Arab Institute for Security Studies: BM Güvenlik Konseyi işlevini tamamen yitirdi mi?
Başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler güvenilirliklerini ve ahlaki liderliklerini büyük ölçüde yitirdi. Dünyanın iyiliği için, BMGK'nın yapısında, ayrıcalıklarında ve rolünde reform yapmanın zamanı geldi.
BAE merkezli düşünce kuruluşu Arab Institute for Security Studies'de, Rusya-Ukrayna savaşı ile başlayan ve hemen ardından İsrail-Filistin savaşı ile devam BM Güvenlik Konseyi'ndeki gelişmelerin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Son 2 yıl içerisinde yaşanan Ukrayna-Rusya ve İsrail-Filistin gibi iki büyük savaşın, uluslararası sistemin zaafiyetlerini tamamen ortaya serdiği belirtilen analizde, BM Güvenlik Konseyi'nin uluslararası barış ve güvenliği korumak olan birincil sorumluluğunu artık yerine getiremez hale geldiği belirtildi.
Analizde ayrıca; yaşanan bu iki sürecin dünyada bu anlamda bir değişimi açıkca ortaya çıkardığı ve konseyin yapısında, ayrıcalıklarında ve rolünde reform yapmanın zamanının geldiğine dikkat çekildi.
İşte Arab Institute for Security Studies'de yayınlanan analiz:
Genel Sekreter Antonio Guterres, geçtiğimiz Eylül ayında BM Genel Kurulu sırasında verdiği bir televizyon mülakatında, özellikle Güvenlik Konseyi'nde gücün kendisinde değil üye devletlerde olduğunu belirtti.
O sırada Ukrayna'daki savaş ilgi odağıydı ve bunu durdurmak için müdahale edememesini yorumladı. Guterres, BM Güvenlik Konseyi'ndeki durumu "siyasi karar felci" olarak tanımladı.
Bu durum şüphesiz, BM Güvenlik Konseyi'nin sivilleri korumak ve savaşları ve zulümleri önlemek için harekete geçmekte ilk başarısızlığı değildi, ancak birkaç hafta sonra Gazze'de patlak veren savaş bu felci daha şiddetli ve apaçık hale getirdi.
Bu durum Güvenlik Konseyi'nin uluslararası barış ve güvenliği korumak olan birincil sorumluluğunu yerine getirmediğini açıkça ortaya koymuştur.
Başta daimi beşli olmak üzere üye devletler bireysel olarak bu güce sahiptir ancak masumların öldürülmesine, kargaşaya ve acı çekmesine aldırmaksızın yalnızca kendi çıkarları söz konusu olduğunda müdahalede bulunurlar.
Bu da Güvenlik Konseyi'nin amacının ne olduğu sorusunu gündeme getirmektedir.
Röportajı sırasında Guterres, BM'nin insani yardım sektörünün çalışmalarından gurur duyuyordu. Ancak Gazze'de, İsrail'in 16 yıldır abluka altında tuttuğu bölgeye insani yardımın girmesine izin vermemesi nedeniyle bu sektör bile yetersiz ve etkisiz kaldı. BM personeli ve tesisleri bile hedef alındı ve sadece birkaç ay içinde, gazeteciler de dahil olmak üzere, diğer tüm çatışmalarda olduğundan daha fazla BM personeli hayatını kaybetti.
Bu arada Gazze'deki Filistinliler öldürülüyor, zorla tahliye ediliyor, yerlerinden ediliyor ve evsizlik, açlık, susuzluk, hastalık ve şimdi de tüm yerleşim bölgesi enkaz haline getirilip yaşanmaz hale getirildiği için soğuk havaya maruz bırakılıyor. Tüm bunlar, Güvenlik Konseyi de dahil olmak üzere dünyanın gözü önünde gerçekleşiyor.
Bu yaşananlar, uluslararası sisteme biraz umudu ya da inancı olan pek çok kişi için hayal kırıklığı oldu.
Zaten zayıf, haklarından mahrum ve güçsüz olanlar şimdi kendilerini çaresiz ve terk edilmiş hissediyor. Ancak Gazze'ye yönelik bu intikamcı, vahşi ve insanlık dışı saldırıyı durdurmanın ve failleri adalete teslim etmenin hala yolları var.
