gdh'de ara...

National Interest: ABD, Suriye'de "özerk devlet" planından vazgeçmeli ve Türkiye'nin yükselen nüfuzundan yararlanmalı

ABD'nin Suriye'deki özerklik projesi; sosyal, siyasi ve ekonomik açıdan sürdürülemez bir projedir. ABD Türkiye'yi, PKK/YPG'ye karşı koşulsuz destekleyerek, Türkiye'nin artan askeri ve siyasi nüfuzundan yararlanmalı. 

1. resim

İran'ın Suriye'nin kuzeyindeki Amerikan askeri üssüne düzenlediği ve altı Amerikalı askerin yaralanmasına neden olan son saldırı, Suriye'deki yaklaşık 900 kişilik Amerikan askeri varlığının amacını bir kez daha sorgulattı.

Pentagon şefi General Mark Milley'e göre, ABD'nin Suriye'deki varlığı ile ilgili resmi gerekçesi; "IŞİD'e karşı micadele etmek". Washington'daki politika yapıcılar da, ABD'nin "İran'ın nüfuzunu kontrol altına almak, geri püskürtmek ve İsrail'i korumak" için Suriye'de kalması gerektiğini düşünüyorlar.

Bu iki hedef meşru gibi görünse de, ABD'nin uygulama biçimleri doğası gereği sorunlu ve yalnızca Washington için değil bölge için de daha fazla sorun doğuracak.

IŞİD ile mücadele

IŞİD, bölge devletleri ve aktörleri için Washington'a olduğundan çok daha büyük bir tehdit oluşturdu. Bu da esas olarak; ABD'nin, "IŞİD'e karşı Suriye'de olduğu" iddiasını zayıflatıyor.

IŞİD, saldırılarını öncelikle Irak ve Suriye'deki Şii Müslümanlara yönelterek, açıkça bir Şii soykırımı gerçekleştiren aşırılık yanlısı bir örgüttür. Bu durum örgütü, Suriye'deki Beşar Esad ve İran ve onun Şii vekilleri için birincil düşman haline getiriyor. Irak'taki Halk Seferberlik Güçleri (PMF) ve Lübnan ve Suriye'deki Hizbullahgibi İran yanlısı milisler, IŞİD'in püskürtülmesinde büyük rol oynadı. İronik olarak, Washington dolaylı olarak bu duruma izin verdi.

Diğer yandan IŞİD, Türkiye'yi “Türkiye Vilayeti” (sözde halifeliğinin bir parçası) ilan etti ve IŞİD'e karşı mücadelede “Haçlılar” (NATO) ile işbirliği yaptığı için Türkiye cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için ölüm emri çıkardı. Terör örgütünün Türkiye'de onlarca Türk'ün hayatına mal olan çok sayıda intihar saldırısı gerçekleştirdiği de biliniyor.

Bütün bunlar dikkate alındığında, Washington'ın “IŞİD'i kontrol altına alma” bahanesiyle Suriye'de kalma ısrarı oldukça zayıf bir gerekçe olarak görülüyor.

Yani bölgedeki her aktör, IŞİD'i varoluşsal bir tehdit olarak görüyor ve ortadan kaldırılmasında çıkarı var.

Washington bu konuda, müthiş derecede ekonomik, siyasi ve askeri nüfuza sahip olan ve bölgesel bir güç olan NATO müttefiki Türkiye ile işbirliği yapmalıydı. Böyle bir ortaklık, İran gibi bölgesel hasımlarla doğrudan karşı karşıya gelme riskini ve Amerika'yı Ortadoğu'da çıkmaza sokacak başka bir "sonsuza dek savaş" başlatma olasılığını riske almadan ABD'nin bölgedeki güç projeksiyonunu sürdürebilirdi.

Bu durum aslında, 2020'de İranlı General Kasım Süleymani'nin öldürülmesiyle görüldü ve İran, 100'den fazla ABD askerinin bulunduğu Irak'taki ABD üslerine bir düzineden fazla balistik füze ateşleyerek misilleme yaptı.

Washington'ın özellikle 2014-2015 yıllarında yaptığı bir dizi hata, Amerika'nın yalnızca değerli bir müttefik olan Türkiye'yi kaybetmesine mal olmakla kalmadı, aynı zamanda Amerika'nın Suriye'deki varlığının haksız olduğu kanısına da yol açtı.

Bu dönemde Obama yönetimi; IŞİD ile mücadele ve Esad ile ilgili net bir plan benimsemede başarısız oldu.

