gdh'de ara...

Al Jazeera: Xi'nin Avrupa turu AB'nin bölünmüşlüğünü gözler önüne serdi!

Elektrikli araçlar gibi teknolojiye dayalı ürünler ile iddialı hale Çin, Avrupa'da bölünmeye neden oluyor. Peki Avrupa ülkeleri, Çin-ABD rekabetinin nasıl yönetecek?

1. resim

Katar merkezli yayın organlarından Al Jazeera'de, Çin lideri Xi Jinping',geçtiğğimiz günlerde gerçekleştirdiği Avrupa turunun değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Çin'in Avrupa da dahil olmak üzere dünyanın pek çok yerinde, özellikle elektrikli araçlar gibi teknolojiye dayalı ürünlerde çok iddialı hale geldiği belirtilen analizde, bu nedenleAB ülkelerinin ABD'nin uyarılarına rağmen Çin'e karşı sert bir politika izleyemediği tespiti yapıldı.

Analizde ayrıca, Avrupa'da u nedenle ölünmüşlüğün giderek arttığı ve Çin-ABD rekabetinin nasıl yönetileceğine dair bir yol haritasına ihtiyaç olduğu belirtildi.

İşte Al Jazeera'de yayınlanan analiz:

Çin lideri Xi Jinping, Fransa ve Sırbistan'ı da kapsayan bir tur kapsamında 9 Mayıs'ta Budapeşte'ye önemli bir ziyaret gerçekleştirdi.

Avrupa Birliği'nin geri kalanı, Avrupa entegrasyon projesini başlatan 1950 Schuman Deklarasyonu'nu onurlandıran "Avrupa Günü"nü kutlarken, Orban Çin'i "yeni dünya düzeninin temel direklerinden biri" sözleri ile övdü.

Xi'nin Macaristan ziyareti sırasında 2,1 milyar dolarlık bir demiryolu projesinin duyurulmasıyla Çin tarafından finanse edilen büyük sanayi projelerinin sayısı da artmış oldu.

Aralık ayında Çin'in önde gelen otomobil üreticisi BYD, elektrikli araç üretimi için bir fabrika kuracağını açıklarken, bir başka Çinli firma CATL de 7,8 milyar dolar bir batarya tesisi projesi üstlendi.

Çin, çeşitli projelere yaklaşık 17 milyar dolar akıtarak Macaristan'daki en büyük yabancı yatırımcı konumunda.

Bu, Çin liderinin, pek çok kişinin Çin'in AB içindeki Truva atı olarak gördüğü ülkeye yaptığı ikinci ziyaretti. Orban bu görüşleri ortadan kaldırmak için çok az şey yaptı.

Macar hükümeti Pekin'e yakınlık gösterirken, Avrupalılar genel olarak Çin'i büyük stratejik zorluklar yaratan bir ülke olarak görüyor.

İster Ukrayna'daki savaş, ister nükleer silahlanma yarışı, ister iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik uluslararası çabalar ya da adil olmayan ticaret uygulamalarına ilişkin endişeler olsun, Brüksel'deki ve kilit üye ülkelerdeki politika yapıcılar ve stratejik düşünürler Pekin'in dünya meselelerindeki rolüne ihtiyatla yaklaşıyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron geçtiğimiz günlerde The Economist dergisine verdiği bir mülakatta;

"Çin'e karşı ticaret açısından saygılı davranmalıyız. Ancak çıkarlarımızı savunacak, karşılıklı olacak ve ulusal güvenliğimizi destekleyecek şekilde."

ifadelerini kullandı.

Avrupa Çin'in bir ortak olmasını istiyor ama aynı zamanda, özellikle Çinlilerin üstün olduğu yeşil teknoloji gibi yeni gelişen sektörlerde, çok fazla ekonomik bağımlılığın risklerinin de farkında.

Geçtiğimiz Ekim ayında Avrupa Komisyonu, AB pazarında satılan Çin üretimi elektrikli araçların Çin devlet sübvansiyonlarından haksız yere yararlandığına ilişkin bir soruşturma başlattı.

