Brussels Signal: BRICS'in yükselişi zayıflayan Avrupa için ne anlama geliyor?
BRICS'in artan etkisi, küresel güç dengesine eşi benzeri görülmemiş şekilde meydan okuyor! Avrupa, dünyaya liderlik edecek iradeye yeniden ulaşacak mı yoksa ikincil bir rolü kabul mü edecek?
Brüksel merkezli düşünce kuruluşlarından Brussels Signal'de, BRICS grubunun son dönemde attığı adımların AB ülkelerine ve AB'nin ABD ile ilişkilerine olası etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
BRICS'in genişlemesinin ve giderek artan etkisinin, küresel güç dengesine karşı eşi benzeri görülmemiş bir meydan okumayı temsil ettiği belirtilen analizde, grubun Batı'nın beklentilerinin aksine, gelişmekte olan bir ekonomik yapıdan stratejik bir merkeze dönüştüğü tespiti yapıldı.
Analizde ayrıca; küresel oyunun kurallarının yeniden yazıldığı bir dünyada, AB'nin artık başta liderlik boşluğu olmak üzere krizlerini çözmesi gerektiği ve artık, eylemsizlik lüksüne sahip olmadığına dikkat çekildi.
İşte Brussels Signal'de yayınlanan analiz:
BRICS'in genişlemesi ve artan etkisi, küresel güç dengesine eşi benzeri görülmemiş bir meydan okumayı temsil ediyor.
Dünya nüfusunun neredeyse yarısını kapsayan üye yapısı ve sürekli çeşitlenen ekonomik stratejisiyle BRICS, küresel jeopolitik satranç tahtasını yeniden şekillendirmekte ve ABD liderliğindeki Batı hegemonyasına meydan okumaktadır.
Bu arada Avrupa Birliği, küresel önemini ve 2030 Gündemi gibi hedeflere ulaşma kabiliyetini tehdit eden ekonomik ve stratejik risklerle karşı karşıyadır.
Avrupa tarihi bir kavşakta ve BRICS'in değişime öncülük ettiği çok kutuplu bir dünyaya uyum sağlamak konusunda büyük oranda seyirci kalıyor.
İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Washington Avrupa kıtasında merkezkaç bir güç olmuştur. Ancak Batı çıkarlarına karşı küresel bir bloğun ortaya çıkması SSCB'nin çöküşünden bu yana dramatik bir değişime işaret etmektedir.
Zira 2009 yılında kurulan BRICS, Batı'nın beklentilerinin aksine, gelişmekte olan bir ekonomik yapıdan, 'Küresel Güney' olarak adlandırılan stratejik bir merkeze dönüştü.
Grubun mevcut üyeleri ve Türkiye ile Suudi Arabistan gibi potansiyel müttefikleri dünya nüfusunun yüzde 46'sını oluşturmakla kalmıyor, petrol üretimi ve stratejik madenlerin kontrolü gibi kilit alanlarda G7'yi geride bırakmış durumda.
Bu avantajlar, yeni dünyada enerji ve emtianın ekonomiler için hayati önem taşıdığı bir ortama giderek daha kritik öneme sahip olmaktadır.
SWIFT'e meydan okuyabilecek bir uluslararası ödeme sistemi olan BRICS Pay ve yerel para birimleriyle ticaret anlaşmaları gibi BRICS girişimleri, ABD dolarına olan bağımlılığı azaltmayı ve çok kutuplu bir sistem kurmayı amaçlamaktadır.
Diğer yandan bu yükseliş, sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasi bir etki oluşturmaktadır. BRICS kendisini, pek çok kişinin modasının geçtiğini düşündüğü Batı modelini eleştiren bir platform olarak konumlandırıyor.
Vladimir Putin ve Xi Jinping gibi liderler Batı'nın ideolojik radikalizminin ve ahlaki sapmasının küresel cazibesini zayıflattığını savunuyor. Geleneksel olarak ABD'nin müttefiki olan Avrupa ise bu durumdan rahatsız.