Kafası karışan ABD kurumları farklı muhalefet gruplarını desteklemeye başladı. CIA, asıl amacı Esad'ı devirmek ve IŞİD'le savaşmak olan Özgür Suriye Ordusu'nu (ÖSO) eğitmeye ve donatmaya başladı. Pentagon ise bunun aksine, amacı IŞİD'le savaşmak, nihayetinde ise bölgede özerklik, hatta bir bağımsızlık kazanmak isteyen ve Türkiye'nin baş düşmanı olan PKK'nın Suriye kolu YPG'yi destekledi.

2015'e gelindiğinde, Washington'ın Suriye planı öyle bir alt üst oldu ki, ÖSO ve YPG birbirlerine karşı cephe alırken aynı zamanda IŞİD'le de ayrı ayrı savaşıyorlardı. Sonunda, aynı yıl Washington, ÖSO'yu YPG lehine terk etmeye ve İran'ın müttefiki olan Esad'ı devirme fikrinden vazgeçmeye karar verdi. Bu karar, Obama'nın İran'la yakınlaşmasıyla aynı zamana denk gelen bir karardı.

Pentagon'un YPG'ye verdiği sadık destek, İran'ın bölgedeki nüfuzuna karşı koyma sorununu da gündeme getirdi.

Pentagon Suriye'de büyük ölçüde, eski ABD Savunma Bakanı Ash Carter'ın ifadesiyle, Marksist bir Kürt militan grubu olan YPG'ye güveniyor. YPG ise, ABD ve Türkiye tarafından terör örgütü olarak kabul edilen PKK'nın Suriye'deki uzantısı.

Diğer yandan YPG'nin İran'ın etkisine karşı koyamamasının iki nedeni var: Birincisi, YPG ve PKK'nın ortak bölgesel hedefleri nedeniyle İran'la organik bağları var. İkincisi ise, Washington Afganistan'da yaptığı "ulus inşası" hatasını Suriye'de de yapıyor.

YPG/PKK - İran Bağları

Tarihsel olarak Türkiye'ye karşı "ters politikalar" izleyen İran, PKK'ya sadece İran'da değil aynı zamanda Irak'ta da güvenli bir ortam sağlamıştır. Tahran, Ankara'nın PKK'nın üst kademesinin ikamet ettiğine inanılan İran'ın Kandil Dağları'na sınır ötesi operasyon yapma talebini de reddetmiştir.

Aynı şekilde PKK ve Tahran, ortak hasımları olan Kürt lider Mesud Barzani ve onun Irak Kürdistanı'ndaki en güçlü hizip olan Kürdistan Demokrat Partisi'ne (KDP) karşı işbirliği yapmaktadır.

Bu nedenle, YPG'yi de kontrol eden PKK'nın üst düzey komutanları, uzun vadeli stratejik hedefleri göz önüne alındığında, Tahran'ı kışkırtmamak için son derece dikkatli olmak istiyor. Ve dolayısıyla PKK liderleri, ABD'nin Suriye şubesi YPG'yi İran'ın vekil güçlerine karşı piyade olarak kullanmasına izin vermiyor.

Nitekim; YPG'nin de dahil olduğu bir şemsiye örgüt olan Suriye Demokratik Konseyi'nin o zamanki Washington temsilcisi Bassam Ishak bölgedeki bu gruplar topyekün bir savaşın olduğunu kabul etti.

Ayrıca, Suriye'deki SDG üyeleriyle görüşen Center for a New American Security üyesi Nicholas Heras yaptığı değerlendirmede;

"ABD'nin İran'a karşı SDG güçlerini ne ölçüde kullanmak istediğine dair SDG içinde derin bir endişe var"

ifadelerini kullandı.

Washington'ın boş çabası: Suriye'de ulus inşası

YPG'nin Suriye'deki özerklik projesi; sosyal, siyasi ve ekonomik açıdan sürdürülemez bir projedir.

Pentagon, YPG'yi eğitmek, donatmak ve Suriye'nin kuzeydoğunda özerk bir yönetimi kolaylaştırmak için milyarlarca dolar harcıyor. Ancak ağırlıklı olarak sol görüşlü olan ve Kürt gruplardan oluşan YPG, ezici bir çoğunlukla Sünni Arap ve bir miktar Türkmen olan bölgeye tamamen yabancı.

