ABD’nin geçici bütçede Ukrayna’ya yer vermemesi: Kolektif Batı bölünüyor mu?
ABD, bütçe nedeniyle hükümetin kapanması riskini bertaraf edecek formülü, Ukrayna’ya yardımların yer almadığı 45 günlük bütçe tasarısında buldu.
24 Şubat 2022’de başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Moskova’nın belki de en büyük hesap hatası, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) beyin ölümünün gerçekleştiğini savunan Fransa’nın ve Rusya ile enerji alanındaki karşılıklı bağımlılığa muhtaç olduğuna inandığı Almanya’nın Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile yan yana durmayacağına inanmasıydı. Fakat Kremlin’deki karar alıcıların beklentilerinin aksine Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Avrupa’nın güvenlik kaygılarını tetikleyerek geleneksel “öteki” algısını canlandırdı.
Elbette bu durum, ABD Başkanı Joe Biden’ın en önemli seçim vaadi olan trans-Atlantik ilişkilerdeki hasarı onarma taahhüdünü yerine getirmesine kapı araladı. Rusya’ya uygulanan yaptırımlar ve Ukrayna’ya gönderilen askeri ve insani yardım malzemeleri, Batı ittifakının Soğuk Savaş sonrasında hiç olmadığı kadar birlikte hareket etmesini sağladı. Bu da kolektif Batı algısını güçlendirdi. Fakat buna rağmen savaşın akıbeti konusunda aktörlerin hemfikir olmadıkları açık. Nasıl mı?
Ukrayna'daki savaşa Batılı aktörler nasıl bakıyor?
Bilindği gibi, ABD ve İngiltere; “yani Anglosaksonlar, savaşın uzamasını istiyor. Meseleye yaklaşımları, Rusya’nın Ukrayna’da yıpratma savaşına çekilmesi ve “büyük güç” olma iddiasından vazgeçerek “orta büyüklükte bir güç” olduğunu kabul edene kadar yıpratılması fikrine dayanıyor. Buna karşılık Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ise savaşın en kısa sürede son bulmasını arzuluyor. Zira AB üyesi ülkeler, Rusya’nın Avrupa güvenlik mimarisinin bir parçası olması ve enerji üzerinden işbirliği zeminine çekilmesi gerektiği kanaatinde. Bu yüzden de savaşı sona erdirebilecek arabuluculuk girişimlerini destekliyorlar.
Anlaşılacağı üzere, savaşın uzamasına paralel olarak Batı, kolektif görüntüsünü kaybedebilir. Zaten savaş uzadıkça Avrupa içerisindek çatlak seslerin de belirginleştiği görülmekte. Örneğin AB üyesi Macaristan, Rusya’ya enerji alanında uygulanan yaptırımalara dönük eleştirileriyle dikkat çekiyor ve birliğin çıkarlarından ziyade kendi ulusal çıkarlarını merkeze alan politikalar geliştiriyor. Almanya ve Çekya gibi ülkelerde de bilhassa enerji fiyatlarındaki artış nedeniyle düzenlenen protestolarda Ukrayna için bedel ödemeye yükselen itirazı görmek mümkün. Benzer bir şekilde AB üyelik süreci devam eden Sırbistan’ın kendisine uygulanan yoğun baskıya rağmen Rusya’ya yaptırım uygulamama konusunda son derece hassas olduğu görülmekte.
Tam da bu ortamda yaşanan en ilginç gelişme ise ABD’de gerçekleşti. Çünkü ABD, bütçe nedeniyle hükümetin kapanması riskini bertaraf edecek formülü, Ukrayna’ya yardımların yer almadığı 45 günlük tasarıda buldu. Söz konusu tasarı, ABD Senatosu’nda 9 karşı oya rağmen 88 oyla kabul edildi.
Her ne kadar ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Kevin McCarthy, ABD’nin Ukayna’ya desteğinin kesilmesine hiçbir koşulda izin vermeyeceklerini belirtse de bütçe tasarısında Kiev’e yapılan yardımlar yer almıyor. Bu yüzden de AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, ABD’nin Ukrayna’ya yapılan mali desteğin yer almadığı bütçe tasarısını gözden geçirmesi çağrısında bulundu.
ABD Ukrayna'daki savaşın maliyetini AB ülkelerinin üstlenmesini mi istiyor?
Borrell’in Ukrayna’nın ABD’den destek almaya devam edeceğini umduğunu belirten açıklaması oldukça mühim. Zira ABD’deki geçici bütçede Ukrayna’nın yer almaması iki şeye işaret ediyor. Bunlardan ilki, Beyaz Saray’daki karar alıcıların savaşın uzaması yönündeki beklentilerine rağmen ABD içerisinde de Ukrayna’ya verilen desteğin tartışılmaya başlandığı. Bu da orta ve uzun vadede ABD’nin savaşa bakışında birtakım değişikliklerin yaşanabileceğinin habercisi olabilir. Çünkü ABD, kendi bütçe krizini aşmak için çözümü Ukrayna’ya yönelik desteklerin paketten çıkarılmasında buldu.
İkinci olarak ABD’nin kararı, Biden yönetiminin NATO’nun harcama maliyetlerini Avrupalı ülkelerin sırtına yüklemek isteyen eski ABD Başkanı Donald Trump’ın politikalarına dönebileceğinin sinyallerini veriyor olabilir. Yani Biden yönetimi, Ukrayna’daki savaşı en temelde Rus saldırganlığına karşı Avrupa’nın güvenliğinin sağlanması argümanıyla temellendirerek açıklamaya yönelip savaşın maliyetinin de AB ülkeleri tarafından karşılanmasını istemeye başlayabilir. Aslında Borrell’in açıklamalarını önemli kılan da burası. Yani Borrell, bu açıklamayı yaparak ABD’ye karşı ön alıcı bir adım atmış olabilir.
Kısacası ABD, hükümetin kapanmaması için geçici bütçeden Ukrayna’ya yardımları çıkarmayı kararlaştırdı. Bu karar, savaşın uzamasını isteyen ve Ukrayna’ya desteğini sonuna kadar sürdüreceğini belirten Washington yönetiminin kendi ulusal çıkarları için Kiev’i yalnız bırakabileceğinin mesajını barındırıyor olabilir.
ABD’li yetkililer aksi yönde açıklamalar yapsa da savaş uzadıkça, Batı toplumlarında Kiev’e verilen desteğin tartışılmaya başlanması sürpriz olmayacak. Fakat daha önemli olan husus, ABD’nin bu adımının Ukrayna’nın savunulmasının maliyetinin AB ülkelerine yıkılmak istenmesi gibi bir alt metni barındırıp barındırmadığı. Şayet böyle bir alt metin varsa, trans-Atlantik ilişkilerdeki çatlağın derinleşmesi kaçınılmaz.
Neticede Ukrayna, direncini Batı’nın desteğine borçlu ve Kiev’in bir B planı yok. Eğer Batı içerisinde savaşın desteklenmesi noktasında bir ihtilaf yaşanırsa, bunun Rusya’nın işine yarayacağı öne sürülebilir. Sürecin akıbetini ise zaman gösterecek.