Çin'in NATO'ya olası 'meydan okuması' kabusun başlangıcı olacak
Tüm gözler Ukrayna'daki savaşa odaklanmışken, NATO zirvesindeki liderler “sistemik bir meydan okuma” olarak adlandırdıkları Çin'i de 'tehlike' olarak hesaba kattılar.
Geçen Haziran ayında Madrid'de düzenlenen Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) zirvesi, Rusya'nın bloğun ana rakibi olarak tarihsel konumunu pekiştirdi, ancak aynı zamanda küresel jeopolitikte diğer önemli değişimlere de işaret etti.
Tüm gözler Ukrayna'daki savaşa ve hatta Türkiye'nin Finlandiya ve İsveç'e NATO'ya giriş için yeşil ışık yakmasına odaklanmışken, zirvedeki liderler “sistemik bir meydan okuma” olarak adlandırdıkları Çin'i de 'tehlike' olarak hesaba kattılar.
NATO'nun Stratejik Kavram Belgesi, Çin'i stratejik önceliklerinden biri olarak kabul etti ve çok boyutlu endişe alanlarının içerisinde listeledi. Ancak ülkeyi açık bir düşman olarak sınıflandırmadı.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgali hala gündemde ve haberlerde ön planda olduğu sürece, Çin'in dünyanın gündemine tam olarak oturması zaman alabilir. Ama bu Stratejik Kavram Belgesi yakın gelecekte Çin'in gündeme oturacağına dair resmi bir belge olarak kabul edilebilir. Ve bu gerçeklik aslında NATO için birdenbire ortaya çıkmadı.
Kış Olimpiyatları'ndan sonra Pekin, " sıfır COVID" politikası ile uyguladığı yaygın karantinalar ve ekonomik yavaşlamaya bağlı olarak ciddi iç zorluklar yaşadı ve Çin Komünist Partisi içinde, olası bir kriz spekülasyonlarını artırdı. Diğer yandan Çin ile ABD'nin geleneksel müttefikleri de dahil olmak üzere birkaç Asya ülkesi arasındaki gerilim de bu süreçte tırmandı.
Güney Kore ve Japonya, Haziran ayındaki NATO zirvesine katılmaya davet edildiklerinde Çin, ABD liderliğindeki NATO ittifakının Avrupa gerilimlerinin içerisine Asya'yı da zorla sürüklemek istediğini savunarak sert açıklamalarda bulundu.
Fakat gerçek şu ki, gerilimler Avrupa'da yeniden ortaya çıkmadan çok önce Asya'da zaten uzun süredir vardı.
Hint-Pasifik'teki nüfuz mücadelesi zaten yakın geçmişte; Hindistan, ABD, Avustralya ve Japonya arasında deniz-askeri ittifakı olan QUAD ve Avustralya, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri arasında deniz-askeri ittifakı olan AUKUS'un kurulmasına yol açtı. Buna ek olarak, Çin'in Pasifik'teki ada devletler ve adalar üzerinde genişleyen ekonomik, politik ve askeri hamleleri, Avustralya, ABD ve Yeni Zelanda ile diplomatik savaşları hızlandırdı.
Pasifik adalarındaki, özellikle de Fiji, Solomon Adaları ve Kiribati'deki Çin'in attığı adımlar, kaçınılmaz olarak NATO'nun Avustralya ve Yeni Zelanda'yı bloğa hızlı bir şekilde katmak için yeni yaklaşımlar düşünmesine neden oldu. Bu iki ülke, Güney Kore, Japonya ve Kuzey Atlantik İttifakı'nın diğer 30 üyesine ek olarak, ortaklaşa “Çin bir düşman değil ama endişeyi yaratıyor” yaklaşımı ile NATO ile yakınlaştı.
Bu süreçte NATO, Ukrayna'daki savaşı sona erdirmek için çok sayıda aksiliklerle karşı karşıya. Ancak ittifak her zamankinden daha fazla birlik içinde olduğunu kanıtladı. Ve şimdi bu birliktelik Çin için de gerekli olabilir. Zira; Rus işgalinden sonra gerçekleşen gelişmeler göz önüne alındığında Çin'in planlarını uygulamak için "meydan okumaktan" başka çaresi kalmayabilir.
NATO için odak noktası olmak şüphesiz Çin'in şu anda istemeyeceği bir şey ve ciddi bir stratejik sorun. ABD ve Avustralya'ya karşı mevcut gerilimlerin ortasında otuz NATO üyesini karşısına almak Çin'in hem stratejik hem de ekonomik planları için oldukça zor bir süreci işaret ediyor.
Artık önemli olan Çin'in bu 'hedef gösterilmeye' nasıl karşılık vereceğidir. Çin eğer Tayvan meselesi başta olmak üzere jeopolitik bir karşı meydan okumaya girişirse, şüphesiz bu dünya için yeni bir kabusun sadece başlangıcı olacaktır.
Business Insider'da yayımlanan analiz gdh.digital tarafından çevrilmiştir.