Belçika’nın Kara Tarihi: Kral II. Leopold’un Kongo Katliamı
Dünya üzerinde yaşanmış en büyük soykırım vakalarından birisi olan ve 10 milyon insanın Belçikalılar tarafından katledildiği Kongo Soykırımı'nın tüm hikayesi.
Afrika kıtası denildiğinde akla ilk gelen zengin kaynaklar ve sömürge düzenidir. Sömürgecilik söz konusu olduğunda ise eleştirilerin çoğu İngiltere ve Fransa üzerinden yapılır.
Ancak Afrika’daki sömürü düzeninde en az bu iki ülke kadar sorumlu olan bir diğer ülke de Belçika’dır.
Belçika’nın bu kıtada uyguladığı politikalar ya Ruanda’da olduğu gibi soykırıma giden süreçteki altyapıyı hazırlamıştır ya da bugünkü ismiyle Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde olduğu gibi doğrudan katliamlarla sonuçlanmıştır.
Orta Afrika’da yer alan ve aynı bölgedeki Kongo Cumhuriyeti, Uganda, Ruanda, Burundi, Tanzanya, Zambiya, Angola, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Güney Sudan’la sınır komşusu olan Demokratik Kongo Cumhuriyeti geniş yüzölçümüyle kıtanın en büyük ülkelerinden biridir.
Sömürgecilik öncesi dönemde çeşitli krallıklar tarafından yönetilen ülke aktif ticaretle uğraşmış, Coğrafi Keşifler’den sonra da Avrupalı devletlerin ilgisini çekmeye başlamıştır. Atlas Okyanusu’na kıyısı bulunan ülkenin bu bölgelerinde Avrupalılar tarafından hem mal hem de köle ticareti yapılmıştır ve bu durum yaklaşık 5 milyon insanın hayatını etkilemiştir.
Belçika’nın Kongo ile teması, Avrupalı devletlerin ülkenin orta kesimlerine ilerlemesiyle başlamıştır. Ülkede söz sahibi olmak isteyen Belçika kıtadaki diğer devletlerle güç mücadelesine girmiştir.
Belçika Kralı’nın Sömürge Arzusu
Afrika kıtasının zenginliklerinden faydalanmak için oldukça istekli bir tutum sergileyen Kral II. Leopold’un girişimleriyle Afrika’yı medenileştirmek (!) ve köle ticaretine son vermek için 1876 yılında Uluslararası Afrika Birliği kurulmuştur.
Kurulan birlik Afrika kıtasının keşfinin planlanması ve finanse edilmesi için kullanılmıştır. Merkezi Brüksel’de bulunan birliğin, kuruluş planlarında ulusal komitelere ayrılması ve her bir komitenin bulunduğu ülke tarafından finanse edilmesi planlanmıştır.
İngiltere ve Fransa’nın bölgede sağladığı hâkimiyeti kaybetmemek için diğer ülkelerle dostluk ilişkileri sürdürmeyi tercih etmesi Belçika’yı ön plana çıkartmıştır.
Belçika, ulusal bir komite atayan ilk ülke olmuş, II. Leopold bu komiteyi kendi özel servetinden finanse etmiştir.
II. Leopold’un Kongo’nun zenginliklerinden faydalanma arzusu, Afrika’da araştırmalar yapan ve bunun için başta İngiltere olmak üzere çeşitli devletlerden destek alan gazeteci Henry Stanley’in ülke ile ilgili yaptığı çalışmalar ile birleşince, Stanley 1879 yılında görevli olarak Kongo’ya gönderilmiştir.
Stanley, Kongo’da ticareti geliştirmek için yoğun çalışmalar gerçekleştirmiş, bunun için su kanalları kurulmuş, ticari ağlar oluşturulmuş ve okuma yazma bilmeyen yerel şefler Leopold ile anlaşmalar imzalamaya ikna edilmiştir.
İmzalanan antlaşmalar Leopold’un isteklerine göre uyarlanarak uygulamaya geçirilmiştir. Belçika, Stanley’in çalışmaları sayesinde Kongo üzerindeki söz hakkını oldukça geliştirmiş, II. Leopold Kongo’daki toprakların tapularını kısım kısım ele geçirmiştir.
1884-1885 yılları arasında düzenlenen Berlin Konferansı’nda (Berlin Senedi) Belçika’nın uyguladığı politikalar olumlu sonuç vermiştir. Belçika’nın Kongo üzerindeki hâkimiyeti tanınmış ve bağımsız Kongo Devleti kurulmuştur.
Kral Leopold, sahip olduğu tapular sayesinde Kongo’yu kendi özel mülkü haline getirmiştir.
Acımasız Uygulamalar ve Yaptırımlar
Afrika’yı medenileştirme fikriyle yola çıkan Leopold, Kongo’daki fildişi ve kauçuk gibi zenginlikleri sömürebilmek için çeşitli koloni düzenleri kurmuştur. Kongo’daki sömürgenin ilk yıllarında fildişi büyük öneme sahiptir.
Bu dönem için fildişi heykel, mücevher, piyano tuşları gibi birçok alanda kullanılan değerli bir hammadde olduğundan Leopold için önemli bir gelir kaynağı olmuştur.
1890’lı yılların başında Avrupa’da gelişen sanayi ile birlikte kauçuk yeni bir zenginlik kaynağı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bisiklet lastiğinin ortaya çıkışı, gelişen otomobil sanayisinde kullanılan ara mallarda kauçuk kullanımıyla dünya çapında büyük bir ihtiyaç doğmuştur.
