Brussels Signal: Avrupa yeni Trump döneminde mavi hapı mı kırmızı hapı mı tercih edecek?

Kıtada artan; ekonomi, savunma ve siyasi alandaki krizler, “Avrupa masalı”nın sonunu mu getirecek? Avrupa, yeni Trump döneminde mavi hapı mı kırmızı hapı mı tercih edecek?

1. resim

Brüksel merkezli düşünce kuruluşlarından Brussels Signal'de, Trump'ın yeniden ABD başkanı seçilmesinin Avrupa'ya olası etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Avrupa projesinin kurulduğu günden bu yana en zor dönemini yaşadığı ve Trump'ın dönüşü ile birlikte hayati bir dönüm noktasına geldiği belirtilen analizde, kıtanın ekonomiden, teknolojiye, savunmadan siyasi istikrarsızlaklara kadar çok sayıda kritik sorunla karşı karşıya kaldığına dikkat çekildi.

Analizde ayrıca; tüm bu sorunların ardından bir de ikinci Trump döneminin gelmesi ile birlikte, Avrupa'daki tercihlerin kıtanın geleceğini belirleyeceği tespiti yapıldı.

İşte Brussels Signal'de yayınlanan analiz:

“Avrupa projesi” bugüne kadarki kısa tarihindeki en tehlikeli an ile karşı karşıya.

Önümüzdeki yakın dönem, Trump ile olumlu bir ilişki kurmak açısından iyi idare edilmezse, nispeten kısa bir süre içinde Avrupa içerisinde bir çöküşüne yol açabilir.

Avrupa 5 Kasım'dan önce, ABD ile ilişkilerde aşağı yukarı bir statüko varken bile bile büyük bir uçuruma bakıyordu ve Avrupa neredeyse “net sıfır büyüme” gösteren ekonomisini, su seviyesinin üzerinde zorlukla tutabiliyor.

Şişirilmiş refah devletleri ve çığırından çıkmış sağlık maliyetleri, büyük borç seviyeleri ve derin açıklarla birleştiğinde, radikal kesintiler uygulanmadığı sürece mali ayarlama için çok az alan bırakıyor ki bu da gerekli ölçek ve hızda siyasi olarak imkansız.

Basitçe Avrupa'da kaynaklar tükeniyor ve daha fazla borçlanmak, borcu ödemek çok pahalı hale geldiğinde hiperenflasyon olmasa bile enflasyon riskini artırıyor.

Avrupa masalı bitiyor mu?

Avrupa'nın ekonomik rekabet gücü; son yıllarda, ilk olarak Avrupa'yı küresel inovasyon ve teknoloji yarışında “geride kalan” bir bölge haline getiren düzenlemeler ve “korumacılık anlayışı” nedeniyle büyük ölçüde tahrip olmuştur.

İkinci olarak ise Avrupa'nın rekabet gücü, savaşla birlikte sanayi üretimindeki elektrik fiyatlarının Avrupalı olmayan rakiplerinin iki ila dört katı arasında artmasına yol açan aşırı “yeşil” politikalarla darbe aldı.

Avrupa'nın ekonomik sağlığının en önemli göstergesi elbette Almanya'dır. Ancak artık Almanya'nın kendi ekonomik modelinin bile çökmüş olduğu artık herkes tarafından kabul edilmektedir.

Ülke, büyük ölçüde aşırı pahalı enerjinin bir sonucu olarak hızla sanayisizleşiyor ve ünlü otomobil şirketleri kelimenin tam anlamıyla “dükkan kapatmaya” aşamasına gelmiş durumda.

Ekonomik başarısızlığın ötesinde iki hayalet daha Avrupa başkentlerinin peşini bırakmıyor.

Bunlardan biri, kıta çapında “sert sağ” olarak nitelendirilebilecek siyasi muhalefetin önlenemez yükselişidir.

Bu düzen karşıtı güçlerin yükselişi, büyük ölçüde Trump'a yeniden seçilmesini sağlayan aynı türden kaygılardan besleniyor. Üçüncü dünya ülkelerinden gelen göçmen akını, uyanmış-liberal ve “net sıfır” aşırıcılığına ve ekonomiye kadar çok sayıda başlık Avrupa'nı sürdürülebilirliğini zora sokuyor.

Bu yılki AB seçimleri, Hollanda ve Fransa seçimleri bu gerçeği daha fazla gözler önüne serdi ve süreci hızlandırdı.

Sırada Almanya mı var?

Şubat 2025'te yapılacak erken seçim, kötüleşen ekonomik koşullar ve artan göç nedeniyle Avrupa'daki bir başka olası siyasi şoku ortaya çıkardı.

Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ezici Trump zaferi, Avrupa'daki isyancı hareketlerin enerjilerini ikiye katlayacak ve herhangi bir senaryoda, siyasi istikrarın 2025 ve sonrasında kıtaya gelecek son şey olmasına neden olacaktır.