Güney Afrika Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'na başvurarak İsrail'i 1948 Soykırım Sözleşmesini ihlal etmekle suçladı. Mahkeme BM'nin başlıca yargı organıdır.
Görevi, devletler tarafından kendisine sunulan hukuki ihtilafları uluslararası hukuka uygun olarak çözmek ve BM kurum ve kuruluşları tarafından kendisine havale edilen hukuki meseleler hakkında istişari görüş bildirmektir. İki gün süren duruşmaların ardından dünya şimdi mahkemenin gerçekte ne kadar yetkiye sahip olduğunu görmeyi bekliyor.
Güney Afrika talebinde, "Filistin halkının Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki haklarına daha fazla, ciddi ve telafisi mümkün olmayan zarar gelmesini önlemek" ve "İsrail'in Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki soykırım yapmama, soykırımı önleme ve cezalandırma yükümlülüklerine uymasını sağlamak" için geçici tedbirler alınmasını istedi.
Peki siyaset ve güç davanın ilerleyişini etkileyecek mi?
Beklentiler nelerdir? Kim hangi tarafın yanında duracak? Ve mahkeme tarafından verilen herhangi bir kararı kim uygulayacak?
Gazze savaşı pek çok şeyi ortaya çıkardı. Batı'nın çifte standardını, ikiyüzlülüğünü, egemenliğini ve hegemonyasını gözler önüne serdi. İnsan hakları ve uluslararası hukuk sadece belirli halklar için geçerli gibi görünüyor. İfade ve basın özgürlüğü, ancak sınırlarını tanımlayan ve belirleyenlere uydukları ve onlarla aynı hizada oldukları sürece çok önemlidir.
Başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler güvenilirliklerini ve ahlaki liderliklerini büyük ölçüde yitirmişlerdir.
Belki de bu savaşın en önemli ifşaatlarından biri, İsrail lobisinin ABD siyaseti ve toplumu üzerinde ne kadar büyük bir güce ve etkiye sahip olduğudur.
Uzun ve başarılı bir siyasi kariyere sahip olmak istiyorsanız, Hollywood'da çalışmaya devam etmek istiyorsanız, medyadaki işinizi ve akademik konumunuzu korumak istiyorsanız, bu düzene uymanız gerekiyor. Aksi takdirde ise antisemitizm yaftasıyla itibarsızlaştırılır ve yok edilirsiniz ya da kendinizi başka ciddi suçlamaların içinde bulursunuz.
BM Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesinden birinin koruma yörüngesinde yer alacak kadar şanslı olan her ülke, zulme karşı dokunulmazlık ve cezasızlıkla hareket etme özgürlüğüne sahiptir. Aksi takdirde, uluslararası yasaları ve yükümlülükleri ihlal etmekten sorumlu tutulmayı bekleyebilir.
Belki de bu nedenle devlet dışı silahlı aktörler, diplomatik ve barışçıl yolların tıkanmasıyla birlikte hareket etmek için daha fazla alan buluyor. Sorumluluğu üstleniyor, statükoyu bozuyor ve meydan okuyorlar.
Bu dünyadaki barış ve güvenlik için iyi bir işaret değil.
Guterres mülakatında BM Güvenlik Konseyi üyeleri arasındaki yüksek düzeydeki bölünmüşlük ve öngörülemezlikten duyduğu hayal kırıklığını dile getirerek bunun BM'nin barışı sağlama ve barışı koruma çabalarına olan güveni sarstığını ifade etti.
Güvenlik Konseyi'ndeki çağdışı ve işlevsiz durum, insanlar krizlere ve felaketlere karşı daha savunmasız hale geldikçe tüm dünyayı artan şiddet ve insani acı riski altına sokmaktadır.
Konseyin yapısında, ayrıcalıklarında ve rolünde reform yapmanın zamanı kesinlikle gelmiştir.
Her şeyi olduğu gibi bırakmak barış ve güvenlik için elverişli olmayacaktır. Zira iktidardakilerin hakimiyet ve hegemonyasını bozma ve bunlara meydan okuma imkanına sahip daha fazla aktör ortaya çıkmakta ve daha fazla kriz, savaş ve acıya yol açabilecek yeni imkanlar, ortamlar ve angajmanlar yaratmaktadır.