gdh'de ara...

Atlantic Council: Türkiye, sadece kendi çıkarları üzerine kurguladığı bir politika yürütüyor

Türkiye'nin politikaları, sadece kendi savunma ve güvenlik hesapları üzerine şekillenmeye devam ediyor. İsveç, Türkiye'nin güvenlik kaygılarını tanıyarak uzlaşmanın temelini oluşturmalıdır.

1. resim

Türkiye'nin son haftalardaki eylemleri, "Ankara'nın genişlemeyi geciktirerek NATO'yu bozmaya çalıştığı" yönündeki yaygın algıya darbe indirdi.

30 Mart'ta Türkiye Parlamentosu, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö'nün Ankara'ya yaptığı ziyarette desteğini belirtmesinin ardından, Finlandiya'nın NATO'ya katılımını onaylama lehinde oy kullandı.

Bu atılım, Türkiye, Finlandiya ve İsveç'in geçtiğimiz Haziran ayında İskandinav ülkelerinin katılımına ilişkin bir anlaşmanın ana hatlarını çizen üçlü bir mutabakat zaptı imzalamasından bu yana dokuz aylık bir sürecin sonucu olarak ortaya çıktı. Bu katılım ayrıca, NATO tarihindeki en hızlı katılım süreci olmaya aday.

Türkiye, Kore Savaşı'ndan Balkanlar ve Afganistan'a kadar tüm önemli NATO misyonlarına katkıda bulunmuştur. Türkiye, İttifak'ın Güneydoğu kanadında bir siper görevi gören net bir güvenlik sağlayıcısı olmuştur. Ve son yirmi yılda, Irak'tan Suriye'ye kadar sınırlarında, diğer tüm NATO ülkelerinden daha fazla çatışma ve jeopolitik istikrarsızlıkla uğraşmak zorunda kaldı.

Ayrıca Türkiye, Baltıklar ve eski Varşova Paktı ülkeleri de dahil olmak üzere sürekli olarak NATO'nun genişlemesinin en büyük destekçilerinden biri olmuştur. Hatta diğer müttefiklerin Rusya'yı kışkırtmaktan çekindiği bir dönemde Türkiye, Ukrayna ve Gürcistan'ın İttifak'a dahil edilmesinden yana tavır almıştır.

Bazılarının iddia ettiği gibi Türkiye, Rusya için bir truva atı değil. Kuşkusuz, Türkiye'nin Rusya ile ilişkileri karmaşık. Özellikle Rus S-400 hava savunma sistemini satın alması NATO'da alarm zillerini çalmış ve Türkiye'nin ABD'nin F-35 savaş uçağı programındaki konumuna mal olmuştur. Ayrıca Ukrayna'daki savaş boyunca Rusya ile ilişkilerini sürdürmesi ve Batı yaptırımlarına katılmayı reddetmesi, bazı Batı başkentlerini kızdırmıştır.

Ancak Türkiye, Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırganlığını kınadı, Ukrayna'ya askeri destek sağladı ve Rusya'nın Kırım'ı ve doğu Ukrayna'yı ilhakını tanımayı reddetti. Ayrıca Türkiye, Güney Kafkasya, Suriye ve Libya da dahil olmak üzere bölgedeki birçok alanda Rusya ile mücadele ediyor.

Türkiye'nin endişeleri

Türkiye ve Macaristan'ın İsveç'i ittifaka kabul etmeye karşı çıkmasıyla birlikye, İskandinav ülkelerinin NATO'ya katılımının gecikmesi Rusya'nın çıkarına oldu.

Ancak Türkiye'nin politikaları ve duruşu, sadece kendi savunma ve güvenlik hesaplarıyla şekillendi ve şekillenmeye devam ediyor. Bu nedenle, Türkiye'nin gözünde Finlandiya anlaşmanın şartlarını yerine getirdiği için katılımı Türkiye tarafından onaylandı.

Üçlü memorandum diğer maddelerin yanı sıra, terörle mücadele ve ulusal güvenliğe yönelik tehditlere karşı Türkiye ile işbirliği yapmak için düzenleyici değişiklikler yapmak ve Türkiye'ye silah ihracatını sağlamak için Finlandiya ve İsveç'in önemli taahhütlerini içeriyordu.

