Al Jazeera: “Schrödinger'in soykırımı” Gazze!
Eski dünya düzeni intikam duygusuyla Gazze'de geri döndü. Dünya, Gazze'de yaşanan soykırımı sanki tarihten bir kesitmiş gibi uzaktan izliyor. Batı, inşa etmekle övündüğü medeniyetin ruhuna dair ne varsa tam tersini yapıyor!
Katar merkezli yayın organlarından Al Jazeera'de, Bosna Hersekli bir ademisyen olan Adnan Mahmutoviç tarafından kaleme alınan ve İsrail'in tüm dünyanın gözü önünde gerçekleştirdiği soykırım ve savaş suçlarının değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Bosna Hersek'te gerçekleşen Srebrenitsa soykırımı ile bugün Gazze'de yaşanan sürecin de karşılaştırıldığı analizde, Gazze'deki soykırımın dünya tarafından “sanki tarihten bir kesit” gibi sadece uzaktan izlendiğine dikkat çekildi.
Analizde ayrıca, İsrail'in savaş suçlarının batılı hükümetler ve batı medyası tarafından örtbas edilmeye çalıştıldığı belirtilerek, “Batı, inşa etmekle övündüğü medeniyetle ilgili ne varsa, Gazze'de tam tersini yapıyor.” tespiti yapıldı.
İşte Al Jazeera'de yayınlanan analiz:
Bosnalıların soykırım konusunda tecrübeleri var. Ancak bu durum, sadece yaklaştığına dair işaretlerle veya gerçekleşmesi ile ilgili değil.
Bu durum aynı zamanda, "Schrödinger'in soykırımı" diye adlandırabileceğimiz şekliyle, soykırımın aynı anda hem yüceltilmesi hem de inkar edilmesi ile ilgilidir.
Soykırımın hukuki niteliğinin sistematik olarak göreceleştirilmesi ile soykırım politikalarının ve sonuçlarının sürekli takibi arasında acımasız bir ilişki, acımasız bir “dans” var.
Bosna'nın yakın tarihi, "bir daha asla soykırım olmaz/olmayacak" yaklaşımının altının boş olduğunu göstermiştir. Nitekim şimdi, Gazze'de yaşananlar da bunu doğrulamaktadır.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Holokost hakkındaki bilgileri küreselleştirmek için yıllarca mücadele eden Yahudilerin, hayatta kalanların sayısı azalmaya başladıkça ciddi bir Holokost inkarıyla karşı karşıya kalmaya başlamasından sık sık yakınmışımdır.
Hayatta kalan İsveçli Hedi Fried (98) ve Emerich Roth'un (97) yakın zamanda hayatını kaybetmesi, Yahudi toplumu ve "bir daha asla" yeminini sürdürmek için çalışanlar için büyük bir kayıp olmuştur.
Tarihteki soykırım süreçleri konusunda uzman bir isim olan Gregory Stanton, soykırımın 10 aşaması olduğunu ve bunlardan sonuncusunun inkar olduğunu savunur. Ancak biz şu anda fiilen; “yüceltme ve zafer kazanma” olarak adlandırılabilecek 11. aşamayı yaşıyoruz.
1990'larda işledikleri soykırımın “tarihsel revizyonizmine” kaynak ayırmakla kalmayıp, fiilen bunu tekrarlamakla tehdit eden insanlar var. Hatta bu isimler, Bosna'daki "nihai çözümün" tam olarak gerçekleşmediğini bile söyleyebiliyorlar.
Bosna'daki Sırp Cumhuriyeti'nin idari başkenti olarak kabul edilen Banja Luka'da hala, savaş suçluları olan Radovan Karadzic, Ratko Mladic, Biljana Plavsic ve Slobodan Milosevic'in yüzlerinin basılmış olduğu tişörtler satın alabilirsiniz.
Günümüze gelindiğinde ise; Uluslararası Adalet Divanı'nın zaten olası bir soykırım olarak nitelendirdiği Gazze'ye yönelik saldırıların, İsrailli politikacılar ve propagandacılar tarafından inkar edildiğini ve geçmişten gelen bu inkar politikasının devam ettiğini görüyoruz.
