Çevreleme siyaseti nereye kadar?

Türkiye kuşatma politikalarına daha geniş çemberler oluşturarak cevap veriyor. Türkiye’yi karşısına almanın maliyeti ABD açısından sürdürülebilir değil. Karşılıklı gerilim ve kuşatma siyasetinde ABD daha da zorlandığını her geçen gün daha fazla hissediyor.

1. resim

Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyetçilere yakınlığı ile bilinen Heritage Foundation, Trump başkan seçilirse Ortadoğu için uygulanması gereken politikaları ihtiva eden tam 900 sayfalık bir belge yayınladı. Her ne kadar Trump hazırlanan belgeye uzak dursa da mezkûr kurumun hazırladığı belgeler ve yayınladığı raporlar Cumhuriyetçiler tarafından genellikle sahiplenilen hususlar.

Raporun içinde Türkiye ile alakalı olarak zikredilenler ise yaşadığımız kuşatmanın kolay kolay kalkmayacağının sinyallerini veriyor. Raporda Obama döneminden bu yana Suriye’de YPG/PYD ekseninde verilen desteğin tekrardan ele alınması, bu kapsamda bugüne kadar verilen desteğin NATO müttefiki Türkiye ile ABD’nin arasını açtığı dile getiriliyor.

Raporda Suriye Demokratik Güçleri ve onun bir parçası olan YPG’nin, DEAŞ ile olan mücadelesine dair bilindik söylemler tekrar edilirken ne yardan ne serden geçen açıklamalara da geniş geniş yer veriliyor.

Bunun dışında Proje 2025 ismiyle hazırlanan raporda, Türkiye'nin Rusya ve Çin ile olan ilişkilerinde ABD ekseninden koparak alternatif ilişkiler geliştirmesinde, YPG’ye verilen destek konusunun da önemli bir etken olduğu dile getiriliyor fakat bu desteğin nasıl sonlandırılacağına dair bir politika önerisi de sunmuyor.

Daha önce kaleme aldığım yazılarda da defalarca belirttiğim üzere, ABD bu konuda olası çözümü Esed yönetimi ile anlaşarak YPG’yi de Esed ordusu saflarına asker yazdırarak çözmek isteyebilir.

Uzun bir zamandan bu yana Esed ile diplomatik anlamda görüşmeler başlatılmak istendiğinde PKK/YPG ile mücadelede büyük kazanımlar olacağını ve böylelikle Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin hemen evlerine dönebileceğini yazan ve konuşan konformist kafalardan son zamanlarda tek kelam ses çıkmıyor.

Çıkmaz da…

Çünkü Esed, bitmiş ve tükenmiş gücü ile kim kendi ikbaline dair daha fazla şey vaat ediyorsa onunla birlikte politika üretmekten yana. Ne Suriye ne Suriye halkının çektiği ızdıraplar umurunda.

Doğu Akdeniz’de kirli pazarlıklar

Şimdi Proje 25 kapsamında ortaya konulanları bir tarafa bırakalım ve Güney Kıbrıs Rum Yönetiminde (GKRY) olan bitene bir göz atalım.

Geçtiğimiz günlerde ABD Savunma Bakanlığı ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi hem de tam Kıbrıs Barış Harekatı'nın 50. yıldönümünde adada ABD askeri varlığını derinleştirecek ve gerilimi artıracak adımlarına yenilerini eklemeye devam etti.

ABD'nin Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRY) Büyükelçiliği'nin sosyal medya platformu resmi hesabından yapılan paylaşımda, iki tarafın askeri yetkilerinin üçüncü kez düzenlenen ‘Savunma ve Güvenlik Diyaloğu’ toplantısı dahilinde bir araya geldiği açıklandı.

Yapılan açıklamalarda Avrupa ve Doğu Akdeniz'in genel istikrarı ve güvenliği açısından ABD ve Kıbrıs Cumhuriyeti ilişkilerinin hayati öneme sahip olduğu vurgulandı.

Doğu Akdeniz’de ABD’nin güvenliğini kim tehdit ediyor?

Peki ABD açısından Doğu Akdeniz’de bir güvenlik sorunu oluşturan yapı ya da ülke mi var ki GKRY ile bu kapsamda savunma ağırlıklı ilişkiler geliştiriliyor.

Mısır’da demokratik seçimler yoluyla işbaşı yapan Mursi, İsrail’in güvenliği ve ABD’nin kendi Ortadoğu politikaları çerçevesinde bir darbe ile indirildi ve yerine Sisi başa getirildi. O günden bu yana Doğu Akdeniz’in en önemli ülkelerinden olan Mısır, ABD güdümünde siyaset üreten ülkeye dönüştürüldü.

Keza Tunus’ta juristokratik bir darbe ile önce parlamento feshedildi daha sonra 82 yaşındaki Raşit Gannuşi hapse sokularak En Nahda hareketi bastırıldı.

Libya’da tüm petrol kuyuları Halife Hafter vasıtası ile kontrol altına alında, Doğu Libya’daki Tobruk üzerinden her türden ABD siyaseti istenildiği gibi sahaya sürülebiliyor.

Lübnan ve Suriye’nin ise Doğu Akdeniz’de ne ABD ne de GKRY açısından bir tehdit oluşturması mümkün değilken ABD Doğu Akdeniz’de neden bir güvenlik sorunu yaşadığı tezi ile GKRY’de masa kurup plan yapma ihtiyacı duyuyor?

Kuşatma derinleşiyor

Bu soruların ve cevaplarının oldukça açık ve net olduğunu görmemek için sanırım kör olmak gerekir. ABD, Suriye sınırında terör örgütleri ile kuşatmaya devam ettiği Türkiye’yi güneyden GKRY ve Batı’dan Yunanistan yoluyla kuşatmaya devam etmek istiyor. Bu yüzden uzun yıllar devam eden GKRY’ye silah satma yasağını dahi kaldırdı.

Türkiye ise mezkûr kuşatma politikalarına daha geniş çemberler oluşturarak cevap vermeye gayret ediyor. Bir taraftan terör örgütüyle olan mücadelesini ABD’ye rağmen Suriye ve Irak’ta vermeye devam ediyor, diğer taraftan Mısır ile olan ilişkilerinde Sisi, ABD’ye rağmen ne kadar oyun kurabilecekse o kadarını harekete geçirecek bir diplomasiyi hayata geçirmeye çalışıyor.

Libya ve Cezayir ile olan ilişkilerini her geçen gün biraz daha tahkim etmek için çabalıyor.

Bu gerginleşen ilişkiler ağı ne kadar daha böyle devam edecek?

Sanırım en kritik soru da işte burası zira Siyonizm ve onun çoğunlukla emrindeki emperyalizmin planları uzun soluklu ve mücadeleci fakat Türkiye’nin bu mücadeledeki en önemli avantajı da millet iradesine yaslanan iktidarlar süreci ve bölgenin devlet geleneği olan en köklü ülkesi oluşu.

Her ne kadar ABD taşıma suyla değirmenini taşımaya devam etse de Proje 25 raporundan da anlıyoruz ki Türkiye’yi karşılarına almanın maliyetinin ABD açısından sürdürülebilir olmadığı aşikâr.

Bu karşılıklı gerilim ve kuşatma siyasetinde ABD daha da zorlandığını her geçen gün daha fazla hissediyor ve bu süreç belli bir denge noktasına ulaştıktan sonra Türkiye ile faydacı bir çerçevede bir araya gelmek isteyecektir ama bunun öncesinde içeride güvendiği yapılardan kendisine fayda gelmeyeceğinden net bir şekilde emin olması gerekmektedir.

Tartışma