınız takdirde silinip gidiyorsunuz. Bunun en belirgin örneği Moğol istilaları idi ve bugün Moğollardan bizlere müspet manada hiçbir şey kalmadı.
Adilsiniz lakin gücünüz yok, sizi kurda kuşa yem ederler, siz de ‘ama ben adildim’ diye tekrarlar durursunuz.
İşte tam bu noktada güçlü ve adil olmak her daim tüm stratejilerimizin temeli olmalıdır.
Türkiye ne yapacak?
Bu durumda Türkiye ne yapmalıdır ki teröristan projesi Türkiye’nin kafasında demoklesin kılıcı misali sallandırılıp durmasın?
Birincil öncelik, yeni paylaşım ve kaos planlarına karşı Türkiye tüm Suriye sınırındaki 40 km güvenlik kuşağını ivedilikle oluşturmalıdır.
İkinci olarak içerideki sığınmacı konusunu çözmek maksadıyla Halep ve periferindeki coğrafya sığınmacıların yerleşebilmeleri için gerçek sahiplerine iade edilmelidir. Bu da Halep’in tekrar sahiplerine kavuşturulmasıyla mümkün olabilir.
Sanırım insanların Halep’te kendi mülklerine dönmelerinden daha meşru bir durum olamaz.
Bu sağlanırken de Suriye’ye dönen sığınmacıların herhangi bir şiddet ile karşılaşmamasını sağlayacak garantörlük mekanizmaları devreye alınmalı ve Türkiye burada çok güçlü bir misyon üstlenmelidir.
Bu süreçler tamamlanıp Rusya, ABD ve İran bölgeden çekilmeden, İsrail yayılmacılığı ve saldırganlığı durdurulmadan, TSK’nın Suriye ve Irak coğrafyasından çekilmesinin düşünülmesi dahi abesle iştigal etmektir.