Başta Almanya olmak üzere, geçmişlerinde korkunç soykırımlar bulunan Batılı ülkelerde ise daha da fazla inkar yaklaşımı var.
Batılı hükümetler ve medya İsrail'in savaş suçlarını sistematik bir şekilde örtbas etmekte ve bunları ifşa etmeye çalışanlara zorbalık yapmaktadır. İfade özgürlüğünü ve İsrail'e yönelik eleştirileri suç haline getirmeyi amaçlayan yasalar bile teklif edilmektedir.
Aynı zamanda, bu soykırımın yüceltilmesine dair propaganda faaliyetleri, sosyal medyada gerçek zamanlı olarak yayınlanıyor. Binlerce takipçisi olan hesaplar, savaş suçu işleyen İsrail askerlerinin görüntülerini yayınlıyor ve bu içerikler için bile övgü istiyor.
Filistinliler öylesine insan olarak görülmekten çıkarıldı ki, bazı çevreler bu şiddet eylemlerinin sadece ahlaki açıdan haklı değil, aynı zamanda asil olduğuna ve gurur duyulması gerektiğine derinden ikna oldular.
Sırp yetkililer toplama kamplarını yabancı gazetecilerden gizlemek için çok şey yaptılar. Katliamları örtbas etmeye çalıştılar ve toplu mezarları defalarca taşıdılar.
Ancak Gazze'de durum bu konuda biraz daha farklı.
İsrailli askerlerin kibri, onları yaptıkları işle ilgili sayısız görüntü ve video üretmeye itiyor. Yıkım yerlerinden sevdiklerine sevgi dolu mesajlar, Filistinli olan her şeyle alay etme ve soykırım söyleminin gururla tekrarlandığı paylaşımlar yapıyorlar.
Fransız filozof Jean Baudrillard'ın;
“Biz postmodern insanlar, ne yaparsak yapalım yayınlamak istiyoruz.”
tespitinin ne kadar haklı olduğu şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Bu nedenle, İsrail ordu mensuplarının bu savaş suçlarını yayınlamasına şaşırmıyorum.
Diğer yandan Hamas'ın ve Gazzeli sivillerin de benzer bir şekilde yayınlar yaptığını görüyoruz. Ancak bir farkla.
Gazze'de acı çeken insanlar; yaşadıklarına dair kanıt sunmak, inanılmak, insanlaştırılmak, yardım çığlıklarının duyulması gibi sebeplerle, hayal bile edilemeyecek katliamları kaydetmek ve yayınlamak zorunda kalıyorlar.
Dünyanın geçmişe göre çok değiştiğini ve artık farklı bir zamanda yaşadığımızı düşünüyoruz. Ancak İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve hükümeti dünyaya eski kuralların hala geçerli olduğunu gösterdi.
İsrailli tarihçi Yuval Noah Harari, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana savaşlarda daha az insanın öldüğü konusunda haklı olsa da İsrail, ulusların şiddet yoluyla inşa edildiği gerçeğini doğrulamaya devam ediyor.
Eski dünya düzeni intikam duygusuyla Gazze'de geri döndü.
Batılı güçler, inşa etmekle övündükleri medeniyetin ruhuna dair ne varsa tam tersini yapıyorlar.
Saldırganı silahlandırdılar ve bu saldırganların sivilleri ayrım gözetmeksizin katletmesine, aç bırakmasına ve katledilmesine yardımcı oldular. Medyayı kurbanları insanlıktan çıkarmaya ve suçları örtbas etmeye teşvik ettiler. Ve son olarak, Uluslararası Adalet Divanı'nın açık kararına rağmen, sivillere olan yardımı kestiler.
Burada, Uluslararası Adalet Divanı'nın Gazze ile ilgili duruşmasında İsrailli yargıcın bile Filistinli sivillere insani yardım sağlanması yönünde oy kullandığını not edelim.
