AB’nin Priştine-Belgrad hattındaki çözüm arayışları çözümsüzlüğe mahkum mu?
💢 Kosova, AB'nin Sırp Belediyeler Birliği önerisini niçin reddediyor?
💢 Priştine-Belgrad hattındaki kriz, savaşa dönüşür mü?
Sırbistan, Kosova’nın bağımsızlığını tanımayan bir ülke olmasının yanı sıra Kosovalı Sırpların koruyuculuğu iddiasına da sahip. Bu iddia, Belgrad’ın “Büyük Sırbistan” idealiyle yakından ilişkili.
Jeopolitik olarak da Belgrad yönetimi, pan-Slavizmin etkisiyle Rusya’ya yakın bir aktör olarak dikkat çekmekte. Buna karşılık Kosova ise bağımsızlığını Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başta olmak üzere Batı’nın desteğiyle kazanmış bir devlet. Bahse konu olan durum ise Balkan coğrafyasını Rusya ile ABD arasınadaki güç mücadelesinin oyun sahasına dönüştürmekte. Bu oyundaki rekabetin de bilhassa 24 Şubat 2022’den itibaren daha gergin bir mahiyete büründüğü görülmekte.
Nitekim önce Kosova’da uygulamaya konulan tek tip plaka ve kimlik kanunuyla birlikte gelişen kriz ve daha sonra da hayata ülkenin kuzeyinde Sırpların çoğunlukta olduğu belediyelerde Sırpların boykotunun gölgesinde gerçekleşen belediye seçimlerini kazanan Arnavut başkanların görevine başlaması hadisesi, Sırbistan ile Kosova arasındaki tansiyonun yükselmesine yol açtı. Ülkenin kuzeyinde Sırpların protestolar düzenlemesine sebebiyet veren söz konusu hadiseler, bölgedeki kırılganlığı da net bir şekilde gözler önüne sermekte.
Hiç şüphe yok ki; Balkan coğrafyasının yakın geçmişinin de teyit ettiği üzere bölge, iç dinamikleri nedeniyle son derece kırılgan bir yapıya sahip. Fakat Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ardından artan gerilim, büyük güçlerin de burada bir mücadele yürüttüğünü teyit eder nitelikte. Ne demek istiyoruz?
Rusya, uluslararası hukuka aykırı bi biçimde Ukrayna’ya savaş açması hasebiyle uluslararası toplumun yaptırım baskısıyla karşı karşıya. Dahası Batılı devletlerin Kiev yönetimine yaptığı askeri yardımlar, Ukrayna’nın direncini arttırıyor. Dolayısıyla savaş, Moskova’nın hayal ettiği gibi gitmiyor. Bu da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i ve çalışma arkadaşlarını farklı bir çıkış yolu aramaya itiyor.
Bu bağlamda Moskova’nın elindeki tüm kozları kullandığı öne sürülebilir. Nükleer savaş konusundaki blöf, enerji kartı üzerinden yapılan hameler ve dünyayı gıda krizine sürükleme konusundaki cüretkar adımlar bunu doğrulamakta. Ancak Kremlin’in Balkanlar üzerinden verdiği başka bir mesaj var. O da şu: Balkanlar, coğrafi olarak Güneydoğu Avrupa. Burada pan-Slavizm üzerinen Sırpların harekete geçirilmesi, Avrupa’nın yakın çevresinde yeni bir kriz alanına yol açabilir. Bu Avrupa sınırlarını güvenliksizleştireceği gibi, Avrupalı devletleri yeni bir göç yüküyle de yüzleşmek durumunda bırakacak.
Kısacası Balkan coğrafyasında yükselen tansiyon vesilesiyle Rusya, Avrupa’ya Ukrayna’da yenileceği bir savaşın kaybedeninin sadece kendisi olmayacağı mesajını veriyor. Buna ek olarak Kremlin, bu kartı kullanırken Batı Dünyası arasındaki farklılıkları da belirginleştirmeyi hedefliyor. Nasıl mı?
Balkan coğrafyasında bir savaş çıkma olasılığı tıpkı Ukrayna’daki duruma benziyor. Bu ihtimal, ABD açısından çok da korkutucu değil. Hatta Rusya’ya karşı yeni bir cephe açılması anlamını taşımakta. Avrupa ise aynı Ukrayna’da olduğu gibi Balkan coğrafyasında da savaş istemez. Çünkü savaşın neticelerinden doğrudan etkilenecek. Dolayısıyla pan-Slavizm üzerinden bölgeye dair yapılan hamleler, ABD ile Kıta Avrupası arasındaki farklılıkların belirginleştirilmesi gayesini de barındırıyor. Zaten bu farklılığı, krizin tırmanma eğiliminde olduğu dönemlerde görmek mümkün.
