gdh'de ara...

Türkiye'nin Mavi Vatan Doktrini: “Büyük güç statüsü” hamlesi

Türk yönetici seçkinlerine göre, uluslararası sistem artık Batı merkezli değil. Bu okuma, küresel düzeni çok kutuplu olmaya mahkum olarak görüyor ve bu da bölgesel güçlere daha fazla manevra alanı sağlıyor.

1. resim
19.09.2022

Türk hükümeti üç kıtada yeniden canlanan Türk nüfuzunun hayalini kuruyor. Bu itibarla Ankara, komşu bölgelere “güç yansıtarak” bölgesel statükonun radikal bir revizyonunu hayata geçirmeye çalışıyor. Bu, Türkiye'nin 'Mavi Vatan' hırslarında da doğrudan görülebiliyor.

Türkiye son dönemde, Suriye'de alınan derslerde de göründüğü üzere, daha agresif ve revizyonist bir dış politika duruşu benimsiyor. Bu, ulusal olarak bir 'büyük güç' statüsüne yükselmenin kanıtı olarak algılanabilr.

Bu iddialı stratejik duruş üç önemli başlığa dayanıyor: Türkiye'nin donanmasının büyük bir deniz gücüne dönüştürülmesi, Türk ordusunun yeni sefer yetenekleri ve Türkiye'nin genişleyen etki alanı boyunca harekat üsleri kurulması.

Post-ideolojik ve 'işlemsel' bir uluslararası sistemde, Ankara'nın işbirliğinin değeri ne kadar yüksekse, Batı'nın bunun için ödemesi gereken bedel de o kadar yüksek olacaktır.

Türkiye için amaç, en çok kimin kendisine fayda sunabileceğine göre müttefik belirlemek ve bölgelerarası bir güç olmaktır. Böylesi bir bölge ötesi nüfuz, Türkiye'nin tarihi rolünü geri almasına yardımcı olacaktır. Böylece gücü arttıkça, müzakere kaldıracı ve özerklik düzeyi de artacak ve büyük güçlerle müzakereler sırasında, tıpkı Avrupa'da olduğu gibi, eşit bir konuma ulaşacaktır.

Ne de olsa Türkiye siyasi, kültürel veya jeopolitik olarak hiçbir zaman Batı'nın gerçek bir parçası olmadı. Batı'ya göre Türkiye, kendisini Rusya'ya karşı bir siper olarak sunuyor. Ama diğer yandan Rusya ile birlikte Avrasya'nın bir parçası. Kuzey Afrika ve Orta Doğu'da ortak İslami rolü de var, Balkanlar'da Osmanlı geçmişi de...

Bugün, bu çoklu kimlikler Türkiye'ye stratejik bir koltuk sağlıyor. Rusya ile ne zaman sorunlar çıksa, NATO korumasına güveniyor. Batı ne zaman bir endişe kaynağı olsa, Rusya ile bağlarını güçlendirmekle tehdit ediyor. Ve çıkarları NATO müttefikleri ve AB'nin çıkarlarından ayrıldığında, Türkiye tek taraflı diplomatik ve askeri girişimlerde bulunuyor.

Ankara'nın cesur siyasi-bürokratik sınıfı, uluslararası ilişkileri tamamen işlemsel bir tarzda algılıyor. Türk yönetici seçkinlerine göre, uluslararası sistem artık Batı merkezli değil. Bu okuma, küresel düzeni çok kutuplu olmaya mahkum olarak görüyor ve bu da bölgesel güçlere daha fazla manevra alanı sağlıyor.

Türkiye artık kendisini, Washington, Moskova ve hatta Pekin için bölgede vazgeçilmez bir ortak olan önemli bir güç olarak görüyor.

Bu durum özünde, Türkiye'ye NATO üyeliği konusunda da önemli bir noktada oturma lüksünü veriyor. Bu stratejik boşluktan yararlanan Türkiye, 'Mavi Vatan' doktrinini ortaya koyuyor.

Ankara, bu doktrin aracılığıyla, Avrupa'yı Hint Okyanusu'na ve Güneydoğu Asya pazarlarına bağlayan ticaret yollarının çok önemli bir geçiş noktası olan Doğu Akdeniz'e hakim olmaya çalışıyor. Bu, Türkiye'nin neden diğer diplomatik cephelerde esneklik gösterirken Doğu Akdeniz'de uzlaşmaz bir şekilde savaşan bir aktör olmaya devam ettiğini de açıklıyor.

Ankara'nın bu zihniyeti düşünüldüğünde, bu projenin meyve vermesi Batı için büyük riskler doğuracaktır. Birincisi, Avrupa'ya giden tüm enerji geçiş yolları Rus ve Türk kontrolü altında olacaktır. Türkiye'nin Azerbaycan'ın Orta Asya enerji ihracatı için batıya doğru alternatif bir ulaşım yolu olan Dağlık Karabağ'daki zaferi ve Çin'in Kuşak ve Yol girişimi ile elde ettiği son jeopolitik başarısı dikkate alındığında, Türkiye hem Rusya'yı hem de İran'ı baypas edecek ve Rusya'nın zor durumda kaldığı bir dönemde Türkiye nüfuzunu daha da artıracaktır.

İkinci olarak, Doğu Ege'nin kontrolünü elde etmek ve Yunan adalarının askerden arındırılmasını talep etmek suretiyle, Karadeniz'den Doğu Akdeniz'e veya tam tersi yöndeki hareketleri Türkiye'nin tek başına kontrol edebileceği gerçeğidir. Bu, Türkiye'nin hem Batı hem de Rusya üzerindeki etkisini artıracaktır.

Ve son olarak Türkiye, Doğu ve Orta Akdeniz'den Avrupa'ya göç akışları üzerinde tam kontrole sahip olacak ve istediği zaman hibrit baskı uygulayacaktır.

Friends of Europe'da yayımlanan analiz gdh.digital tarafından çevrilmiştir.