Ancak Batı medyasının bu ikiyüzlü tutumuna rağmen, Batı'daki kamuoyunda önemli bir değişim yaşandı. Bu da uygulanan soykırıma dair zamanlamanın, İsrail için kötü olabileceği anlamına geliyor.
Netanyahu ve selefleri soykırım projelerini on yıllar önce tamamlamış olmalıydılar. Çünkü o zamanlar gerçeğin ortaya çıkması için daha az yol vardı. Daha önce bunu yaptıklarında, olay mahalli kimse görmeden temizleniyor ve toplu mezarlar otoparkların altına gömüliyordu.
Filistin'in Tantura köyündeki bir katliamı konu alan 2022 tarihli bir belgeselde açıkça belirttiği gibi, kimse izlemediği için yaptıkları yanlarına kar kalıyordu.
Ancak tüm dünyadaki insanlar artık yaşananları izliyor. Ve artık, bu yaşananları durdurmak adına harekete geçmemek için hiçbir mazeret yok.
Tarih, bir kez soykırım gerçekleştiğinde artık bunun geri dönüşünün olmadığını gösteriyor.
Almanya'da ve diğer ülkelerde altı milyon Yahudi kayıp ve asla geri dönmeyecekler.
Evet, Almanlar özür dilemiş, anma merkezleri inşa etmiş, tarihi araştırmaları finanse etmiş, bilim ve edebiyat ödülleri vermiş olabilirler ama gerçek asla değişmedi.
Ulus inşasının yasaları entropi gibidir. Yani tek yönlü bir yoldur. Biz Bosnalılar olarak bunu çok iyi biliyoruz.
Örnek olarak; işledikleri savaş suçları uluslararası mahkemelerde kabul edilmesine rağmen Sırp yetkililer, hala kendilerine verilen hediyenin tadını çıkarıyor. Hatta “Büyük Sırbistan” hayali ufukta görünüyor.
Görünen o ki; hiçbir barış süreci Bosna'nın kaybettiği toprakları geri alamayacak ve Bosna Hersek'i, tüm vatandaşlar için eşit haklara sahip bir devlet olarak yeniden yaratamayacak. Bosna, üç etnisitenin hüküm sürdüğü ve insanları eşit siyasi haklara sahip olmadığı bir etnik devlet olarak kalmaya devam edecek.
Benzer bir şekilde İsraillilerin de, “Büyük İsrail” hayali kurduğunu görüyoruz.
Eğer dünya İsrail'in Gazze'yi almasına izin verirse, Uluslararası Adalet Divanı tüm savaş suçlularını mahkum etse bile Gazze asla Filistinlilere geri verilmeyecektir.
Bu durum, tarih kitaplarında sonsuza kadar tartışılacak ama asla geri dönüşü olmayan bir kayıp olacaktır.
Netanyahu ve hükümetindeki diğer herkes, savaş suçlusu olarak mahkum edilseler bile gelecek nesillerin bunu özümseyeceğini biliyor. Onlar hakkında iyi ve kötü yanları olan karmaşık insanlar olarak filmler yapılacaktır. Hatta birçoğu onları yüceltecek ve aklayacaktır.
Şu anda, "Schrödinger'in soykırımını" canlı olarak izliyoruz. Olanları sanki tarihten bir kesitmiş gibi analiz ediyoruz ve uzaktan gözlemliyoruz. Yaşananlar adeta kuantum zamanda yaşanan bir soykırım gibi gerçekleşiyor.
Savaşa karşı olan ama soykırımı inkar eden bazı İsraillileri anlıyorum, tıpkı kendi adlarına vahşet yapıldığını hayal bile edemeyen bazı Sırpları anladığım gibi. Yine de yeni bir akım ortaya çıkıyor ve uluslararası hukuka olan ilgi artıyor.
Evet zaman değişiyor. Ama biz nereye gidiyoruz? Ve daha da önemlisi, oraya vardığımızda ne olacak?