Kauçuk ağacının olgunluğa ulaşmasının uzun yıllar alması nedeniyle mevcut durumda bu ağaçlara sahip olan ülkeler büyük avantaj elde etmiştir. Bu dönemde kauçuk ağaçlarına sahip en geniş ülke olan Kongo, Belçika tarafından önemli bir gelir kaynağı olarak kullanılmıştır.
Kauçuk üretiminde en dikkat çeken nokta yerel halkın acımasızca bu üretimlerde çalıştırılmasıdır. Ağır şartlar altında çalıştırılan işçilerden, isyan edenlerin elleri ve ayakları çapraz kesilerek itaat etmeleri sağlanmaya çalışılmıştır.
Kauçuk fiyatı arttıkça kotalar artmıştır. Fildişi ve kauçuk ya da diğer zenginliklerden birinin kotalarını bir kez bile karşılamayan erkekler, ellerinin ya da ayaklarının kesilmesi ile cezalandırılmıştır.
Kotayı dolduramayan kişi yakalanamazsa ya da çalışmak için iki elini kullanması gerekliyse, askerler bu kişilerin eşlerinin veya çocuklarının ellerini kesmiştir.
Başarısız İsyanlar ve Soykırım Endüstrisi
Belçika ekonomisine doğrudan katkı sağlayan Kongo’daki diğer ekonomik faaliyetler, yol inşaatları ve buharlı gemi kazanları için kesilen ağaçlardır.
Kauçuk üretiminde olduğu gibi bu işlerde de yerel halk zorla çalıştırılmıştır. Bu işlerde çalıştırılan kadınların çoğu açlıktan, erkek kauçuk toplayıcılarının çoğu da çalışmaktan ağır şartlarda çalıştırılmaktan hayatlarını kaybetmiştir.
Bu ağır çalışma koşullarından kurtulmak isteyen binlerce kişi köylerinden kaçarak ormanlara sığınmıştır, ancak barınak ve yiyecek eksikliğinden dolayı çalışan Kongolularla aynı kaderi paylaşmışlardır. Yerel halktan bazı gruplar ülkelerinde yaşanan sömürü düzenine karşı çıkmaya çalışmıştır.
Başarısızlıkla sonuçlanan bu isyanların bastırılmasında kullanılan yöntem ateşli silahlar olmuştur. Ancak öldürülen insanların sayısının oldukça yüksek olması Belçika ekonomisine yeni bir yük getirdiği için bu durumu azaltmak adına acımasız bir yöntem geliştirilmiştir.
Mermilerin israf edilmediğini kanıtlamak için, Kongolu askerler kullandıkları her mermi için öldürdüğü kişiye ait eli beyaz bir subaya teslim etmek zorunda bırakılmıştır.
Birine ateş edilip ıskalanması ya da merminin gereksiz yere kullanılması durumunda yaşayan bir mağdurun eli kesilerek subaya gösterilmiştir.
Açığa Çıkan Katliam
Kongo’da 1885 yılında başlayan acımasız sömürge döneminin gerçek yüzü 1900’lü yılların başında gazeteci Edmund Dene Morel tarafından dile getirilmeye başlamıştır.
Denizcilik şirketinde çalışan Morel’in seyahatleri onun Bağımsız Kongo Devleti ile temas kurmasını ve bu ülkede uygulanan zulümleri öğrenmesini sağlamıştır.
1901 yılında çalıştığı şirketten ayrılıp, Kongo’daki korkunç durumu açığa çıkarmak için çalışmalara başlayan ve gazeteciliğe yönelen Morel zorla çalıştırma, çocukların orduya alınması, köylerin yakılması ve işkence gibi konularda kamuoyu bilinci oluşturmak için büyük çaba sarf etmiştir.
Morel’in kampanyası sırasında ortaya çıkan kesilmiş ellerin, ellerini kullanmayan çocukların ve yakılmış köylerin fotoğrafları, tüm dünyada büyük yankı uyandırmıştır.
Belçika Parlamentosu 1908 yılında, İngiliz Hükümeti’nin ve halkın büyük bir kesiminin baskısı nedeniyle II. Leopold’un sömürge denetimine son vererek Kongo’ya el koymuştur.
Sömürge Yönetiminin Acı Faturası: Soykırım ve Nüfusun Azalması
Sömürü dönemi boyunca uygulanan acımasız yöntemler nedeniyle birçok mağdur organlarını kaybetmiş, daha sonrasından da yaşamlarını sürdürebilmek için gereken temel tarım faaliyetlerini gerçekleştiremez hale gelmiştir.
Bu durum da yetersiz beslenme, hastalıklar ve ölümlere neden olmuştur. Bir yandan ölüm oranları artarken, diğer yandan erkeklerin ve kadınların ayrı bölgelerde çalışmaya zorlanması, karşılaştıkları acılar nedeniyle yaşadıkları travmalar sebebiyle doğum oranları hızla düşmüştür.
Tüm bu yaşananların etkisiyle 1880 ve 1920 yılları arasında Kongo’daki nüfusun, 20 milyon kişiden 10 milyona düştüğü tahmin edilmektedir.
Bağımsız Kongo Devleti’nden Belçika Kongosu’na dönüşerek ülke uzun yıllar Belçika’nın sömürgesi altında kalan Demokratik Kongo Cumhuriyeti, 1960 yılında bağımsızlığını kazanmıştır.
Sömürgecilik döneminden miras kalan olumsuz uygulamalar, etkisini günümüzde sürdürürken, ortak bellekteki acı hatıralar tazeliğini korumaktadır.
Artık Afrikalılar, Avrupalıların soykırım ve hak ihlallerinin hesabını vermesi gerektiğini uluslararası kamuoyunda zikretmektedirler.
Gamze Düzler