Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki müzakerelerde AB'nin arabuluculuğu çöktü mü?

Azerbaycan'ın Ermenistan ile müzakerelerde Granada'da düzenlenecek toplantıya katılmaması, Bakü'nün "tiyatronuzun bir parçası olmayacağım" mesajını verdiğini gösteriyor.

1. resim

Avrupa Siyasi Topluluğu’nun 5 – 6 Ekim 2023 tarihlerinde İspanya’nın Granada şehrinde düzenlenecek üçüncü zirvesinde Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ile Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel, Fransa Cumhurbakanı Emmanuel Macron ve Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un arabuluculuğunda 5 Ekim’de bir araya gelmesi beklenmekteydi.

Bakü yönetimi, 4 Ekim’de yaptığı açıklamada Türkiye’nin de zirvede yer alması yönündeki önerisinin reddedilmesi üzerine toplantıya katılmayacağını duyurdu. Bu gelişme, Avrupalı aktörlerin Karabağ Sorunu’ndaki arabuluculuk çabalarının sekteye uğraması anlamını taşıyor. Peki, Azerbaycan neden Türkiye’nin de masada olmasını istedi ve bu talep reddedilince toplantıya katılmaktan vazgeçti?

Bu sorunun yanıtını vermeden önce taraflar arasındaki müzakere sürecine değinmek gerekiyor. Bilindiği üzere Azerbaycan ile Ermenistan, İkinci Karabağ Savaşı’nın ardından 10 Kasım 2020 tarihinde Moskova Deklarasyonu’nu imzalayarak ateşkes ilan etti. Ancak aradan geçen üç yıla ve farklı aktörlerin arabuluculuğunda yapılan çok sayıda müzakereye rağmen kalıcı barış anlaşması imzalanamadı. Üstelik kalıcı barış anlaşmasının imzalanmamış olması, ateşkes ortamını da kırılganlaştırmakta.

Nitekim Azerbaycan, Karabağ’daki ayrılıkçı teröristlerin tasfiyesi noktasında üç yıl sabretmiş ve gereken adımların atılmadığını görünce askeri yöntemlere başvurmak durumunda kalarak 19 Eylül’de antiterör; yani terörle mücadele operasyonu düzenlemişti. Aslında bu operasyon bile Bakü’nün Erivan’dan beklediği adımların gelmemesi nedeniyle aldığı bir karar. Sorunun barışçıl yollarla çözülememesi, sert güç unsurlarına başvurulmasını zaruri hale getirdi.

Bahse konu olan meseleye ek olarak Zengezur Koridoru’nun açılması ve Azerbaycan-Ermenistan sınırının netleştirilmesi hususunda da Bakü’nün beklediği adımlar atılmış değil. Erivan, daha ziyade uluslararası kamuyounu harekete geçirmek suretiyle zaman kazanmaya yönelik bir strateji yürütmekte.

Uluslararası kamuoyunun harekete geçirilmesinde de Ermeni diasporalarından yararlanan bir Erivan yönetimi söz konusu. Böylesi bir atmosferde Bakü’nün beklentisi, arabuluculuk yapan aktörlerin uluslararası hukuka ve Birleşmiş Milletler (BM) kararlarına uygun bir çözümün geliştirilmesi için çaba harcanması. Lakin kazın ayağı öyle değil. Arabulucu olarak ön plana çıkan devletler de özellikle de Fransa, çözümsüzlüğü çözüm olarak gören bir yaklaşım içerisinde.

Aslında Paris’in çözümsüzlüğü çözüm olarak gören tavrının yeni bir şey olmadığı açık. Zira Fransa, ABD ve Rusya ile birlikte Karabağ’da 30 yıl devam eden işgal döneminde sorunun barışçıl yollarla çözülebilmesi için teşkil edilen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu’nun; yani Minsk Üçlüsü’nün paydaşlarından biriydi. Minsk Üçlüsü, 30 yıl boyunca işgali sona erdirecek somut bir adım atmamıştı ve bu sebeple de Azerbaycan, 2020 yılında 44 gün süren savaşla; dolayısıyla askeri yöntemlerle işgali sonlandırmak durumunda kalmıştı.

