Chatham House The Royal Institute: İsrail, yaygın bir sivil itaatsizliğe doğru yaklaşıyor!
Netanyahu hükümeti; ekonomik yavaşlama, artan protestolar ve ABD tarafından artan eleştirilerin baskısı altında. İsrail'de sivil itaatsizlik çağrıları, ülkeyi felç edebilecek noktaya varabilir.
İngiltere merkezli önemli düşünce kuruluşlarından Chatham House The Royal Institute'de, İsrail'de Netanyahu hükümeti tarafından alınan kararlar ve geniş çaplı protestoların sonuçlarına dair bir analiz yayınlandı.
Yeni hükümetin koalisyon üyelerinin, iktidara geldikten sonra şekerci dükkanına salınan çocuklar gibi açgözlü ve vurdumduymaz bir tavırla kanunlar çıkarmaya çalıştığı belirtilen analizde, protestoların gün geçtikçe arttığı ve topyekün bir sivil itaatsizliğe doğru gittiği belirtildi.
Analizde ayrıca, Netanyahu hükümetinin özellikle üç önemli başlıkta büyük bir baskı ile karşı karşıya kaldığı tespitine yer verildi.
İşte Chatham House The Royal Institute'de yayınlanan analiz:
Newton yasası, doğadaki her etki için eşit ve zıt bir tepki olduğunu belirtir.
Aynı yasanın siyasete de uygulanabileceğine dair kanıt isteniyorsa, mevcut İsrail hükümeti ile ülkenin daha önce hiç yaşamadığı bir şekilde ülkeyi korumaya kararlı sıradan İsrail lejyonları arasındaki mücadele gösterilebilir.
Son haftalarda, İsrail demokrasisinin temellerini yıkmakta ısrar edenler ile onu savunmaya hazır olanlar arasında risk yükseldi. Geçtiğimiz haftalarda, polis ve protestocular arasındaki tartışmaların düzeyi, özellikle de polisin protestoculara karşı sert uygulamaları gerilimi artırdı.
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog tarafından ortaya konulmak istenen uzlaşma çabaları ise şimdilik başarısız oldu.
Tüm demokratik ülkelerde kabul edilen bir kural varsa o da; kuvvetler ayrılığı kuralıdır. Kontrol ve denge mekanizmaları da dahil olmak üzere demokratik bir sistemin temel ilkeleri sarsılamaz ve kişi ya da kurumlara göre değiştirilemez.
Geçen hafta, ülkenin en büyük havaalanındaki aksama da dahil olmak üzere, ülke çapındaki kitlesel gösterilerin patlak vermesinin ana nedeni; İsrail'in yasama organı olan Knesset'in ilk okumada “makullük” yasa tasarısını onaylamasıydı.
Yasanın mevcut versiyonunda mahkemelerin, Bakanlar Kurulu ve "yasanın belirlediği diğer seçilmiş yetkililer" tarafından verilen kararları geçersiz kılmak ve hatta inceleme yetkileri engellenecek. Başka bir deyişle, yürütme organının yargı denetimi olmadan kararlar almasının önünü açacak.
Bu karar kuvvetler ayrılığı ilkesini tamamen yok etmeye yönelik bir adımdır. Hele de şu anda İsrail'deki mevcut kabinenin yapısına bakıldığında, böyle bir karar kaosu da beraberinde getirebilir.
Mevcut kabinedeki bakanlardan bazılarının önemli “sabıkalı işleri” bulunuyor. Örneğin Başbakan Netanyahu şu anda yolsuzluk, güveni kötüye kullanma ve rüşvet suçlamalarıyla uzun süreli bir yargılama sürecinden geçiyor.
Ocak ayında protestolar ilk başladığında, uzmanların çoğuna protestoların ne kadar süreceğini sorsaydınız, çoğu protestoların birkaç gün içerisinde veya muhtemelen bir veya iki hafta içerisinde sona ermesini beklediğini belirtirdi. Ancak yaklaşık yedi ay sonra, protestocular tüm tahminlere meydan okudular ve uzun bir savaş için hazır olduklarını ortaya koydular.
Protestocular; İsrail Hükümeti'nin liberal-demokratik sistemi geri dönülemez bir şekilde değiştirmek için yaptığı peşpeşe hamlelere karşılık verdiler ve düzenli mitinglerle buna izin vermeyeceklerini göstermeye çalıştılar.
Yeni hükümetin koalisyon üyeleri; iktidara geldikten sonra şekerci dükkanına salınan çocuklar gibi açgözlülükleri ve vurdumduymazlıkları ile, seçimi kazanarak herşeyi yapma izni aldıklarına inandılar. Ancak karşılaştıkları kitlesel direniş onları farklı bir yola girmeye zorlamaya başladı.
Ancak bu direniş şu ana kadar Başbakan Binyamin Netanyahu'nun hedeflerini değiştirmedi. Sadece onlara ulaşmak için kullandığı yöntemleri değiştirdi. Netanyahu, tepkiler nedeni ile bütün bu kanunları bir anda geçirmek yerine, salam taktiğini benimsedi.
Demokrasiden dilim dilim kurtularak, halkı sahte bir güvenlik duygusuna ve yasal demokratik hak ve ayrıcalıklarının yok olma tehlikesini önledikleri inancına kaptıracaklarını zannettiler. Ancak iktidardakiler yanılıyor ve protestocular sokaklara çıkarak bunu onlara göstermeye devam ediyor.
İsrail'in yasama organı olan Knesset'in “makullük yasa tasarısını kabulü”, protestocuların direnişlerine ivme kazandıran bir öfke haline dönüştü. Hatta bu yasanın kabulünün hemen ardından, yüzlerce vatandaş askerlik hizmetine gitmeyi reddetmeye başladı.
Hükümetin üzerinde, görmezden gelemeyeceği ve gözle görülür çok sayıda baskı noktası var.
Birincisi, protestonun 29. haftasında, normal hayatı çok etkili bir şekilde bozabilen ancak yasalara da bağlı kalabilen bir örgütlenme var. Gözaltına alınanları temsil etmek için 7 gün 24 saat hazır bekleyen kendini işine adamış avukatlar bulunuyor ve bu protestocuları cesaretlendiriyor.
İkincisi, hava kuvvetlerinde, siber güvenlik güçlerinde veya özel birliklerde İsrail'in güvenliği için çok önemli olan yedek kuvvetlerin hizmete gelmeme tehditleri, genelkurmay başkanları ve hükümet üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor.
Üçüncüsü, siyasi istikrarsızlığın bir sonucu olarak ekonomik yavaşlamanın belirtileri ortaya çıkmaya başladı.
Ve son olarak, İsrail'in en yakın müttefiki olan ABD tarafından artan eleştiriler hükümet üzerinde baskı oluşturuyor.
Netanyahu'nun koalisyonu, ulusu pervasız ve alaycı bir şekilde diktatörlüğe doğru sürükleme kararlarına son vermezse, eski Başbakan Ehud Barak ve eski Genelkurmay Başkan Yardımcısı Tümgeneral Yair Golan gibi önemli kişilerin sivil itaatsizlik çağrıları, ülkeyi felç edebilecek noktaya kadar varabilir.