Muhtırada, Türkiye'nin terör örgütü olarak tanımladığı bir dizi gruba “Finlandiya ve İsveç'in destek vermeyeceği” ve “faaliyetlerini önlemeyi taahhüt edeceği” belirtiliyordu. Mutabakat zaptı, özellikle PKK ve kolları, PYD ve uzantısı YPG ile birlikte Fethullah Gülen'e bağlı grup olan FETÖ'yü kapsıyordu.

Üstelik muhtırada, üç ülkenin de “Türkiye'ye yönelik saldırılar düzenleyen tüm terör örgütlerini açık bir şekilde kınadığı” ve Türkiye tarafından terör örgütü ve uzantıları olarak tanımlanan grup ve şahısların “her türlü finansman ve adam toplama faaliyetlerini soruşturup yasaklayacağı” belirtiliyordu. Ek olarak mutabakat zaptı, Finlandiya ve İsveç'in "Türkiye'nin terör zanlılarının sınır dışı veya iade taleplerini ele alacağını" taahhüt ediyordu.

Aslında Türkiye; sadece Finlandiya ve İsveç'i değil, mevcut birçok NATO müttefikini, ABD ve Avrupa Birliği'nin üyelerini, bu ülkeler tarafından da terör örgütü olarak tanımlanan PKK hakkındaki yaklaşımı konusunda eleştiriyor.

Türkiye, kırk yıldır PKK ile savaşıyor ve sınırında PKK bağlantılı unsurlardan arınmış bir güvenli bölge oluşturmak amacıyla Suriye'deki PYD ve YPG unsurlarına karşı üç askeri operasyon gerçekleştirdi.

Türkiye'nin protestolarına rağmen PYD/YPG, koalisyon tarafından oluşturulan Suriye Demokratik Güçleri (SDG), ABD liderliğindeki koalisyonun kilit ortağı oldu. Türkiye'nin taleplerine rağmen Suriye'deki PYD/YPG, AB veya ABD tarafından terör örgütü olarak kabul edilmiyor. Ancak ABD'li yetkililer SDG'nin YPG tarafından yönetildiğini ve YPG'nin PKK'nın bir kolu olduğunu kabul ediyor.

Türkiye'yi endişelendiren bir diğer grup ise Türkiye'nin terör örgütü olarak nitelendirdiği ve 2016 yılında başarısız bir darbe girişimi planlamakla suçladığı FETÖ'dür. Darbe girişiminin ardından örgütün birçok üyesi İsveç'e kaçarak sığınma hakkı elde etti.

Katılım müzakerelerinin başlangıcından bu yana Türkiye, İsveç'teki PKK yanlısı faaliyetlere ilişkin kaygılarının Finlandiya'daki kaygılarından çok daha ağır bastığının sinyallerini verdi. İsveç, büyük ve siyasi olarak aktif bir göçmen Kürt topluluğuna ev sahipliği yapıyor ve bu topluluğun bazı kesimlerinde PKK üyeliği, bağış toplama ve propaganda faaliyetleri yürütülüyor.

İsveç'in adımları

Üçlü memorandumun imzalanmasından bu yana İsveç önemli adımlar attı. Türkiye'ye silah ihracatına yeniden başladı, yeni bir terörle mücadele yasası çıkardı ve daha sıkı terör yasalarına imkan vermek için anayasasını değiştirdi.

Başka bir kapsamlı terörle mücadele yasa tasarısı da şu anda İsveç Parlamentosunda görüşülüyor ve 3 Mayıs'ta oylanması planlanıyor. Yeni yasa ile yasal sorumluluk yalnızca şiddet içeren terör eylemlerini kapsamayacak ve çerçeve genişletilecek.

Barınma, lojistik ve hatta yiyecek sağlamak gibi bir terör örgütüne destek verilmesi ile ilgili geniş bir yelpazeyi kapsayacak. Bilhassa, bir terör örgütüne katılma niyetiyle alenen yurt dışına çıkma talebinde bulunmayı veya adam toplamayı suç sayacak ve böylece sempatizanların PKK'ya veya onun bölgesel bağlantılarına fiziksel olarak katılmasını önlemeye yardımcı olacaktır.

