gdh'de ara...

1979 paradigmasına veda: ABD-İsrail neyin karşılığında duracak?

Gazze’de gelinen nokta tamamen ABD-İsrail çıkarlarına hizmet edecek bir sürece dönüştü. ABD bölgedeki askeri gücünü artırmak için her fırsatı değerlendiriyor. İsrail işgal ettiği topraklarda kendini savunduğunu iddia ederken bugün saldırıya geçmiş durumda. 

1. resim

İsrail’in Gazze’ye 11 aydır devam eden saldırısının, 363 kilometre karelik toprak parçası ve kıyılarındaki enerji kaynaklarını ele geçirme hedefiyle sınırlı olmadığını artık anladık. Peki hedefin tamamındaki “büyük resmin” unsurlarını tam olarak ne oluşturuyor? Amerika Birleşik Devletleri-İsrail ikilisinin Filistin halkını kıyımdan geçirmesini başlatan 7 Ekim’deki Hamas saldırısının üzerinde de yakın gelecekte durmak gerekecek.

Acaba kim Hamas’ı, yüzlerce İsrailliyi esir alırlarsa Netanyahu’nun müzakere masasına oturacağına ikna etti? 2021 yılının Mayıs ayındaki Gazze saldırısı ile bugünlerin provasını yaptığı anlaşılan İsrail’in, son 2 ayda Beyrut, Gazze ve İran’daki suikast operasyonlarına dair bilgilere bakarak, Hamas’ın da içerisine sızmış olması ve 7 Ekim operasyonuna kışkırtılmış olması ihtimali bulunabilir mi?

Çünkü 1 yıl geride kalırken gelinen nokta tamamıyla ABD-İsrail çıkarlarına hizmet edecek bir sürece dönüştü. Bu soruların yanıtlarını aramak için önce 1992 yılına Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasıyla Demirperde’nin doğusunun çöküşüne dönelim. Bu gelişmenin ardından ABD ve Batı Avrupa ve Kanada üzerindeki Sovyet nükleer tehdidinin ortadan kalkması, küresel barışın tesis olacağı yanılgısını yarattı.

Oysa kısa süre içerisinde ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın gerek Balkanlar, gerekse Ortadoğu ve Afrika’da İkinci Dünya Savaşı sonrasında belirlenmiş sınırlardan memnun olmadıkları anlaşıldı. Yugoslavya’nın un ufak edilmesi ve Irak’ın Kuveyt üzerinden tuzağa düşürülerek Ortadoğu’daki ABD askeri yığınağının artırılmasının yolunun açılması ilk hamlelerdi.

Küresel terörle mücadele adı altında Irak ve Afganistan’ın işgalinin ardından Arap Baharı eliyle yürütülen istikrarsızlaştırma operasyonlarının, bugün Gazze üzerinden İran’ı hedefleyen yeni bir savaş ve işgal sürecine dönüştüğü görülüyor. Bu hedefe ulaşmanın ve Ortadoğu’da kapsamlı bir sınır değişikliğini sağlamanın yolu ise, yine ABD ile İran’ın Birinci Soğuk Savaş sırasında 1979 yılında tesis ettikleri paradigmanın son bulmasından geçiyor.

Humeyni'nin İran'a dönüşü ve Enver Sedat'ın İsrail ile anlaşması Ortadoğu'da bugünkü güç dengelerini belirledi

Ortadoğu 1978 yılında başlayıp 1979 yılında tamamlanan iki ayrı süreç ile bugünkü güç dengelerini şekillendiren gelişmelere şahit oldu. Bunlardan ilki 7 Ocak 1978’de Şah Rıza Pehlevi’nin ailesi ile beraber İran’ı terk etmesi ve 11 Şubat 1979’da Ayetullah Humeyni’nin sürgünden Tahran’a dönerek yönetimi devralmasıydı.

Şah’ın devrilmesi ABD’nin yalnızca dünya enerji piyasası üzerindeki kontrolünü kaybetmesine yol açmadı. İsrail’in güvenliğini temin etmek için güvendiği bir sacayağını da yitirdi. Ki bu sacayağı ABD tarafından dönemin en gelişmiş silah sistemleriyle donatılmışken, ABD’yi “şeytan” olarak niteleyen bir rejimin eline geçti.

