Üzerinde güneş batmayan imparatorluk Boris sonrası döneme hazırlanıyor
Son 6 yılda 3. başbakanı istifaya sürüklenen İngiltere, yüksek enflasyonun ve yaygın grevlerin damga vuracağı bir yazın ardından yeni bir erken seçime gidebilir. Ancak muhtemel başbakanlar, ülkenin Boris Johnson döneminde tanımlanmış dış politika ve savunma yönelimlerine sadık kalacak.
Gazeteci Tayfun Salcı, İngiltere'de Boris Johnson sonrasına ilişkin muhtemel senaryoları AA Analiz için kaleme aldı.
Yeniden erken seçim
Johnson'ın istifasını müteakip başlayan yeni liderlik yarışında son tura kalan Dışişleri Bakanı Liz Truss ve eski Maliye Bakanı Rishi Sunak da başbakanlığa gelmeleri halinde erken seçim kararı almaktan kaçınamayabilirler.
Müstakbel başbakanı erken seçim kararına sevk edecek nedenlerden birini, liderlik yarışında tarafların birbirleri hakkında basına sızdırdığı bilgilerin ve kamuoyu önünde yönelttiği suçlamaların parti içinde meydana getirdiği çatlaklar teşkil edecek. Diğer neden ise başta enflasyonla mücadele olmak üzere kendilerini bekleyen meydan okumalar karşısındaki politika tercihlerinde arkalarında halk desteği bulunmasına ihtiyaç duyacak olmaları.
"Huzursuz yaz"
Öte yandan, Johnson'ın 2019'da gittiği erken seçimde elde ettiği, Muhafazakar Parti'ye parlamentoda 80 milletvekili üstünlük getiren tarihi başarıyı ne Truss'ın, ne de Sunak'ın kazanma ihtimali bulunuyor.
Yüksek enflasyon (Haziran itibarıyla yıllık yüzde 9,4) ve yıllardır yerinde sayan ücretler nedeniyle eriyen alım gücü (Haziran 2022 itibarıyla yüzde 4,1); başta ulaştırma, eğitim, telekomünikasyon, sağlık ve hukuk sektörleri olmak üzere on binlerce çalışanı greve sürüklemiş durumda. Bir kısmı başlayan ve devam eden, bir kısmı ise gelecek haftalarda başlayacak grevler İngiltere'yi yine grevlerin damga vurduğu 1978-1979 kışına geri götürecek gibi görünüyor.
İngiliz hükümeti şimdiden grevleri kırmaya dönük önlemler almaya başladı. İlk adım, firmaların grevleri kırmasını sağlayacak yeni eleman alımının önünün yasal olarak açılması oldu. Muhafazakar başbakan adayları da grev kararı almayı zorlaştıracak, grev sayısını ve süresini kısıtlayacak, sendikaların grev yapan personele maddi desteğini azaltacak önlem paketleri açıklıyor.
İşçi Partisi iktidarı
Bu koşullarda gidilecek bir erken seçimde bu kez İşçi Partisine iktidar yolunun açılabileceği öngörülüyor. Muhtelif anketler İşçi Partisinin Muhafazakar Parti karşısında 10 puana yakın bir farkla önde olduğunu gösteriyor.
Bununla birlikte, İşçi Partisi eski bir savcı olan ve "Sir" unvanı taşıyan yeni lideri Keir Starmer altında merkeze, hatta bazı alanlarda sağa kaymış durumda. Eski lider Jeremy Corbyn'in demiryolu, su ve elektrik şirketlerini kamulaştırma vaatleriyle arasına mesafe koyan Starmer, göç, dış politika ve savunma alanlarında da Muhafazakar Partiye yaklaştı.
İkinci Johnson dönemi
İngiliz basınında yer bulan şimdilik marjinal bir senaryoya göre ise İşçi Partisi tehdidi Boris Johnson'ın 1 yıl gibi bir süre içinde yeniden Muhafazakar Parti liderliğine dönmesine yol açabilir.
İktidar döneminde yaşanan skandallar Johnson'a güveni sarsmış olsa da nabız yoklamaları Muhafazakar Parti üyeleri ve tabanı arasında önemli bir kesimin İngiliz siyasetçiyi başbakanlık koltuğundan indiren, bir kabine darbesini andıran süreci onaylamadığını gösteriyor.
Johnson'ı koltuğundan eden süreçte rolü olan bazı milletvekillerinin bile Truss ve Sunak gibi karizmadan yoksun alternatifler karşısında, partiye son 40 yılın en büyük seçim başarısını getirmiş siyasetçiyi şimdiden özlediği konuşuluyor. Johnson'ın parlamentodaki son konuşmasını "Yeniden görüşmek üzere" sözleriyle bitirmesi kendisinin de böyle bir dönüşü hayal ettiği şeklinde yorumlanıyor.
Brexit faturası
Johnson hükümetinin tarihe geçen başarısı ülkeyi 2016'da yapılan referandumla alınan Avrupa Birliğinden (AB) ayrılma (Brexit) kararını, 2020 başında hayata geçirmek oldu. Ancak bu "başarının" bir ekonomik maliyeti var. OECD verilerine göre Brexit referandumundan bu yana geçen sürede Avrupa Birliği'nde kişi başına gelir yüzde 8,5 artarken, İngiltere'de artış yüzde 3,5'te kaldı. Referandumu takiben 200 binden fazla AB vatandaşı İngiltere'deki işlerini bırakarak ülkelerine geri dönerken, yeni göçün de önü kesilmişti. Bu durum başta sağlık ve ağırlama sektörü olmak üzere İngiliz ekonomisinde iş gücü açığına yol açtı.
