Bloomberg: Amerika Kızıldeniz başta olmak üzere Ortadoğu savaşını kaybediyor!

Revizyonist aktörler, 1945 sonrası dünyanın temelini oluşturan küresel kurallara meydan okuyor. Yeni ABD başkanı kim başkan olursa olsun, yıkıcı küresel sonuçları olacak gerçeklerle yüzleşmek zorunda!

1. resim

ABD merkezli dünyanın önde gelen yayın organlarından Bloomberg'de, İsrail'in Filistin'e karşı devam ettirdiği soykırım savaşının Ortadoğu'da ortaya çıkardığı yıkıcı ortamın ve ABD'nin Kızıldeniz başta olmak üzere bölgede izlediği stratejinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

ABD'nin İran destekli Direniş Ekseni gruplarına karşı caydırıcılık konusunda istediği sonuçları alamadığına dikkat çekilen analizde, özellikle Husilerin Kızıldeniz'deki saldırılarına karşı ABD'nin çaresiz kaldığı ve bu bölgedeki savaşı aslında kaybettiği tespiti yapıldı.

Analizde ayrıca; 2025'te ABD'de kim başkan olursa olsun, bu gerçekle yüzleşmek zorunda kalacağı ve bunun yıkıcı küresel sonuçları beraberinde getireceği iddia edildi.

İşte Bloomberg'de yayınlanan analiz:

Orta Doğu standartlarına göre bile, dünyanın geride bıraktığı son dönem büyük sürprizlerle doluydu.

Hamas'ın aniden gerçekleştirdiği bir saldırı, Ortadoğu'da yeni bir kaos yarattı. Gazze'de başlayan İsrail-Hamas savaşı ise neredeyse tüm uzmanların tahmin ettiğinden daha uzun sürdü.

İran, İsrail'e karşı belki de tarihin en büyük insansız hava aracı ve füze saldırısını başlattı ve bu saldırı, bölge ve ötesindeki ülkelerin benzeri görülmemiş işbirliği sayesinde engellendi.

Ancak en büyük sürpriz aynı zamanda küresel düzen için en kaygı verici olanıdır.

Çoğu Amerikalının adını bile duymadığı radikal, yarı-devlet bir aktör olan Yemenli Husiler, on yıllardır denizlerin özgürlüğüne yönelik en ciddi meydan okumayı gerçekleştirdiler ve bu yolda yorgun bir süper gücü mağlup ettiler.

Husiler, Kızıldeniz ile Aden Körfezi'ni birbirine bağlayan Bab el-Mendeb'den geçen gemilere karşı saldırılarına 2023'ün sonlarında başladılar. Filistin halkına duydukları sempati nedeniyle buradaki unsurlara saldırıyorlar ama aynı zamanda İran tarafından desteklenen bir grup olarak Direniş Ekseni içinde itibar kazanıyorlar.

Ocak ayında Washington, bölgedeki askeri unsurlarını ve gemileri, Husilerin insansız hava araçlarından ve füzelerinden korumak için savunma çabalarını artırdı. Ancak sonuçlar kökten bir çözümü beraberinde getiremedi.

Husiler Süveyş Kanalı trafiğini yarıdan fazla azaltarak Mısır'ı geçiş ücreti gelirlerinden mahrum bıraktı. İsrail'in Akabe Körfezi'ndeki Eilat limanını iflas ettirdiler ve neredeyse bir yıl sonra grup caydırılmaktan ziyade cesaretlenmiş görünüyor.

Küresel ticaretin %10 ila %15'ini taşıyan bir su yolu ölüm bölgesi haline geldi.

Arapça'da “gözyaşı kapısı” anlamına gelen Bab el-Mendeb uzun zamandır bir mücadele alanı. Bu tıkanma noktası, güney Arap Yarımadası ve Afrika Boynuzu'ndaki istikrarsızlığı derinleştiriyor.

Bu durum onlarca yıldır çatışma ve dış müdahaleye davetiye çıkarıyor ama Husilerin hamleleri aynı zamanda daha büyük yeni küresel sorunları da gözler önüne seriyor.

