Yetmişli yıllar nostaljisinde masum bir aşk: Licorice Pizza
Dünyanın en aptal hissetmemize neden olan, ama en güzel duygulara kapıldığımız andır aşk… Bazen mutluluk yanı başımızdadır, ama farkında değilizdir ve illa da en mükemmeli ararız. Bir şanstır aslında ama, bu şansı iyi değerlendirebilmek ve hayatın bize sunduğu umutları kaçırmak ya da peşlerinden gitmek de elimizdedir.
Nostaljik bir evrene girdiğimiz Licorice Pizza’da, Alana ve Gary adlı iki kahramanımızı odağa alıyoruz. Aralarında ne tür bir ilişki doğduğu konusunda net bir bilgi sahibi olamasak da, film ilerledikçe masumane bir arkadaşlığın doğuşuna şahit oluyoruz. 70’li yılların nostaljik fonunda geçen hikaye, oyunculuk yapan ve ayı zamanda lise öğrencisi bir genç olan Gary Valentine ve Gary’nin okuluna gelen fotoğrafçı asistanı Alana Kane’in ilişkisini anlatıyor. San Fernando Vadisi'nde yaşayan kahramanlarımız arkadaşlıkla başlayan ilişkilerini dostluğa, dostluklarını da iş ilişkisine doğru götürüyor. Kendisinden büyük Alana’ya duygusal yönden hisler besleyen Gary, bu yolda mücadeleli süreçlerin içinden geçiyor. Yanındaki değerin farkında olmayan ve onu hırpalayan Alana ise, bu tehlikeli girdabı durdurabilecek midir, bu muammadır…
Nostaljik bir dünyanın pencereleri aralanıyor
“Magnolia”, “The Master” ve “Phantom Thread” gibi filmleriyle bilinen başarılı yönetmen Paul Thomas Anderson, yine dahiyaneliğini ve naif dokusunu konuşturduğu bir filmle karşımızda. Masum başlayan bir aşkın, tehlikeli gidişatına rastlayan ama nostaljik fonundaki müzikler ve görüntü diliyle muhteşem bir şekilde yakalayabilen bir film aslında Licorice Pizza. Adeta koltuklarımızda ferahlatan usul bir rüzgar gibi başlayan film, adeta bambaşka bir dünyanın pencerelerini aralıyor Licorice Pizza ile; su yatakları gibi detaylarla mesela… Büyüme hikayelerini izlemeyi gerçekten ben de çok seviyorum ve yaşadığımız o yolda öğrendiğimiz noktalardan referanslarla bunun anlatılması, her zaman çok daha gerçekçi bir yayıyor üzerimizde. Licorice Pizza, bunu detay detay ve öbek öbek vererek aslında veriyor. Genç bir kızın aşk üzerine düşünmesi, farklı ilişkiler tadarak bunu yaşayarak görmesi üzerine güzel bir anlatım yakalamış film. Bir yandan genç bir delikanlının girişimcilik macerası, bu sırada aşkın ne olduğunu öğrenme süreci ve mücadele etmek üzerine bir anlatıyı da barındırması, güzel bir anlatım katıyordu.
Ama film bir süre sonra bambaşka bir konu üzerinden ilerliyor sanıyoruz, ama bir değil birden fazla konuyu içerisinde barındıracak bir hale geliyor. Bu durum da filmi anlamsız bir şekilde uzatıyor. Şahane dakikalar yaşadığınızı düşündüğünüz bir noktanın ardından, sıkılmaya başladığınızı hissediyorsunuz. Filmin bolca gönderme dolu senaryosu (Barbra Streisand gibi..) başlangıçta etkileyici ve nostalji dokusunu iyi harmanlamış gibi başlasa da, bir süre sonra olay ve durum bombardımanı tadına doğru ilerliyor. Aslında en başında o naif tatta ilerlese ve maceraya çok da fazla takılmasa, harika bir film olmaya doğru gidecekmiş. Ama ona rağmen büyüme hikayesinde barındırması gereken her şey bulundururken, özgünleşebilen bir tadı var filmin. Teknik açıdan Paul Thomas Anderson’un çok daha iyi yönetmenlik gücünü hissedebildiğimiz filmleri vardır elbet. Diğer filmleri kadar kuvvetli bir yönetmenlik göremesek de, yine de başarılı diyebileceğimiz bir Paul Thomas Anderson filmi izliyoruz. Büyük ihtimal kendi çocukluğundan da verileri filme katan Anderson, büyüme hikayesinde yakaladığı nostaljiyle akıllarda kalacak gibi görünüyor.
Çocukluk aşkımıza yolculuk
İlk kez başrolde bir filmde oynayan Cooper Hoffman, ilk film performansına göre izleyiciyi büyüleyen bir halle karşımızda. Babası efsane aktör Cooper Alexander Hoffmann’ın izinden giden Hoffman, adeta babasına çekmiş dedirtiyor ve izleyende gerçekçi bir tat bırakıyor. Aynı şekilde o muazzam performans tadını, Alana Haim’den de alıyoruz. Ayrıca şahane ve uyumlu bir ikili haline gelen Cooper Hoffman ve Alana Haim, hem aşık olmayı hem de arkadaş olabilmeyi inandırıcı ve mutluluk verici bir şekilde performe ediyorlar.
2022 yılının iyi filmlerinden bir tanesi olarak değerlendirilebilecek olan Licorice Pizza, büyümek üzerine yaptığı nostalji ve oyunculuk performanslarıyla öne çıkıyor. Oscar adaylarında da yer alabileceğine inandığımız film, her birimizi çocukluk aşkımıza bile götürebiliyor kimi zaman… Ne de güzel bir mesaj veriyor aslında: “Hayatın size sunduğu fırsatları, yanı başınızdaki hazineleri keşfedin…”
Filme dair, sinema eleştirmenleri Arzu Arda Değer ve Haktan Kaan İçel ile video içeriğimizde de konuştuk.