Ancak Türkiye'nin istediği ile İsveç'in şu anda geldiği nokta arasında büyük bir uçurumun olduğu da açık. İsveç muhtıra kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirdiğini iddia ederken, Türk yetkililer muhtıranın yasal işlem şeklinde uygulandığını görmekte ısrar ediyor.

İsveç ve Finlandiya, PYD/YPG ve FETÖ'yü açıkça terör örgütü olarak kabul etme taahhüdünde bulunmazken, her iki ülkedeki mahkemeler de bu gruplardaki 'terör zanlılarını' ve bunların askere alma, propaganda ve terör faaliyetlerine ilişkin davalara bakmak zorunda kalacak.

Vurgulanması gereken bir diğer önemli nokta, İsveç'teki anayasal ifade özgürlüğü hakkıyla ilgilidir. İsveç'te PKK bayrakları ve PKK lideri Abdullah Öcalan'ın posterlerinin asıldığı PKK yanlısı halk gösterileri yoğun bir şekilde gerçekleşmektedir. Buna ek olarak, bu Ocak ayında İsveç'teki Türk Büyükelçiliği önünde Kuran yakma olayları meydana geldi.

Bu eylemlere, İsveç'in anayasal ifade özgürlüğü hakkı nedeniyle izin verilmektedir.

Aynı şekilde Türkiye tarafından tespit edilen kişiler için de sınır dışı etme veya iade süreci kolay olmayabilir. Son NATO zirvesinin ardından Erdoğan, İsveç'in yetmiş üç "teröristi" iade etme sözü verdiğini ve "şimdiye kadar sadece üç veya dört tanesini iade ettiğini" söyledi.

İsveç hukukuna göre, “İadesi talep edilen kişi eğer iadeye karşı çıkarsa, iadenin yasanın öngördüğü koşullarda hukuken kabul edilip edilemeyeceğini incelemek görev Yargıtay'a düşer. Yargıtay iadeyi reddederse, hükümetin bu kararı bozma yetkisi yoktur."

Tüm bunlar, Türkiye'nin taleplerinin birçoğunda olumlu veya olumsuz sonuçlar alınması için zamana ihtiyaç olacağını ortaya koyuyor.

Bir uzlaşmanın ana hatları

İsveç'in NATO'ya katılması NATO'yu güçlendirecektir. Ancak Türkiye'nin güvenlik kaygılarını ele almak da çok önemlidir. Biri diğerinin pahasına adım atmamalı ve İsveç, Türkiye'nin güvenlik kaygılarını tanıyarak uzlaşmanın temelini oluşturmalıdır.

Stockholm'deki Kur'an-ı Kerim yakma olayının ardından iki aylık bir aradan sonra İsveç ile diyaloğun yakın zamanda yeniden başlaması olumlu bir adımdır.

Şu adımlar ülkeler arasındaki anlayış farkını kapatmaya yardımcı olabilir.

Türkiye ve İsveç'in devam etmek için gerçekçi ve yasal olarak uygulanabilir iade/sınır dışı etme davalarının bir listesi hakkında anlaşmaya varması gerekiyor. Türkiye, bu davaların nihai olarak çözülmesini beklemek yerine, İsveç'in NATO üyeliğini ilerletmek için iade için adli sürecin başlatılmasıyla yetinmelidir.

Türkiye ve İsveç, İsveç'in Mutabakat Zaptı'nı uygulamasına ilişkin ilerleme veya ilerleme eksikliğinin her adımını kamuoyuyla paylaşmalıdır.

Yeni terörle mücadele yasası yürürlüğe girene kadar İsveç, muhtırada adı geçen grupların üyesi olduğundan şüphelenilen kişilerin girişlerinin reddedilmesini sağlamak için gelen sığınma başvurularını kapsamlı bir şekilde soruşturmalıdır.

Türkiye'nin NATO'ya katılım bağlamında ulusal güvenlik çıkarlarını geliştirme hakkı olmakla birlikte, bu süreci geciktirmemek Türkiye'nin çıkarınadır. Zira; Finlandiya'nın artık resmi olarak NATO üyesi olmasıyla, iki ülkenin savunma planlarının ne kadar entegre ve birbirine bağlı olduğu düşünüldüğünde, İsveç'in durumu daha da acil hale gelmiştir.

Tartışma