Daha savunmacı bir duruşa geçiş, AB'nin bazı kesimlerindeki ruh hali değişikliğini yansıtıyor.

Macron'un "stratejik özerklik" lehindeki görüşlerine şüpheyle yaklaşanlar bile birliğin dış tehdit ve risklerden korunması gerektiğini ve bunların arasında Çin'in de bulunduğunu kabul ediyor.

AB'nin küreselleşme dalgasına kapıldığı, açık pazarlara ve sermayenin serbest akışına öncülük ettiği eski güzel günlerde, Pekin ile ilişkileri bir kazan-kazan olarak düşünmek daha kolaydı. Her şey ekonomik verimlilikle ilgiliydi.

Ancak 2010'larda Batı'nın küresel mali krizle sarsılması ve Çin'in Avrupa da dahil olmak üzere dünyanın pek çok yerinde daha iddialı hale gelmesiyle işin rengi değişti.

AB'nin Çin ile olan ticaret açığı 2013-2022 yılları arasında üç kattan fazla artarak yaklaşık 430 milyar dolara ulaştı.

COVID-19 salgını ve dünya çapındaki tedarik zincirlerinin kesintiye uğraması, Rusya'nın Ukrayna'yı topyekûn işgal ederek Moskova ve Pekin arasındaki tarihi yakınlaşmayı pekiştirmesi, Çin-AB ilişkilerinin yükseliş vizyonuna son bir ölümcül darbe indirdi.

Şu anda AB, Pekin'i "işbirliği için bir ortak, ekonomik ve sistemik bir rakip" olarak nitelendiriyor.

Geçtiğimiz yıl Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Çin'den "riskleri azaltma" çağrısında bulundu. Bu yeni havayı yansıtan Xi'nin Avrupa gezisinin ilk ayağında Macron ve von der Leyen ile süregelen ticari anlaşmazlıklar ve Çin'in Ukrayna politikası üzerine görüşmeler yapıldı.

Ancak çok az ilerleme kaydedildi. Sorun, riskten arındırmanın AB genelinde evrensel olarak benimsenmemiş olması.

Macaristan bunun belki de en bariz örneğidir, ancak tek örnek değildir. Almanya'nın da yeni ve daha sert bir yaklaşımı tam olarak benimsemediği ortada.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz ise Çin'in yıkıcı ticaret uygulamaları konusunda da sert açıklamalarda bulundu. Ancak geniş ticari bağlantılar ve Volkswagen gibi otomobil üreticileri başta olmak üzere büyük Alman şirketlerinin Çin pazarındaki varlığı, hükümet politikasını angajmana doğru itiyor.

AB'nin en yakın müttefiki ABD'nin sert tutumu da bir faktör. Washington'da Çin'in en önemli jeopolitik düşman olduğu konusunda iki partili bir fikir birliği var. Fransa ve Almanya başta olmak üzere çoğu AB ülkesi ise bu mücadelede tarafsız kalmayı tercih ediyor.

AB'de pek çok kişi ABD ve Çin arasındaki ekonomik ve teknolojik rekabetin etkilerinden korkuyor.

Her iki ülke de ekonomilerini desteklemek için milyarlarca dolar sübvansiyon veriyor ve böylece Avrupa endüstrilerinin küresel konumunu aşındırıyor. Ancak stratejik özerkliğin elde edilmesi, özellikle de Avrupa'yı korumak için Amerikan askeri gücüne olan bağımlılık nedeniyle, zor bir görev olmaya devam etmektedir.

Avrupa'da Çin-ABD rekabetinin nasıl yönetileceğine dair kolay bir reçete yok.

Xi'nin Avrupa turu, gerginliklerin yanı sıra önde gelen AB güçlerinin Pekin ile verimli bir ilişki sürdürme arzusunu da ortaya koyuyor. Ancak şu anda Çin'in elinde Avrupa'nın elinde olduğundan daha fazla kart var gibi görünüyor.

Kaynaklar

Tartışma