Kuzey Atlantik Antlaaşması Örgütü (NATO), her ne kadar Atlantik ittifakı bağlamında ABD-Avrupa hattındaki savunma ve güvenlik temelli işbirliğini esas alsa da ABD merkezli dünya düzenini yansıtan bir uluslararası örgüt. Bu nedenle de Kosova’da krizin tırmandığı her an NATO, Kosova’nın korunacağını belirten açıklama yapıyor. Bu açıklamalar, bilhassa ABD’li yetkililerden geliyor. Bilindiği gibi Kosova’nın bir ordusu yok ve ülkenin savunulmasından ve korunmasından NATO Kosova Görev Gücü (KFOR) sorumlu.
Buna karşılık krizin tırmanma eğilimi gösterdiği dönemlerde Avrupa Birliği’nin (AB) arabuluculuk çabaları ön plana çıkmakta. Bu konuda Sırbistan’ın Rusya’ya yakın bir aktör olmasına rağmen çok yönlü diplomasi anlayışını benimsemesinin rahatlatıcı bir etkisi var. AB üyeliği hedefi, Belgrad’ı müzakereye açık hale getiriyor. AB de ihtilafların sıcak çatışmaya dönüşmemesi amacıyla yoğun bir diplomasi yürütüyor. Bu diplomasi trafiğinin son zincirini 14 Eylül’de Brüksel’de AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in arabuluculuk diplomasisi oluşturdu.
Borrell, Sırbistan Cumhurbaşkanı Alexander Vucic ile Kosova Başbakanı Albin Kurti’yi bir araya getirdi. Fakat tarafların anlaşması çok kolay değil. Örneğin Kosova’nın kuzeyindeki Sırpların tepkisini sınırlandırılması konusunda Kosova Cumhurbaşkanı Vjosa Osmani, zirveyle eşzamanlı olarak yaptığı açıklamada, Belgrad’ın Kosova’nın iç meselelerine müdahale etmemesi çağrısında bulundu. Çünkü Osmani’ye göre, Kosova’daki sorun Sırpların tepkiselliğinden değil; Belgrad’ın kışkırtmalarından kaynaklanıyor.
Diğer taraftan Vucic-Kurti görüşmesinden de somut bir netice çıkmadı. Çünkü tarafların beklentileri arasında ciddi farklılıklar mevcut. Her şeyden önce Sırbistan, Kosova’yı bir devlet olarak tanımıyor. Toplantının ardından yaptığı açıklamada Vucic, normalleşme konusunda AB’nin önerisini kendilerinin kabul ettiğini ama Kosova’nın anlaşmaya yanaşmayarak teklifleri reddettiğini belirtti. Fakat AB’nin bölgede çatışma istememesine rağmen yürüttüğü çözüm arayışlarının çözümsüzlüğe mahkum bir yanı var. O da Sırp Belediyeler Birliği mevzusu.
Sırp Belediyeler Birliği konusunda Kosova’ya yapılan teklifi, Priştine yönetiminin kabul etmesi mümkün değil. Zira bu öneri, orta ve uzun vadede özerklik ve hatta bölünmeye giden yolu açabilecek bir riski barındırmakta. Üstelik Kosova’nın önünde Bosna’daki ayrılıkçı Sırplar gibi kritik bir örnek var. Dolayısıyla Bosna Hersek’teki Sırp etniteyi temsil eden Sırp Cumhuriyeti’nin ülkeyi sürüklediği nokta ortadayken, Kosova’nın bu meseleye temkinli yaklaşmasının nedenleri son derece anlaşılabilir bir mahiyete sahip.
Netice itibarıyla AB’nin Priştine-Belgrad hattındaki arabuluculuk çabaları, taraflar arasındaki tansiyonun düşmesini sağlayan ve sıcak çatışma riskini azaltan yönüyle son derece değerli olsa da Sırp Belediyeler Birliği konusu üzerinden temellendirilen çözüm önerisinin taraflara çözümsüzlüğü dayattığı aşikar.