Arab Center DC: Erdoğan'ın kritik dış politika hamleleri ve Batı'nın yaklaşımı

Erdoğan dengeleyici rolünü devam ettirdiği sürece, hem Batı hem de Rusya nezdinde elinin güçlü olacağının farkında. Erdoğan dengeleme yaklaşımı ile; Türkiye'nin stratejik değerini arttırırken, bölgesel konumunu da güçlendirdi.

1. resim

ABD merkezli Arab Center DC'de, Türkiye'nin son dönemde attığı dış politika adımlarının ve Batı ile ilişkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Türkiye'nin Rusya-Ukrayna savaşındaki kritik rolünden bahsedilen analizde, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çizdiği denge politikası ile ülkesinin konumunu güçlendirdiği tespiti yapıldı.

Analizde ayrıca; “Erdoğan dengeleyici rolünü devam ettirdiği sürece hem Batı hem de Rusya nezdinde elinin güçlü olacağının farkında” tespiti yapılarak, Batı'nın bu minvalde Türkiye ile ilişkilerinin rotasını değiştirdiği belirtildi.

İşte Arab Center DC'de yayınlanan analiz:

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ülkesinin dış ilişkilerinde rota değiştirmiş gibi görünüyor.

Litvanya'nın Vilnius kentinde düzenlenen son NATO zirvesinde, İsveç'in ittifaka üyelik önerisi üzerindeki vetosunu nihayet kaldırdı. Ancak anlaşma TBMM'nin onayını gerektirdiği için hala tamamlanmadı.

Görünen o ki Erdoğan, parlamentonun onayını ABD Kongresi'nin ülkesinin F-16 savaş uçağı alımını onaylaması koşuluna bağlamış durumda ki pek çok kişi bunun artık tamamlanmış bir anlaşma olabileceğini düşünüyor.

Dahası, İsveç'in üyeliğine ilişkin görüşmeler sırasında Erdoğan, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) katılma arzusunu yineledi ve uzun süredir ölü olan AB üyelik sürecinin yeniden canlanmasını umduğunu belirtti. Vilnius zirvesinden önce Erdoğan, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski'yi Ankara'da ağırlayarak dış politika açılımını daha da sergiledi ve Rusya ile devam eden savaşında Ukrayna'ya destek sinyali verdi.

İç politikada ise Erdoğan, Batı ile daha iyi ilişkilere işaret eden yeni bir kabine oluşturdu. Cumhurbaşkanı ayrıca Mehmet Şimşek gibi saygın isimleri ekonomi bakanlığına, Hafize Gaye Erkan'ı da Merkez Bankası başkanlığına atayarak Batı piyasalarına güven aşılamayı hedefliyor. Bu atamalar Batı ile ekonomik bağları güçlendirme çabasının olumlu sinyalleri olarak görülüyor.

Türkiye'nin Batı jeopolitik sistemine sıkı sıkıya bağlı olduğu Soğuk Savaş dönemine geri dönmek de mümkün değil. Türkiye artık Rusya'yı çoğu Batılı ülkenin gördüğü anlamda bir tehdit ya da düşman olarak görmüyor.

Türkiye'nin Batı'dan uzaklaşması

Türkiye'nin Batı'dan uzaklaşması hem siyasi değerler hem de jeopolitik düzeyde gerçekleşmiştir.

Türk dış politikası Batı başkentlerini hayal kırıklığına uğratacak şekilde, giderek daha fazla askerileşti. Türkiye sadece Suriye, Irak ve Libya'da askeri gücünü kullanmakla kalmadı, aynı zamanda donanmasını Doğu Akdeniz'e konuşlandırarak, Yunanista ve Kıbrıs gibi iki AB ülkesine karşı agresif bir tehdit politikası izledi.

Türkiy'nin bu politikası, Batılı politika yapıcıları rahatsız eden Mavi Vatan adını verdiği deniz doktrini tarafından desteklendi. Türkiye'nin Rusya'dan S-400 füzeleri satın alması böyle bir bağlamda gerçekleşti ve bu, Türk-Amerikan gerilimlerinin doruk noktasını temsil ediyor.

Ancak yeni dönemiyle birlikte Erdoğan, dış politikasında büyük bir değişime gitti ve bu değişim ilk olarak Orta Doğu'da başladı. Türkiye; İsrail, Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile arasını düzeltmeye başladı.

Bu durum; Batı'nın jeopolitik çıkarlarına uyum sağlarken, Türkiye'nin İran ile ilişkileri ise daha çatışmacı bir aşamaya girmeye başladı. Bu bölgesel yeniden yapılanmanın temel motivasyonlarından biri ekonomikti ve Türkiye şu anda Körfez ülkelerinden önemli miktarda yabancı yatırım almaya devam ediyor. Bir diğer motivasyon ise jeo-stratejikti. Türkiye, İsrail ve daha az ölçüde de olsa Batı yanlısı olduğu varsayılan Arap rejimleriyle normalleşmenin ABD ile gerilimi azaltacağını umuyordu.

