Ankara Orta Asya'da nüfuz alanını genişletiyor
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, pan-Türk ve Avrasya dış politikasını şiddetle takip ediyor. Türk Devletleri Konseyi'nin isminin daha iddialı bir isim olan, Türk Devletleri Teşkilatı olarak değiştirilmesi bu duruma örnek olarak verilebilir.
Hatta bazıları Türkiye'nin Avrasya'daki politikasını, “Türk NATO"su kurma veya “Turan Ordusu”nu yeniden canlandırma girişimi olarak adlandırıyor. Türkiye'nin Orta Asya politikası, ekonomik boyutların yanı sıra etnik, kültürel ve tarihi kökleri de vurgulayan bir “Türk Dünyası” prizması üzerinden tanımlanıyor.
Türk politikasının son yirmi yılı, Rus-Gürcü Savaşı, ABD'nin Irak'ı işgali, Arap Baharı ve Suriye'deki bitmeyen gerilimler ile Türkiye'nin Doğu'da Yunanistan ile olan “kan”davası”da dahil olmak üzere çok sayıda olay tarafından şekillendirildi.
Ancak eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun çabaları göz önüne alındığında, Türkiye'nin Avrasya ekseni aslında sürpriz değil. Türkiye, Sovyet sonrası devletlerin neredeyse tamamını tanıyan ilk ülkelerden biri olmasına rağmen, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonraki ilk yıllarda böyle bir politika izleyecek siyasi ve ekonomik nüfuzdan yoksundu.
Ancak 2020 Dağlık Karabağ savaşı, Türkiye'nin bölgedeki konumunu iki şekilde yükseltti.
Birincisi, Rusya, Türkiye'nin kendi alt bölgesi olan Güney Kafkasya'daki varlığın fiilen tanıdı. İkinci olarak, Türkiye bu bölgeye doğrudan bağlantı yollarına erişim kazandı. Kasım 2020'de imzalanan ateşkes anlaşması, Ermenistan ile Azerbaycan'ın Nahçıvan'ın dış bölgesini birbirine bağlayan ve Hazar'ın zenginliklerine doğrudan erişim sağlayan bir koridoru zorunlu kıldı.
Türkiye şu anda Avrasya'da iki ağır siklet olan Rusya ve Çin arasında yer alıyor. Ankara, her ikisi de kendi siyasi, askeri ve ekonomik yapılarına sahip bu iki güç arasında denge kurabilirse Orta Asya'da kendisi için büyük fayda sağlayabilir.
Bu, Türkiye'nin Avrasya Ekonomik Birliği ve Şanghay İşbirliği Örgütü gibi kuruluşlara daimi üye olarak katılma fikrine neden direndiğini de açıklayabilir. Bunu yapmak, Ankara'nın büyük güçler tarafından kontrol edilmekten kaçınmasını sağlayarak Türkiye'ye kendi kimliğini ve alanını oluşturmasını sağlıyor.
Bölge, Rusya'nın askeri gücü ve Çin'in ekonomik gücünün gölgesinde kalıyor, dolayısıyla Türkiye'nin varlığı Orta Asya devletlerine Moskova ve Pekin'e olan askeri ve ekonomik bağımlılıklarından kurtulma fırsatı veriyor.
Avrasya yüzyılında Pakistan ve Türkiye
Pakistan ve Türkiye, Osmanlı Halifesi'nin otoritesini sürdürmek için Hint yarımadasındaki Müslümanların önderlik ettiği Hilafet hareketinden kaynaklanan özel bir tarihsel yakınlığa sahiptir.
Türkiye ile Pakistan arasındaki yakınlık, dikkate alınması gereken bir şeydir, ancak bu bağlantının jeopolitiği nasıl etkileyeceği de düşünülmelidir.
Soğuk Savaş, Pakistan ve Türkiye'yi ABD liderliğindeki blokta görürken, her iki ülke de sonrasında Batı ile kötüleşen ilişkiler yaşadı.
Ancak son zamanlarda jeopolitik düzendeki hızlı değişimler karşısında ilişkilerini güçlendirdiler.
Türkiye ve Pakistan işbirliğini; diplomatik, ekonomik ve askeri cephelerde genişletti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki ülkeyi “kardeş” olarak nitelendirdi. Ayrıca Pakistan ve Türkiye, Keşmir, Dağlık Karabağ ve Kıbrıs anlaşmazlıkları gibi konularda Azerbaycan ile diplomatik bir blok oluşturdular.
Keşmir sorununu uluslararasılaştırmak Hindistan'ı üzdü ancak Erdoğan Pakistan halkının kalbini kazandı.
ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi ve Kabil'in Taliban'ın eline geçmesinden sonra, Pakistan'ın Türkiye ile ilişkisi, bölgede daha fazla istikrarsızlığı önlemek ve Taliban üzerinde nüfuz sahibi olmak amacıyla genişledi. Pakistan'ın Türkiye ile savunma işbirliği de modernize çabaları nedeniyle arttı. En önemlisi Pakistan, 2016 ve 2019 yılları arasında Türk silahları için üçüncü en büyük ihracat pazarıydı. Her iki ülke de askeri araştırma ve geliştirmede daha fazla işbirliği için bir anlaşma imzaladı.
Türkiye ile Pakistan arasındaki ilişkilerin belki de en önemli yönü, Türkiye'nin Pakistan'daki yumuşak güç etkisine gömülü olan kültürel bağlardır.
Osmanlı döneminin başlangıcını ve Müslüman zaferlerini anlatan bir Türk dizisi olan "Ertuğrul", Pakistan'da bir hit oldu. Ayrıca, birçok Pakistanlının Türkiye'yi yüksek öğrenim ve seyahat için önemli bir destinasyon olarak görmesi nedeniyle, kişiden kişiye etkileşim yıllar içinde arttı. Ancak kamuoyu Pakistan ve Türkiye arasındaki güçlü bağlardan yana olsa da, Pakistan'ın kaçamayacağı siyasi ve jeopolitik gerçekler var.
Pan-Türkizm Pakistan için ne ifade ediyor?
Pakistan'ın Türkiye ile ilişkileri kuşkusuz değerli olmakla birlikte, Pakistan Türk dış politikasını Orta Asya'da gerçekçi bir perspektiften görmek gerekiyor. Orta Asya, zayıf ekonomilerden, özellikle Afganistan ve Xinjiang'dan kaynaklanan sürekli cihatçı tehditlere kadar çok sayıda tehditle uğraşıyor..
Bu Türk birliğinin yüceltilmesi, Türkiye'nin otoriter rejimiyle birleştiğinde, sadece Türkiye ve bölge için değil, Pakistan için de zararlı olabilir.
Pakistan şu anda kendisini Türkiye gibi ülkelerle aynı hizaya getirerek Batı'dan uzaklaşmaya çekilmiş durumda. Fakat Pakistan bunu yaparken Türkiye'nin Rusya, Çin ve Hindistan gibi diğer güçlerle ilişki kurduğu için hala bir NATO ülkesi olarak kalabildiğini de gözardı ederek yapıyor. Yani Pakistan, bu nedenle “özgür” bir dış politika uygulamaktan hâlâ çok uzak.
Pakistan, Türkiye ile olan bağlarını “kardeş” olarak çerçevelemek istese de, bu pan-Türk Avrasya ekseni, özellikle Pakistan'ın Çin ve Körfez ülkeleriyle olan ilişkilerinde jeopolitik çatışmalar ve kendi başına zorluklar yaratabilir.
National Interest'de yayımlanan analiz gdh.digital tarafından çevrilmiştir.