Bunlardan birincisi şüphesiz olarak enerji.

Husiler geleneksel bir askeri güç değil; hatta Yemen'i tam olarak kontrol etmiyorlar. Yine de hayati önem taşıyan denizlere erişimi kontrol etmek için insansız hava araçları ve füzeler kullandılar.

Husiler bunu yaparken yardım aldılar. İran silahları ve bunları üretmek için gereken know-how'ı sağladı. Ancak Kızıldeniz krizi yine de küçük görünen aktörlerin yıkıcı erişimlerini genişletmek için nispeten ucuz yetenekleri nasıl kullanabileceklerini gösteriyor.

İkincisi ise; ABD'nin düşmanları arasındaki stratejik sinerji.

Husiler, İran ve Hizbullah'ın akıl hocalığı sayesinde daha korkutucu bir güç hale geldi.

Husiler, Ekim 2023'ten bu yana Çin'in gemilerinin çoğunun bölgeden zarar görmeden geçmesine izin verirken, aynı zamanda Washington'dan intikam almaya hevesli Rusya'dan da teşvik aldılar.

Pekin ve Moskova, Amerika Orta Doğu'daki çatışmalarla mesgül olduğunda jeopolitik ödüller kazanıyor. Dolayısıyla her iki ülke de bu krizin daha da derinleşmesine, hatta daha da kötüleşmesine destek vermeye istekli.

Meseleleri daha da alevlendiren üçüncü bir faktör daha var. Bu da Amerika'nın tırmanıştan kaçınması, ki bunun temelinde de aşırı askeri güç kullanımı yatıyor.

Küresel bir süper güç, Yemenli bir grup aşırılık yanlısıyla sonuçsuz bir kısasa kısas durumuna düşürüldü. Bu aşırılığın Husileri “caydırılamaz” kıldığını iddia etmek bir kaçamaktır.

Asıl mesele, Washington'un gergin bir bölgesel durumu alevlendirmekten korktuğu için Husileri destekleyen İran istihbarat gemisini batırmak ya da Yemen'deki hakimiyetlerini sürdüren altyapıyı hedef almak gibi daha güçlü önlemler almaktan çekinmesidir.

Bu yaklaşım kısa vadede tırmanma riskini sınırlandırdı ama Tahran ve Husilerin hesaplaşmayı kendi istedikleri sıcaklıkta tutmalarına izin verdi.

Bu aynı zamanda, başka yerlerdeki çatışmalar için hazır olma durumundan ödün vermeden kampanyayı daha agresif bir şekilde yürütmek için yeterli seyir füzeleri, lazer güdümlü bombalar, saldırı uçakları ve savaş gemilerinden yoksun olan bir ABD ordusunun altta yatan yorgunluğunu da yansıtıyor.

Böylece dördüncü bir özellik daha ortaya çıkıyor.

Uluslararası toplumun kanıksadığı normların çürümesi. Husilerin neden olduğu küresel ticari zarar, dünya ekonomisinin temelini oluşturan denizcilik ağlarının uyum kabiliyeti sayesinde aslında sınırlı kaldı.

Rusya'nın Ukrayna'daki savaşı aynı zamanda bir başka temel ilkeyi daha yerle bir etti. Revizyonist aktörler, 1945 sonrası dünyamızın göreceli refah, güvenlik ve istikrarının temelini oluşturan küresel kurallara meydan okuyor.

ABD'nin dramatik bu tabloyu düzeltmesi muhtemelen yakın değil.

Joe Biden hala İsrail-Hamas ateşkesinin peşinde ve bu en azından Husileri ve diğer İran vekillerini şiddet için bahanelerinden bir müddet mahrum bırakacaktır.

Ancak bu ağırdan alma yaklaşımı bundan sonra uzun süre devam etmeyebilir.

2025'te kim başkan olursa olsun, Amerika'nın Kızıldeniz mücadelesini kaybetmekte olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalacak ve bu da yıkıcı küresel sonuçları beraberinde getirecek.

Kaynaklar

Tartışma