Erdoğan yönetimi bir yandan Ortadoğulu rakipleriyle uzlaşırken bir yandan da Washington ile ilişkileri düzeltmek ve Biden yönetiminin gözünde kendi önemini artırmak için fırsat kolluyordu. İlk fırsatlardan biri 2021 yazında ABD'nin Afganistan'dan çekilmesinin ardından Türkiye'nin hemen devreye girerek Kabil Uluslararası Havalimanı'nın korumasını üstlenmeyi teklif etmesiyle ortaya çıktı.

Erdoğan için yeni fırsatlar

Ukrayna'daki savaşın Türkiye'nin dış politikası ve Türkiye-Batı ilişkileri üzerinde büyük etkileri olmuştur.

Bir yandan Türkiye'nin stratejik değerini arttırdı ve Batı ile yeniden yakınlaşmasını kolaylaştırdı. Öte yandan, Batılı ülkelerin Türkiye'den Rusya ile bağlarını koparmasını talep etmesi ve Türkiye'nin bu talebi reddetmesi nedeniyle ek zorluklar yarattı. Erdoğan nihayetinde Türkiye'nin görece tarafsız kalmasının belki de herkes için daha iyi olacağı fikrini yaymayı başardı.

Erdoğan'ın Putin ile olan kişisel bağları ve karmaşık ve birbirine son derece bağımlı Türk-Rus ilişkileri Türkiye'yi NATO ülkeleri arasında özel bir konuma yerleştirdi.Bu nedenle Türkiye, Rusya karşıtı olmadan Ukrayna yanlısı bir çizgi izlemeye çalıştı.

Erdoğan şimdiye kadar bu paradoksal görünen pozisyonunu korumayı başardı. Türkiye Ukrayna'ya tam askeri destek verdi ve özellikle savaşın ilk günlerinde Türk insansız hava araçları Ukrayna'nın savunması için hayati önem taşıdı. Şüphesiz bu destek pek çok Avrupa ülkesinden daha iyiydi. Ancak siyasi olarak Rusya'nın 2014'ten bu yana Ukrayna topraklarını işgal etmesini kınamakla birlikte, Rusya'ya yaptırım uygulanmasına katılmadı ve iki ülke iyi diplomatik ilişkilerini sürdürdü.

Erdoğan'ın dengeleyici rolünden keyif aldığı açık. Ukrayna savaşı sırasında izlediği politikalar Türk halkının saygısını kazandı ve dünyaca tanınan bir devlet adamı olarak imajına katkıda bulunduğu için yeniden seçilmesine en azından dolaylı olarak yardımcı oldu.

Erdoğan bu eşsiz konumunu Ukrayna ile Rusya ve Rusya ile Batı arasındaki arabuluculuk rolünü vurgulayarak gerekçelendirdi. Bu bağlamda, tahıl anlaşmasının güvence altına alınması, Erdoğan'ın dengeleyici rolünü meşrulaştırmasına yardımcı olan özellikle önemli bir başarıydı.

Erdoğan gelinen noktada da başlangıçtaki pozisyonuna sadık kalmak ve arabulucu rolünü oynamaya devam etmek istiyor ve Putin'in şu anda bir anlaşmazlığı göze alamayacağı gerçeğine güveniyor.

Erdoğan, Putin'i Ağustos ayında Türkiye'de bire bir görüşme için ağırlamayı beklediğini belirtmiş olsa da Rus tarafı şu ana kadar bu ziyaretin tarihini doğrulamadı. Diğer yandan; Türkiye'nin İsveç'in NATO üyeliğini onaylaması ve Ukrayna'nın NATO üyeliğini desteklemesi gibi son hamlelerine Rusya'nın tepkisi de oldukça sessiz kaldı. Dolayısıyla Türkiye'nin Batı'ya yönelmesi Rusya ile ilişkilerini soğutacağı anlamına gelmiyor.

Erdoğan dengeleyici rolünü ne kadar uzun süre devam ettirirse, hem Batı hem de Rusya nezdinde elinin o kadar güçlü olacağının farkında.

Erdoğan'ın hamlelerine Batı'nın yaklaşımı

Pozisyonunu değiştiren sadece Erdoğan değil. Batı da ona karşı yaklaşımını değiştirdi.

Biden ve diğer Batılı liderler, cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybetmesi beklentisiyle Erdoğan'la aralarına mesafe koyuyorlardı. Ancak seçimler bittiğinde ve Erdoğan Türkiye'yi beş yıl daha yönetmeye hazırlandığında, Batılı liderler onu tebrik etmek için acele etti.

Genel olarak Erdoğan'ın dış politikasında yeni bir yönelim arayışında olduğu açık. Şu anda ülke içinde gücünün zirvesinde ve iç siyasi kazanımlar için Batı'yı bir kum torbası olarak kullanmaya ihtiyacı yok.

Sonuç olarak, Türk dış politikası yeni bir yön almaya hazırlanıyor. Ancak Türkiye ile Batılı ortakları arasındaki ilişkiler işlemsel olmaya devam edecek gibi görünüyor.

Tartışma