Eş zamanlı olarak yaşanan bir diğer gelişme ise yine İsrail’in güvenliği ile yakından ilgiliydi. ABD, Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat ve İsrail Başbakanı Menahem Begin’i Camp David barış sürecinin işlemesine ikna etti. İlk adım 17 Eylül 1978’de anlaşmanın Ortadoğu-Filistin boyutuna ilişkin imzaların atılmasıyla hayata geçti.

Anlaşmanın bağımsız bir Filistin devleti yerine Batı Şeria ve Gazze’ye özerklik tanıyan maddeleri eleştirilere hedef oldu. Birleşmiş Milletler hem kendisi hem de Filistin Kurtuluş Örgütü bu anlaşmaya dahil edilmediği için imzalanan belgeyi onaylamadı. Ancak bu itirazlar ABD’nin çalışmalarını durdurmadı. 26 Mart 1979’da Mısır ile İsrail arasında barışı sağlayan ikinci anlaşma imzalandı.

Mısır bu imza ile Filistin davasını artık ABD-İsrail ikilisinin merhametine terk ediyordu. Nitekim Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat bu imzanın bedelini 6 Ekim 1981’de, Kahire’deki bir geçit töreninde kendi ordusunun mensuplarının düzenlediği spektaküler bir suikastla ödedi.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Selman da günümüzde, ABD’nin İsrail-Suudi Arabistan ilişkilerinin normalleştirilmesine ilişkin baskılarına, sonunun Enver Sedat’a benzemesini istemediği gerekçesiyle direniyor. Camp David Anlaşması’nın Mısır açısından en büyük kazancı Sina Yarımadası’nı geri almasıydı.

İsrail'in genişlemesi için Camp David'in yarattığı şartlar ve İran'daki rejim ortadan kalkmalı

1992-1995 yıllarında imzalanan Oslo Anlaşmaları’nı ortadan kaldıran ABD-İsrail ikilisi, şimdi de Ortadoğu’daki mevcut düzen ve dengeyi belirlemiş olan Camp David Anlaşmalarını ortadan kaldırmayı ve gerek Mısır gerekse Filistin için tesis edilmiş paradigmayı yıkmanın arayışındalar.

Bu hamlenin diğer kanadı ise Ayetullah Humeyni ile takipçilerinin 1979’da önce İran’da ardından “Şii Hilali”ni oluşturan ülkelerdeki uzantıları ile inşa ettikleri etkiyi ortadan kaldırmak. “1979 Paradigması”nın imha edilmesi halinde yerine ne konacağına dair elimizdeki tek fikir, İsrail’in sınırı nereye varacağı bilinmeyen topraklarını genişletme hamlesi olacak.

1967 ve 1973’te işgal ettiği topraklar üzerinde savunma savaşı verdiğini iddia eden İsrail bugün saldırıya geçmiş durumda. ABD ise Ortadoğu’daki askeri gücünü azaltmak bir yana artırmak için her fırsatı değerlendirmekte. Irak hükümetinin 1 yıldır dile getirdiği, “DEAŞ tehdidinin ortadan kalkmasına bağlı olarak 2024 yılının Eylül ayında Washington’da yapılacak müzakerelerle çekilme takviminin belirlenmesi” beklentisi ise yokuşa sürülmeye doğru gidiyor. 29 Ağustos günü ABD Merkez Komutanlığı CENTCOM, bir anda Irak’taki DEAŞ tehdidine karşı operasyon düzenlemeye karar verdi.

CENTCOM açıklamasına göre Irak’ın batısındaki operasyonda 15 DEAŞ mensubu öldürülürken 7 ABD askeri yaralandı. Açıklamanın son cümlesi ise yakın gelecekteki konjonktüre dair mesaj veriyordu.

DEAŞ bölge, müttefiklerimiz ve ABD toprakları için tehdit olmayı sürdürüyor. CENTCOM ve koalisyon güçleri Iraklı ortaklarımızla beraber agresif bir şekilde bu teröristlerin peşinden gitmeyi sürdüreceğiz.

2025 yılında ABD-İsrail ikilisinin İran’ı çatışmaya çekmek için ısrarlı çabalarının devam edeceği anlaşılıyor.

Tartışma