Salgınla mücadele İngiliz maliyesinin borç yükünü 300 milyar sterlinin üzerinde artırdı. Tedarik zincirlerindeki aksama enflasyonu körükledi. Salgından çıkışta İngiltere'nin ekonomik performansı ile AB ülkelerininki arasında da ilkinin aleyhine bariz bir fark oluştu.
Ukrayna krizine bağlı enerji ve gıda fiyatlarındaki artış da İngiltere'de zaten emsallerine göre yüksek enflasyonu körükledi. Yine OECD'ye göre İngiltere G7 ülkeleri içinde bu yıl en yavaş büyüyen ülke olacak. Kuruluş, İngiltere'nin bu yıl yüzde 3,5 büyümesini, gelecek yıl ise durgunluk yaşamasını öngörüyor. Yüksek faiz, borç yükünü azaltmaya dönük getirilen yüksek vergiler ve yüksek enflasyon İngiltere'yi G20 ülkeleri içinde Rusya'dan sonra en kötü ekonomik performansa sahip ülke konumuna itti.
Farklı çözümler
Muhafazakar Parti'den devam eden liderlik yarışındaki iki aday arasındaki temel politika farkı bu krizden çıkış yolu konusunda. Sunak, borç yükünü azaltmaya ve enflasyonu düşürmeye öncelik veriyor ve bu hedefe matuf olarak en az 2 yıl yüksek vergilendirme siyaseti izlemenin zorunlu olduğunu söylüyor.
Truss ise vergi yükünü azaltmayı ve ekonomik büyümeyi öne çıkarıyor. Truss'a göre Kovid-19 gibi yüzyılda bir görülecek bir krizin yol açtığı borcu acilen geri ödemeye çalışmak sadece ekonomiye zarar verir. Sunak sağlam bir mali yapıya kavuşmayı öne çıkartırken, Truss ekonomik "ortodoksiye" karşı çıkarak risk almanın ve pastayı büyütmenin gereğini vurguluyor.
Her iki siyasetçi de İngiliz ekonomisinin başkent Londra'yı kayıran yapısını değiştirmeyi, bölgeler arası eşitliği sağlamayı vadediyor. Bu, Johnson'a da 2019 seçiminde geleneksel olarak İşçi Partili seçim bölgelerinde başarı getiren bir vaat olmuş ancak hayata geçirilememişti.
Küresel İngiltere
Johnson hükümetinin genel olarak başarılı görülen bir icraatı ülkenin Brexit sonrası savunma ve dış politika doktrinini içeren "Rekabetçi Dünyada Küresel İngiltere" başlıklı belgenin hazırlanması oldu. Belge AB'den bağımsızlaşan İngiltere'nin yeni bir dünya düzeni içinde kendisini nasıl konumlandıracağını, hatta bu düzenin şekillenmesinde nasıl bir rol alacağını tanımlamayı amaçlıyor.
Bunun ilk uygulamasına İngiltere için "akut bir tehdit" olarak tanımlanan Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinde tanık olmaya başladık. İngiltere, Ukrayna'yı silahlandırmaya en erken başlayan ülke oldu. Rusya'ya karşı bir uluslararası cephenin inşasında başı çekerken, çatışma sahasına da gayrı resmi yollardan personel ve istihbarat desteği verdi.
Bu konuda ne Johnson'ın haleflerinin ne de muhalefetin ülkenin siyasetini değiştirmesi öngörülmüyor. Bu kapsamda İngiltere savunma bütçesini büyütmeye, NATO'da etkinliğini artırmaya devam edecek. Sunak, Truss ve ana muhalefet bu konuda da aşağı yukarı aynı konumda yer alıyor.
Brexit İngilteresi, Türkiye'yi de aralarında saydığı Avrupa ülkeleri ile teke tek ilişkilerin altını daha kalın çiziyor. Her bir ülkeyle belirli çıkarlar etrafında ve serbest ticaret ile "transatlantik değerlerine" dayanan bir ilişki geliştirme iradesini dile getiriyor.
Şu an için Rusya ile gerilimin gölgesinde kalmış olsa da İngiltere hem kendisi ve hem de Batı ittifakı için en önemli tehdidi Çin olarak görüyor. Ülkenin yeni dış politika doktrini Çin'i "ekonomik güvenliğine yönelik devlet temelli en büyük tehdit" diye nitelendiriyor.
İngiltere bu nedenle gelecek 10 yıl içinde Hint-Pasifik bölgesinde daha fazla varlık göstermeyi önemli bir dış politika ve savunma önceliği sayıyor. Queen Elizabeth II uçak gemisinin geçen yıl çok-uluslu bir gücün başında bölgeye gönderilmesi de ülkenin bu konudaki ciddiyetinin kanıtı olarak görülüyor.
Önümüzdeki yıllarda İngiltere'de iktidar koltuğuna kim oturursa otursun, ekonomik bedelini de ödeyerek, yeni dünya düzeninin şekillenmesinde başat rol oynama gayretinde olacak gibi görünüyor.