YPG IŞİD'den toprak kazandıkça, bölgede daha fazla toplumsal çatışmayı tetikledi ve bölgeyi "Araplıktan arındırmaya" girişti.

Uluslararası Af Örgütü Kıdemli Kriz Danışmanı Fakih Lama;

"YPG birimleri; sivillerin evlerini kasten yıkarak, bazı durumlarda tüm köyleri yerle bir edip yakarak, bölge sakinlerini hiçbir haklı askeri gerekçe olmaksızın yerlerinden ederek, Özerk Yönetim yetkisini kötüye kullanıyor ve savaş suçuna varan saldırılarla, uluslararası insancıl hukuku yüzsüzce çiğniyor."

açıklamasında bulundu.

Dahası, Suriye Demokratik Birlik Partisi (PYD) olarak bilinen YPG'nin siyasi kanadı, neo-Maoist dünya görüşlerini paylaşmayan Kürtlere zulmetme konusunda büyük bir üne sahip. Ayrıca Dünya Arami Konseyi de, YPG'yi bölgedeki okullarını kapatmak ve Arami Hristiyan gençleri kendi istekleri dışında kaçırıp "askere almakla" suçluyor.

Diğer yandan Türkiye, Suriye'de ticaretin yanı sıra tarım ve enerji için gerekli olan hayati su akışının çoğunu kontrol ediyor. Bölgede oluşturulmak istenen muhtemel bir Kürt YPG devleti, örgütü varoluşsal bir tehdit olarak gören Türkiye'den gelen kaynaklara büyük ölçüde bağımlı olacak.

Şu anda YPG, yalnızca Amerikan vergi mükellefleri ve Esad rejimiyle kırılgan bir anlaşmayı gerektiren az miktarda petrol ihracatı tarafından destekleniyor.

Washington, YPG'yi kayıtsız şartsız destekleyerek işleri daha da kötüleştirmek için dolaylı olarak PKK'nın bölgesel varlığını sağlamlaştırıyor ve bu da Kürt içi siyaseti daha da karmaşık hale getiriyor.

Erbil'deki KBY, PKK'yı uzun süredir varoluşsal bir tehdit olarak görüyor. Nitekim bu sürtüşme, PKK'nın 2021'de Kürt Peşmerge güçleri üyelerini pusuya düşürmeye ve öldürmeye başlamasına kadar yükseldi.

Şimdi sırada ne var?

Chicago Üniversitesi'nden ünlü siyaset bilimci Robert Pape'nin haklı olduğu söylenebilir. Pape;

"Aşırılıkçılığı ve intihar bombacılarını yaratan dini inançlar değil, askeri işgallerdir. Ne de olsa eski İngiltere başbakanı Tony Blair, Irak Savaşı'nın "IŞİD'in ortaya çıkmasına yardımcı olduğunu" kabul etti. Amerika Birleşik Devletleri Afganistan'dan ayrıldıktan sonra yol kenarına yerleştirilen bombaları veya intihar saldırılarını artık duymamamız da şaşırtıcı değil."

tespitinde bulunuyor.

Yorgun Amerikan halkı şimdi, neden İran, Çin ve Rusya'nın Orta Doğu'da her zamankinden daha etkili hale geldiğini ve 8 trilyon dolardan fazla harcamasına ve 5.000'den fazla asker kaybetmesine rağmen ABD'nin bölgedeki nüfuzunu neden kaybettiğini merak ediyor.

Ukrayna savaşı tüm şiddetiyle sürerken ve Çin'le bir savaştan söz edilirken, Amerika'nın isteyeceği en son şey, İran'la bir ebedi savaş başlatarak Orta Doğu'da batağa saplanmak olacaktır.

ABD Ortadoğu stratejisini gözden geçirmelidir. "YPG'yi korumak" ve "İran'a karşı koymak" adına Suriye'deki Amerikan varlığını sürdürmek artık ters tepiyor.

Senato, geçtiğimiz günlerde doğru yönde bir hareketle Irak Savaşı yetkisini kaldırdı. Amerikalı politika yapıcılar aynı şeyi Suriye için yapmalı.

Washington, bir NATO müttefiki ve büyük bir yerel güç merkezi olan Türkiye'yi, ezeli düşmanı olan PKK/YPG'ye karşı koşulsuz destekleyerek, Ankara'nın yalnızca Orta Doğu'da değil, aynı zamanda Kafkasya ve Karadeniz'de de artan askeri, siyasi ve sosyal nüfuzundan yararlanmalı.

Tartışma