Al Jazeera: Kurallara dayalı bir uluslararası düzen gerçekten mümkün mü?
Batı'nın bir asır önce kurduğu “uluslararası düzen” altüst olma tehdidi ile karşı karşıya! Peki Batı'nın “üstün olmadığı” ve gerçekten eşit kurallara dayalı bir uluslararası düzen mümkün mü?
Katar merkezli yayın organlarından Al Jazeera'de, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin İsrailli liderler hakkında aldığı kararların ve bu kararların küresel düzene olası etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Birinci Dünya Savaşı'nın ardından Batı tarafından kurulan uluslararası sistemin, İsrail'in Gazze'deki saldırılarının ardından yeniden tartışılmaya açıldığı belirtilen analizde, Batı'nın bir asır önceki “üstünlük” kaygılarını yeniden taşımaya başladığına dikkat çekildi.
Analizde ayrıca, Batı'nın bu düzen üzerindeki ısrarının yeni bir dünya düzenini ortaya çıkaracak potansiyeli taşıdığı tespiti yapıldı.
İşte Al Jazeera'de yayınlanan analiz:
Birinci Dünya Savaşı'nın yıkıntılarından yeni bir dünya düzeni yaratmayı amaçlayan 1919 Paris Barış Konferansı'nda Japonya, Milletler Cemiyeti sözleşmesine yazılmak üzere ırk eşitliğine ilişkin şu maddeyi sundu.
"Ulusların eşitliği Milletler Cemiyeti'nin temel ilkelerinden biri olup imzacı taraflar, bütün yabancı uyruklu insanlara, ırkları ya da milliyetleri nedeniyle ne hukuken ne de fiilen hiçbir ayrım yapamaz. Mümkün olan en kısa sürede her bakımdan eşit ve adil muamele yapmayı kabul ederler."
Batı maddenin ardından dehşete kapıldı. Avustralya Başbakanı Billy Hughes, maddenin kabul edilmesi halinde Avustralya'nın geleceğinden endişe duyuyordu.
İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Balfour, tüm insanların eşit yaratıldığı fikrini ilginç bulmakla birlikte buna inanmadığını açıkladı.
Lord Balfour görüşmeler sırasında;
"Orta Afrika'daki bir adamın bir Avrupalı ile eşit olduğunu söylemek çok zor."
ifadelerini kullandı.
Bu gelişmenin üzerinden bir asırdan fazla süre geçti ve Batılı uluslar, daha az gelişmiş ülkelere karşı benzer endişeleri yeniden dile getiriliyor.
Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısı Karim Khan'ın İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında, savaş suçu ve insanlığa karşı suç işledikleri gerekçesiyle tutuklama emri çıkarma kararı almasının ardından özellikle ABD ve İsrail'den benzer tepkiler yükseldi.
Nitekim yakın geçmişte de, insanlığa karşı işlenen suçlar sadece Batılı olmayan uluslara yöneltilirdi.
Aslında, insan hakları avukatı ve savaş suçları savcısı Reed Brody'nin söylediği gibi;
“UCM aslında hiçbir zaman Batılı bir yetkiliyi suçlamadı. Afrika ve Putin gibi haydutlar için inşa edildi.”
Düzen altüst olma tehdidi ile karşı karşıya
Tarihsel olarak da ABD ve müttefikleri kendilerini uluslararası hukukun üzerinde görmüştür.
İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin ardından kurulan savaş suçları mahkemelerinde sadece Mihver Devletleri'nin (İtalya, Almanya ve Japonya) suçları yargılandı. Sonuç olarak ise Mihver Devletleri'nin suçlandığı şeylerin çoğunun ispatlanamayacak şeyler olduğuna karar verildi.
Ancak İsrailli liderler hakkında talep edilen tutuklama kararları, Batı'nın bu yerleşik “cezasızlık sistemini” altüst etme tehdidi taşıyor.
Öyle ki; ABD'li Senatör Lindsey Graham;
"Eğer İsrail'e bunu yaparlarsa, sırada biz varız"
değerlendirmesinde bulundu.
Batılı olmayan dünya uluslararası kurumlara giderek daha fazla kök söktürmeye ve onları Batı hegemonyasının araçları olmaktan çıkarmaya çalıştıkça, bu tür korkular da artacaktır.
Daha şimdiden Güney Afrika'nın Uluslararası Adalet Divanı'nda İsrail'i soykırım sözleşmesini ihlal etmekle suçlayan davası, Nikaragua'nın Almanya'nın apartheid devletine silah sağlamasına itiraz etmesine ilham kaynağı oldu.
Gerçek şu ki; ortaya çıkan bu mücadele süreci, İsrail'in Filistinlilere karşı işlediği suçlardan çok daha fazlasıyla ilgili.
Gelinen noktada neredeyse tüm dünyanın sormaya başladığı ve ortaya çıkan nihai soru, kurallara dayalı bir uluslararası düzen kavramının gerçekten mümkün olup olmadığıyla ilgilidir.
Batı, kendi yarattığı uluslararası sistem karşısında boyun mu eğecek yoksa istisnai statüsünde ısrar etmeye devam mı edecek?
Sorunun cavabını yakın gelecek belirleyecek olsa da, Batı'nın olası ısrarı yeni bir dünya düzenini ortaya çıkma potansiyelini de içerisinde barındırıyor.