Savunma sorunu

Diğer yandan Avrupa için en önemli ve acil sorun savunma sorunudur ve bunun iki yönü bulunmaktadır.

Birincisi, hemen hemen tüm Avrupalı liderler, ülkelerinin güvenlik çıkarları için elzem olduğunu düşündükleri Ukrayna'nın savaş çabalarını desteklemeye devam ediyor. Ancak bunun yorgunluğu ülkelerinin ekonomisine yansıyor ve halklar tarafından tepki almaya başladı.

Ayrıca diğer bir sorun da, Ukrayna'ya yapılan temel askeri yardımın büyük bir kısmının ABD tarafından sağlanıyor olması ve Trump dönemi ile birlikte, ABD'nin Avrupa'dan daha fazla elini taşın altına sokmasını istemesi olacak.

Üç yıldır devam eden savaşta Avrupa ülkeleri, ordularını “savaşa hazır” hale getirmeyi başaramadılar.

Savunma harcamaları hala Trump'ın bir önceki döneminde istediği miktarın yakınından bile geçmiyor. Üstelik Ukrayna'ya askeri transferler devam ederken, Avrupa'ya ait sürdürülebilir bir askeri tedarik zinciri oluşturmak için üretimi arttırmak aylar, hatta belki de yıllar alacak.

İkincisi ise; Ukrayna'ya gönderilenlerin çok daha ötesinde, Avrupa'nın kendi savunmasını güçlendirme zorunluluğudur.

Zira askeri uzmanlara göre aksi bir durumda, Putin oradaki savaşı kazanabilir ve üç ila beş yıl içinde NATO'ya saldırmaya hazır hale gelebilir. Üstelik nükleer güce sahip olmayan Avrupa, ABD'nin denklemde olmadığı böyle bir durumda nükleer güce sahip Putin ile karşı karşıya kalacaktır.

Dolayısıyla her iki konuda da Avrupa'nın ABD'ye kritik derecede bağımlı olduğu görülmektedir.

Bu bağımlılıkları ortadan kaldıracak üretim kapasitesini ve savaşa hazır kabiliyetleri oluşturmak, para ve endüstriyel güç mevcut olsa bile yıllar alacaktır.

Bir de Avrupa'nın Rusya'ya karşı nükleer caydırıcılığı meselesi var ki, ABD NATO'da tam olarak yer almadan bu sorunu kısa sürede çözmek mümkün olmayabilir.

Tehlikeli bir oyun

Avrupa'nın 2016'ya kıyasla bugün çok daha zayıf ve kırılgan olduğu koşullarda, Trump'ın ikinci dönemi, kıta için daha sarsıcı bir dönem olabilir.

Macron'un, yıllardır yaptığı ve artık inandırıcılık ve gerçeklikten uzak olan “özerklik” çağrıları bir kenara bırakılırsa, Avrupalıların Trump göreve başlamadan önce ona karşı harekete geçmesini ve köşeye sıkışmadan harekete geçmesini elzem hale getiriyor.

Mavi hap mı kırmızı hap mı?

Avrupa şimdi en önemli seçimini yapmak zorunda.

Avrupa; Ukrayna, çevre politikaları, ticaret, teknoloji düzenlemeleri ve benzeri konularda “mavi hap” almayı ve Trump'a bir şekilde düşmanca bir tavırla “direnmeyi” seçebilir.

Bu tercih, kısa bir dönem olsa da, yaşlı kıtadaki bazı liderlerin kendilerini iyi hissetmelerini de sağlayabilir.

Ancak Avrupalılar, kasıtlı olarak Trump'ın Amerika'sının karşısında yer alırlarsa, Avrupa'nın sorunları kolaylıkla kırılma noktasına kadar büyüyebilir.

Bu yolun sonunda sadece daha fazla istikrarsızlık, potansiyel olarak savaş ve en önemli müttefikini düşmanlaştırdığı için Avrupa'nın yıkımını ortaya çıkarabilir.

Diğer seçenek olan “kırmızı hap” ise Richelieu'nun raison d'etat yaklaşımının uygulanmasını içerecek, soğukkanlı uzun vadeli kişisel çıkarları ve Avrupa projesinin hayatta kalmasını sağlayabilir.

Avrupa, bir sonraki ABD başkanına kadar yaşanacak bir geçiş sürecini kabul edebilir ve Avrupalı liderler Trump ile mümkün olan en üst düzeyde çalışma ve her alanda onun taleplerinin çoğuna uyma kararı alabilir.

Bu tercih, Avrupa'yı en azından ABD'nin desteğini ve korumasını alması anlamında zayıflatmayacak ve ABD ile olan hayati bağını korumasını sağlayacaktır.

Evet, Ukrayna ve belki de AB'nin bazı “kutsal” ilkeleri de dahil olmak üzere çok sayıda başlıkta tavizler verilmesi gerekecektir.

Evet, “Avrupa projesi” bugüne kadarki kısa tarihindeki en tehlikeli an ile karşı karşıya.

Tartışma