İşgal statükosnunun sürmesine hizmet eden ya da en azından bu konuda 30 yıl sessiz kalan bir ülkenin tarafsız olduğunu söylemek ise mümkün değil. Bilakis Fransa, Karabağ Sorunu’nda Ermenistan’ın yanında. Paris’in Erivan’a olan desteği ve hatta Ermenistan’ı işgal yanlısı politikalara dönüş konusunda cesaretlendirme çabaları, İkinci Karabağ Savaşı sonrasında net bir şekilde gün yüzüne çıktı.

19 Eylül operasyonları sonrası Fransa’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni toplantıya çağırması ve 3 Ekim’de Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Collona’nın Erivan’ı ziyaret etmesi ise Fransa’nın Bakü – Erivan hattındaki müzakere sürecini sabote ettiğini net bir şekilde ortaya koydu.

Fransa’nın böyle bir stratejiyi benimsemesinin ise üç nedeni var. Bunlardan ilki, Fransa’da etkin olan Ermeni diasporası. Ülkede 400 bin kadar Ermeni seçmen var ve Ermeni siyasetçiler, Güney Kafkasya politikalarına yön verirken diaspora Ermenilerinin taleplerini ve yönelimlerini göz önünde bulunduruyor.

İkinci olarak Fransa, Karabağ’da çatışmaların yeniden başlamasından kar elde edebileceği kanaatinde. Ermenistan’ın Rusya ile yaşadığı sorunlar ve Moskova’nın Ukrayna’daki savaşa odaklanması nedeniyle Ermenistan’ın silah temininde yaşadığı sorunları bilen Fransa, Ermenistan’ı silah satabileceği bir pazar olarak görüyor. Bunu aynı üslupla olmasa da Fransa Savunma Bakanı Sebastien Lecornu da itiraf etti.

Üçüncü olarak Paris yönetimi, bilhassa Afrika’da gerçekleşen darbelerin ardından Orta Asya ile uranyum konusundaki ilişkilerini önemsiyor. Zengezur Koridoru’nun açılması ise Türkiye ile Türk Dünyası arasındaki kesintisiz kara bağlantısını sağlayacak. Bu da Orta Asya’da Türkiye’nin etkisinin artması ve Fransa’nın etkisinin sınırlandırılması demek.

Tüm bu nedenlerden ötürü Granada görüşmelerindeki aktörlerden Fransa, tarafsız değil. Haliyle arabuluculuğun temel kriterin de karşılamıyor. Üstelik AB Konseyi Başkanı Michel de Fransız vatandaşı.

Her ne kadar Almanya, Karabağ Sorunu’nun barışçıl yollarla çözülmesi, Kafkasya’nın istikrarsının sağlanması, Güney Gaz Koridoru’nun işletilmesi ve Orta Koridor’un lojistik boyutunda ön plana çıkarılması gibi beklentileri sebebiyel Bakü ile Erivan arasında barışın sağlanmasını isteyen tarafsız bir tutum takınsa da Granada’da masadaki arabulucularda tarafsız olan ve Ermenistan yanlısı olan var ama Azerbaycan’ın haklılığını savunacak kimse yok.

Tam da bu yüzden Bakü, daha hakkaniyetli ve dengeli bir müzakere masasının kurulmasını talep etmiş ve Türkiye’nin de görüşmelere karışmasını istemiştir. Ancak Azerbaycan’ın bu makul isteği geri çevrildi. Bunun üzerine Azerbaycan’da çözümsüzlüğü çözüm olarak dayatan ve bir noktada Ermenistan’a zaman kazandıran müzakere görünümü tiyatronun bir parçası olmayacağı mesajını verdi. Bu da AB’nin arabuluculuğunun gündemden düştüğü anlamına geliyor. Neticede Azerbaycan ile Ermenistan arasında savaş tamtamları çalmasa da barış anlaşması imzalanması da en azından kısa vadede pek mümkün görünmüyor.

Tartışma