Artık G7'nin etrafında dönmeyen bir dünyada, AB'nin Afrika ve Asya gibi bölgelerdeki etkisi azalıyor.
BRICS somut önerilerle gelişmekte olan ekonomileri cezbederken, Avrupa artık saygı ve özerklik talep eden 'Küresel Güney' ile uyuşmayan koşullar ve politikalar sunmaktadır.
BRICS'in petrol üretimi ve stratejik madenlere erişimdeki hakimiyeti Avrupa'nın yeşil dönüşümüne doğrudan bir meydan okumadır. Çin ve Rusya gibi ülkeler temiz teknolojiler için gerekli kaynakları kontrol ederek AB'yi savunmasız bırakmaktadır. Bir zamanlar hidrokarbonlar konusunda Rusya'ya karşı savunmasız olan AB, yakın gelecekte iklim fanatizmi sayesinde artık daha fazla ülkeye karşı savunmasız hale gelebilir.
Diğer yandan savaş nedeniyle Moskova'nın tedarikçi olarak izole edilmesiyle daha da kötüleşen Avrupa'nın ithalat bağımlılığı, maliyetleri arttırma ve tedarik zincirlerini zayıflatma tehdidinde bulunuyor.
Ursula von der Leyen ve ekibi küresel anlaşmalar yoluyla bu riski azaltmaya çalıştı ancak BRICS içi ticaretin büyümesi ve Endonezya ve Nijerya gibi oyuncuların da gruba entegrasyonu piyasaların dengelerini yeniden çiziyor.
Gelinen noktada Avrupa endüstrileri, özellikle imalat ve teknoloji alanlarında, giderek artan bir rekabetle karşı karşıya.
Bu bağlamda ABD, Başkan Donald Trump'ın BRICS ülkelerine karşı daha yüksek gümrük tarifeleri uygulama tehdidi ile birlikte, Avrupa ülkelerini daha da güç duruma sürükleyebilir.
Bu durum Çin'i yeni pazarlara açılma stratejisini yoğunlaştırmaya itebilir ve BRICS'i daha da güçlendirebilir.
Bu arada Avrupa, liderlik boşluğu, toplumsal cinsiyet, temsiliyetin gerçekte ne anlama geldiği ve bürokrasi konularındaki iç tartışmalara takılıp kalarak, kritik jeopolitik zorlukları gözden kaçırmaya devam ediyor.
BRICS karşısında ikincil bir konuma düşmemek için AB'nin dört temel alanda acilen harekete geçmesi gerekiyor.
Bunlar; yeni ittifaklar kurmak, Afrika ve diğer yükselen ekonomilere yönelik yaklaşımlarda reform yapmak, Avrupa'daki liderlik boşluğunu doldurmak ve başta teknoloji olmak üzere ciddi yatırımlarla ekonomik durgunluğu tersine çevirmek olarak sıralanabilir.
Avrupa BRICS modeline karşı dürüst ve saygılı alternatifler sunmalıdır. Ayrıca rekabetçiliğe odaklanmalı, teknolojik yeniliklere, altyapıya ve enerji bağımsızlığının temeli olarak nükleer enerjiye yatırım yapmalıdır.
Stratejik özerklik esastır ancak bu, ABD ile pragmatik bir ortaklığı sürdürürken Washington'a olan bağımlılığın azaltılması anlamına gelmektedir. Bu da köklü bir siyasi değişim gerektiriyor ki Trump'ın Beyaz Saray'a geri dönmesiyle Avrupa, artık bunun çok zor olduğunu kabul etmelidir.
BRICS'in yükselişi Batı hegemonyasına doğrudan bir meydan okuma ve Avrupa için bir uyandırma çağrısıdır.
Gelinen noktada sorulması gereken en kritik soru şudur. Brüksel liderlik edecek siyasi iradeye sahip mi, yoksa ikincil bir rolü mü kabul edecek?
Küresel oyunun kurallarının yeniden yazıldığı bir dünyada AB artık eylemsizlik lüksüne sahip değildir.