Arab News: Türkiye'nin İsrail-Hamas çatışmasındaki tutumu ve bölgesel dengeler
Erdoğan İsrail'le yakınlaşırken, Filistin davasını destekleyen bir dünya lideri olma imajını da koruyor. Türkiye sadece İsrail ile değil, aynı zamanda iki ana Filistinli grup arasında da denge kurma potansiyeline sahip.
Suudi Arabistan merkezli Arab News'de, Türkiye'nin Filistin-İsrail arasında yaşanan çatışmalar için üstlenebileceği rolün değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Türkiye'nin sadece İsrail ve Filistin arasında hassas bir denge kurmakla kalmadığı, aynı zamanda iki ana Filistinli grup arasında da denge kurduğu belirtilen analizde, Türkiye'nin bundan sonraki çabalarının da kritik olacağı belirtildi.
Analizde ayrıca, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın süregelen bu gerilimde arabuluculuk rolü oynamak için iyi bir konumda ve tecrübeye sahip olduğu belirtildi.
İşte Arab News'de yayınlanan analiz:
İsrail ve Hamas arasındaki çatışma ikinci haftasına girerken, bölgesel aktörler gerilimin düşürülmesine yardımcı olmak için arabuluculuk rolü için yarışıyor. Bu aktörlerden biri de çatışan her iki tarafla da ilişkileri olan Türkiye.
Çarşamba günü çıkan haberlerde Ankara'nın Hamas tarafından kaçırılan ve aralarında üst düzey subay ve sivillerin de bulunduğu rehinelerin serbest bırakılması için arabuluculuk yaptığı öne sürüldü.
İsrail'le son dönemde gelişen ilişkileri ve El Fetih ve Hamas gibi Filistinli gruplarla olan yakın bağları göz önüne alındığında, Türk liderliği süregelen bu gerilimde arabuluculuk rolü oynamak için iyi bir konumda olduğuna inanıyor.
2000'li yılların başında Türkiye, Filistin ve İsrail arasında güven arttırıcı bir mekanizma olarak Ankara Forumu'nu başlattı. O dönemde hem Filistinli hem de İsrailli liderler bu forumu bölgede barışın sağlanması için "önemli bir fırsat" olarak nitelendirmişlerdi.
Ancak, uzun süredir devam eden bu çatışmayı sona erdirmeye yönelik önceki tüm girişimler gibi Ankara Forumu da barış getirmedi.
İsrail-Filistin çatışması son on yılların en kritik ve yıkıcı dönemini yaşarken Türkiye'nin mevcut arabuluculuk girişimi çok daha büyük zorluklarla karşı karşıya.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz ay BM Genel Kurulu çerçevesinde İsrail Başbakanı Netanyahu ile ilk kez yüz yüze görüştü. Bu görüşmeden birkaç gün önce Erdoğan, Filistinli grupları birleştirmek amacıyla Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve Hamas lideri İsmail Haniye'yi ağırladı.
Türkiye sadece İsrail ve Filistin arasında hassas bir denge kurmakla kalmıyor, aynı zamanda iki ana Filistinli grup arasında da bir denge kuruyor. Ankara ayrıca Hamas üzerindeki etkisini artırarak Hamas'ın İran ve Hizbullah'la ilişkisini azaltmayı hedefliyor.
Türkiye iki devletli bir çözümü savunmaya devam ederken İsrail ile ilişkilerini ekonomik, enerji ve siyasi konular da dahil olmak üzere çeşitli cephelerde ilerletiyor.
Erdoğan hem Abbas hem de İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ile görüşerek talepleri halinde arabuluculuk yapmayı teklif etti ancak İsrail bu tür görüşmeler için henüz erken olduğunu düşünüyor. Türkiye ayrıca Katar, Suudi Arabistan, İran ve Mısır gibi diğer bölgesel aktörlerle de çatışmayı sona erdirmenin yollarını konuştu.
Ankara'nın bu rolü üstlenmesinin birkaç nedeni var.
İlk olarak, çatışmanın tırmanmasını ve belki de kendi çıkarlarına zarar verecek bölgesel bir savaşa dönüşmesini gerçekten önlemek istiyor.
İkinci olarak, Ankara çatışmanın özellikle Suriye üzerindeki potansiyel yayılma etkilerinden endişe duyuyor.
Üçüncü olarak, İran'ın rolü ve Netanyahu'nun iç çıkarları da dahil olmak üzere çeşitli aktörlerin ve motivasyonların dahil olduğu çatışmanın karmaşıklığının farkındadır, bu da ihtiyatlı bir yaklaşımın gerekli olduğu anlamına gelmektedir.
Son olarak, Türkiye bu rolü üstlenerek bölgesel sahnede prestij kazanmaya çalışıyor.
Türkiye 1948'de İsrail devletini tanıyan ilk ülkelerden biri olmasına rağmen Filistin davasının hakları konusunda her zaman hassas olmuştur.
Filistin halkının haklarını en iyi nasıl savunacakları konusunda farklı motivasyon ve fikirlere sahip olsalar da, Türkiye'deki tüm siyasi partiler aynı bayrak altında birleşerek dünyayı Filistinlilerin hakları için tavır almaya çağırmaktadır.
Filistin davası, Türkiye'deki tüm siyasi partilerin üzerinde uzlaşabileceği ve ortak bir söylem benimseyebileceği bir konudur.
Erdoğan uzun zamandır Filistin davasının kişisel olarak savunucusu olmuş, bunu sık sık dünyanın dikkatine sunmuş ve Netanyahu ile çatışmıştır.
Ancak son olayda Türkiye'nin daha önceki gerginliklere kıyasla daha ölçülü bir söylem benimsediği ve gerilimi düşürmeye odaklandığı dikkat çekti. Ankara her iki tarafı da itidalli ve makul davranmaya çağırarak adil bir barışın herkesin yararına olacağını vurguladı.
Ancak birkaç gün sonra Erdoğan tonunu biraz sertleştirerek Gazze'deki son eylemleri "savaş değil, katliam" olarak nitelendirdi.
Bu açıklama Türkiye'nin son dönemde İsrail'le yakınlaşmasını test edebilirken, Cumhurbaşkanı'nın Filistin davasını destekleyen bir dünya lideri olarak imajını da koruyor.
Nasıl ki Hamas'ın İsrail'e saldırısı tüm dünyayı şaşırttıysa, Türkiye de benzer şekilde hazırlıksız yakalandı.
Ankara olayların nasıl gelişeceğinden emin değil ve bu da temkinli yaklaşımına yansıyor. Türkiye'nin karşı karşıya olduğu iç siyasi ve ekonomik zorluklar, çatışmanın bölgesel olarak yayılma riski ve Filistin davasını destekleyen toplum kesimlerinin baskısı, Türkiye'yi proaktif bir şekilde hareket etmenin bir yolunu bulmaya itiyor.
Ancak çatışma tırmandıkça herhangi bir aktörün arabuluculuk rolü üstlenmesi zorlaşabilir.