gdh'de ara...

Umutlarını Türkiye'ye bağlayanlar, Türkiye dendiğinde gözleri parlayanlar

💢 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın göreve başlama töreninde 21 devlet ve 15 hükümet başkanının yer aldığı fotoğraf zamanın ruhu konusunda ne söylüyor?

💢 Akdeniz'de denklemi değiştiren seçim sonucunu ve tebrik mesajlarını anlayabilmek neden önemli?

1. resim

14-28 Mayıs seçim sürecinin geride kalması ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ikinci Türkiye Cumhuriyeti’nin 67’inci hükümeti, ekonomi ile dış politikanın yüksek düzeyde entegre olacağı ve aşınan adalet sisteminin elden geçirilmesiyle tahkim edileceği anlaşılan bir karakterde teşkil edildi.

“Türkiye Yüzyılının Başlangıcı” olarak tanımlanan yeni dönem, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görev başlama konuşmasındaki

“Seçim gündemine takılıp kalmak Türkiye’ye patinaj yaptırmak demektir… Geçmişten, geçmişteki hatalardan ders çıkartarak istikbali inşa etmenin gayretine odaklanmalıyız”

sözlerinde ifadesini buluyor. Yine Cumhurbaşkanı’nın konuşmasındaki

“Gazi Mustafa Kemal’in ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ ilkesini hakiki manasıyla pratiğe dökmekte kararlıyız. Bunu da içe kaparak değil, girişimci ve insani diplomasimizin etki alanını daha da genişleterek yapacağız”

söylemi, bu konuşmanın yapıldığı salonda neden 21 devlet ve 15 hükümet başkanının bulunduğunu izah ediyordu.

Hükümetin açıklanmasının ertesi günü Hazine ve Maliye Bakanlığı görevini devralan Mehmet Şimşek’in ilk basın açıklamasında sarf ettiği

“Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönmekten başka çaresi kalmamıştır”

cümlesi, yalnızca ekonomi alanında değil, muhalefetin geride kalan “seçimin sonuçlarını” değerlendirirken her alanda faydalanabileceği bir ifadedir. Lakin, Millet İttifakı’nın temel direğini oluşturan Cumhuriyet Halk Partisi’ne medyada destek veren çevrelerin halen, gerek seçim sonuçların, gerek kurulan hükümetin yapısıyla verilen mesajları, gerek Cumhurbaşkanlığı göreve başlama töreninde ortaya konan fotoğrafı değerlendirmek konusunda sorunlar yaşadığı da aşikar.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin mevcut yönetim kadroları, partilerine teveccüh göstermiş ancak derin bir hayal kırıklığı yaşayan seçmeni en azından yerel seçimlere kadar konsolide etmek için, sandıktan çıkan sonucu, “seçimin ahlaki meşruiyeti olmadığı” iddiasıyla izah etmeye çalışırken, yine partiyi çevreleyen medya yapısının, “çok yakın bir gelecekte Türkiye’nin ağır bir ekonomik çöküntü yaşayacağı, hatta bu çöküntünün 2024 yılı Mart ayındaki yerel seçimlerle beraber bir erken genel seçimi” getireceği iddiasını işlediği görülüyor.

Bu iki iddianın yurt için ve yurt dışında alıcı bulup bulamayacağını görmemiz çok fazla vakit almayacaktır. Burada ilginç olan nokta, muhalefet cephesinde seçim değerlendirmelerinin Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayı Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun aldığı yüzde 47,82 oy oranı temel alınarak yapılmasıdır.

Seçim sonrasında Millet İttifakı’nın parlamentoda işbirliğinin devam etmesinin “hayatın doğal akışına” aykırı olduğu aşikar iken, sonuçların CHP açısından doğru değerlendirmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ortaya çıkan tablo açısından yapılması daha akılcı ve gerçekçi olacaktır. Nitekim neden böyle bir değerlendirme yapılması gerektiği yakın zamanda Cumhur İttifakı tarafından gündeme getirilecek “Yeni Anayasa” ve “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ndeki revizyonlara dair girişimlerle tam olarak anlaşılacaktır.

21 devlet ve 15 hükümet başkanının yer aldığı fotoğraf zamanın ruhu konusunda ne söylüyor?

Kısa vadede ise bu yazının yayınlandığı 5 Haziran 2023’ten itibaren ekonomi de büyük bir mücadele sürecinin başlayacağı artık herkesin malumu. Türkiye’nin 2023 yılına toplumun genel refah seviyesinde ciddi bir düşüş yaratan yüksek enflasyon ve düşen alım gücü ile girdiği aşikardır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın göreve başlama töreninde 21 devlet ve 15 hükümet başkanının yer aldığı fotoğrafa dikkatle bakılacak olursa, bu yalnızca uluslararası alanda diplomatik ve askeri gücün ifadesi değildir. Bu fotoğraf, Türkiye’nin şu anda içerisinde bulunduğu ekonomi kriz sürecinden çıkışın da anahtarını sembolize etmekte.

14-28 Mayıs seçim sürecini değerlendirenlerin, Cumhurbaşkanı seçim sonuçlarının ortaya çıkmasıyla Libya’nın başkenti Trablus’tan, Üsküp’e, Lübnan’ın başkenti Beyrut’tan, New York’taki Filistinli esnafın kutlama görüntülerine kadar ortaya çıkan tabloyu, 140 yıl geriden bugüne kadar uzanan tarihi bir birikimle düşünmesi gerekir.

