“Vadedilmiş Topraklar” meselesinin tarihi
Vadedilmiş Topraklar, Yahudi inancında Hz. İbrahim'e ve onun soyundan gelenlere vaadedildiğine inanılan kutsal bir bölgeyi ifade eder. Bu toprakların kapsamı, semavi dinlerdeki yeri ve tarihsel dönüşümü, dinler tarihinin en karmaşık ve tartışmalı konularından biri oldu. Toprakların hangi alanları kapsadığı, bu bağlamda farklı yorumlara ve görüş ayrılıklarına yol açtı.
Vadedilmiş Topraklar, İbranice’de "İsrail diyarı", Eski Ahit’te “Ken‘an diyarı” ve “memleket” sözcükleriyle ifade edilir.
Arz-ı Mevud, yani Vadedilmiş Topraklar, İsrail'in hem inanç temelli politikalarının hem de stratejik siyasi çıkarlarının merkezinde yer alır. Tarihsel ve dini kökenleri derinlere dayanan bu kavram, İsrailoğulları'nın kutsal metinlerinde yer alan topraklara atıfta bulunur. Bu toprakların sınırları genellikle başkenti Kudüs olan ve Mescid-i Aksa'nın bulunduğu bölgeden, Filistin, Mısır, Şam ve Fırat Nehri’ne kadar uzanan geniş bir coğrafyayı kapsar. Yahudiler için bu toprakların kutsallığı ve vaadi, Siyonizm hareketi ile birleşerek modern İsrail'in politikalarının temel taşlarından biri haline geldi.
1897’deki ilk Siyonist Kongresi'nden itibaren, Siyonizm’in nihai hedeflerinden biri, bu topraklar üzerindeki Yahudi egemenliğini sağlamak oldu. 1948’de İsrail’in kuruluşuyla birlikte bu hedefin siyasi boyutta gerçekleşmeye başlaması, devletin topraklarını genişletme politikalarıyla da kendini gösterdi. Bu genişleme stratejisi, hem askeri operasyonlar hem de uluslararası arenadaki diplomatik hamlelerle desteklendi.
Bu çerçevede, Kudüs’ün İsrail devleti tarafından başkent olarak ilan edilmesi, Arz-ı Mevud ideolojisinin en somut bir yansıması. İsrail'in, Batı Şeria'daki yerleşim yerleri inşa etme ve ilhak etme politikaları da bu doğrultuda şekillenmiş olup, Arz-ı Mevud inancının jeopolitik bir stratejiye dönüştüğünü gösteriyor.
İsrail, her ne pahasına olursa olsun bu ideal doğrultusunda hareket etmeye devam etmekte, hem askeri hem de diplomatik arenada stratejik hamlelerle Vadedilmiş Topraklar üzerindeki etkisini artırmayı sürdürme niyetinde.
Vadedilmiş Topraklar neresi?
Kitab-ı Mukaddes’te Hz. İbrahim’e yapılan vaadde, “Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar olan bölge” diye ifade edilirken, Hz. Musa ve Yeşu’a yapılan vaaddeyse, “Ayak tabanınızın basacağı her yer sizin olacak” şeklinde aktarılır.
Vadedilmiş Topraklar kavramı, bugün için net bir sınır çizgisi belirlenemeyen bir alanı ifade eder. Bu belirsizlik, Kitab-ı Mukaddes’te bu topraklarla ilgili farklı zaman dilimlerinde farklı vaadlerin yer almasıyla ilgili bir durumdan kaynaklanır. Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. Yeşu’ya (Hz. Yuşa) bu topraklar için ayrı ayrı vaadler verildiği kutsal kitaplar aracılığıyla aktarılır. Dolayısıyla, bu sınırları tanımlamak, mevcut kaynaklar açısından oldukça zordur. Ancak yine de bu sınırların yaklaşık olarak nereleri kapsadığına dair Eski Ahit’te ayrıntılı şekilde çizilen sınırlar bugün geniş bir kesim tarafından referans alınır:
Güney Sınırı: Ölüdeniz ve Mısır Vadisi'nden başlayarak, Gazze’nin güneybatısından Akdeniz’e açılan vadiye kadar. Bu ifade, Negev’in (Necef) Çölü'nü de bu topraklara katar.
Batı Sınırı: “Büyük deniz ve onun kıyısı olacaktır” ifadesiyle belirtilir. Burada kastedilen deniz, Akdeniz’dir.
Kuzey Sınırı: Eski Ahit’in diğer bölümlerinde Lübnan olarak geçer. Bazı kaynaklar, bu dağların Güney Anadolu’daki Toros Dağları olduğunu öne sürse de genel görüş Lübnan Dağı olduğu yönünde birleşir.
Doğu Sınırı: Taberiye Gölü ile başlar. Eski Ahit’te doğu sınırı “büyük ırmak, Fırat ırmağı” olarak da ifade edilse de Taberiye ve Lut göllerini kapsar. Doğu sınırının Fırat’a kadar uzatılması, ideal bir ölçüm olarak kabul edilse de bu durum Yahudi tarihinde hiç gerçekleşmedi.
Kur'a-ı Kerim'de "Arz-ı Mev'ud" ifadesi geçmez
Eski Ahit ve Kİtab-ı Mukaddes'te bahsedilen "Vadedilmiş Topraklar" ifadesi Kur’an-ı Kerim’de geçmez. Ancak Hz. İbrahim ve Lut’un Allah tarafından “bereketli kılınmış” bir diyara ulaştırıldıkları bahsi anlatılır. (Enbiyâ Suresi 21/71).
Bunun dışında, Firavunların baskısı altında yaşayan İsrailoğulları’nı Mısır’dan çıkarmakla görevlendirilen Hz. Musa da, “Ey kavmim! Allah’ın sizin için yazmış olduğu arz-ı mukaddese giriniz ve arkanıza dönmeyiniz; sonra hüsrana uğrayanlardan olursunuz” ifadeleri geçer. (Mâide 5/21). Ancak Kur'an-ı Kerim'de özellikle Vadedilmiş Topraklar tabiri hiçbir yerde geçmez, kutsal ve bereketli ifadeleriyle anlatılır.
Diğer kutsal kitaplarda olduğu gibi Kur’an’da da “arz-ı mukaddese”, “bereketli arz” gibi ifadelerle anılan ve İsrailoğulları için yaratıldığı belirtilen bu yerin neresi olduğu açık olarak bildirilmez.