O kutlama manzaralarının özünde 1878 Berlin Anlaşması’nın metni, Süleyman Askeri Bey’in Hatıraları, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün eseri Nutuk, Kıbrıs Barış Harekatı ve Karabağ Savaşı yatmakta.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın göreve başlama törenine Küba Başbakanı Manuel Marrero Cruz’un ve Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun gelişleri, Brezilya’daki komünist ve sosyalist partilerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimi kazanmasını “Emperyalizme karşı kazanılmış bir zafer” olarak değerlendirmeleri, Arjantin Devlet Başkanı Alberto Angel Fernandez’in dört yılı geride kalan görev süresinde Amerika kıtası ve Portekiz haricindeki bir ülkeye; Türkiye’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tebrik mesajı yollaması… Bunlar üzerine düşünülmeye değer hususlar değil midir?

Çok kutupluluk tartışmalarının giderek yoğunlaştığı günümüz jeopolitik ikliminde, Washington, Pekin, Moskova, Brüksel ya da Berlin’in direktifleriyle yaşamak istemeyen ülkeler ve halklar olduğu gerçeğini dikkate almamak mümkün mü? Ki bu arayış yalnızca günümüz için geçerli değil.

Arap dünyasının 1960’lı yıllarda Süveyş Kanalı’nı millileştirmek için harekete geçen Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdülnasır’a omuz verişini, ya da yine 1960’larda ABD ile SSCB’nin dünyayı kutuplaştıran “filler tepişir, çimenler ezilir” misali mücadelelerine karşı üçüncü bir yol arayışında olan ülkelerin çevresinde kenetlendikleri “Bağlantısızlar Hareketi”nin liderleri Joseph Tito ya Pandit Cevahirlal Nehru gibi karizmatik kişiliklere duyulan ihtiyacın yok olduğunu söylemek mümkün mü?

"Anadolu irfanı" Ortadoğu, Kafkaslar, Orta Asya ve Kuzey Afrika adına da sözünü söyledi

Türkiye’deki seçim sonuçlarını irdelerken, 3 Haziran 2023 Cumartesi günü Ankara’da ortaya çıkan manzarayı yukarıdaki soruları hesaba katarak değerlendirmek gerekmez mi?

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın ifade ettiği gibi, geride bıraktığımız seçimlerin ardından, geçmişte rastlanmayan yoğunlukta ve hızda yaşanan tebrik mesajı trafiğini anlamak için muhalefet partilerimiz bir çaba harcıyorlar mı?

Bu mesajların içerisinden yalnızca ikisi gerek Türkiye’nin gerek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin çok yakın gelecekteki diplomatik ve ekonomik yol haritalarının oluşmasında önem kazanacağını fark etmek için kahin olmaya gerek yoktur.

Akdeniz'de denklemi değiştiren seçim sonucunu ve tebrik mesajlarını anlayabilmek neden önemli?

Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve İtalya Başbakanı Meloni’nin mesajlarından bahsediyorum. Macron’un ve Meloni’nin tebrik mesajlarındaki “Akdeniz’de Türkiye ile yakın işbirliği” vurgusu, hali hazırda kendi aralarında Akdeniz’deki enerji sahalarının işletilmesi için büyük bir rekabet halinde olan bu iki ülkenin, Türkiye’yi yanlarına alabilme gayretinin net bir yansımasıdır.

İtalya ve Fransa’nın Türkiye’yi yanlarına çekmek için başlattıkları rekabet, 2010 yılından itibaren Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi marifetiyle Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de dar bir alana hapsetmek için inşa edilen, enerji işbirliği görünümlü askeri ittifakın da parçalanmasını da beraberinde getirecek, belki de “Kıbrıs Meselesi”nin çözümünde “Brüksel’in uluslararası hukuka aykırı” adımlarını ortadan kaldıracak gelişmelerin zeminini teşkil edecektir.

Nitekim ülkesinde 25 Haziran’da tamamlanacak seçim süreci ile daha güçlü bir şekilde iktidarı ele alacak olan Yeni Demokrasi Partisi Genel Başkanı Kiryakos Mitçotakis’in, kendi eliyle yıktığı Türkiye ile diyalog ortamını yeniden canlandırmak için Türkiye’deki seçim sonuçlarıyla paralel olarak başlattığı çaba boşuna değildir.

Selefi Çipras’tan farklı olarak Yunanistan ekonomisini Brüksel’in taleplerinden ziyade Yunan halkının beklentileri ve ihtiyaçlarına göre dizayn eden Mitçotakis’in de önünde tarihi bir fırsat görünmekte. Mitçotakis, Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs meselelerinde Avrupa Birliği güdümünde hareket etmek yerine, ekonomide yaptığı gibi ulusal çıkarlarına uygun adımlar atmayı tercih ederse Mustafa Kemal Atatürk’ün dostluk elini kabul eden Yunanistan’ın geçmişteki Başbakanları Elefteherios Venizelos ve Yannis Metaksas gibi tarihte kalıcı bir iz bırakmaya aday olabilir.

Yazının başlığında ifade etmiş olduğum gibi, 2023 yılı seçimlerini gelecekte değerlendirecek siyasi tarihçiler, muhakkak ki Türk halkının yaptığı tercihe küresel bir perspektiften bakılması gerektiğinin altını daha detaylı şekilde çizeceklerdir.

Bu sonuçların yalnızca coğrafi düzeyde “Anadolu irfanını” aşan bir boyutu olduğunu kabul edip “Sezar’ın hakkını Sezar’a” teslim etmek, yaklaşan yerel seçimler ve büyük ihtimalle bir anayasa referandumu öncesinde siyasette de “rasyonel bir zemine” ulaşmak açısından kaçınılmaz olacaktır.

Tartışma