gdh'de ara...

Darbeler kıtası Afrika: Afrika'daki darbelerin perde arkası

1. Dünya Savaşı’ndan sonra Afrika’daki ülkelerde, hükümetleri devirmeye yönelik darbe girişimleri, seçimlerden daha sık yaşandı. Uluslararası araştırmalar Afrika Kıtası'nın darbelere en yatkın bölge olduğunu ortaya koyuyor.

1. resim
28.01.2022

New York merkezli Council on Foreign Relations tarafından yapılan araştırmaya göre, sadece son 50 yıldan bu yana Afrika kıtasında başarılı başarısız en az 200 darbe ve darbe girişimi yaşandı. Yine aynı araştırma verilerine göre Afrika'daki darbelerin çoğunluğu, kıtanın Batı bölgesinde gerçekleşti.

Nijerya, Fildişi Sahili, Senegal, Moritanya, Mali, Nijer, Gana, Liberya, Burkina Faso, Benin, Togo ve Gine'den oluşan Batı Afrika bölgesi, Afrika’daki askeri darbelerin yüzde 70’inden fazlasınının gerçekleştiği yer olarak göze çarpıyor.

1960’ların başlarında Afrika kıtasındaki bağımsızlık adımlarından sonra, neredeyse tüm Afrika ülkelerindeki ortak kanı baskının ve sömürünün biteceği yönündeydi. Ancak, sömürgeci güçler Afrika ülkelerine bağımsızlığı aslında sadece kağıt üzerinde vermişlerdi. Gerek kolonizasyon anlaşmaları gerekse yerel işbirlikçi politikacılarla birlikte kıtadaki varlıklarını ve sömürülerini sürdürmeye devam ettiler.

Bağımsızlığı takip eden yıllarda sömürü düzeninin başka şekillerde devam eden etkileri, zengin kaynaklara rağmen devam eden ekonomik zorluklar ve eşitsizlik, bu yeni ortaya çıkan sözde ulusal yapıların istirarlı olmasının önündeki en büyük engel oldu.

Ve yine bu sözde bağımsızlık süreçlerindeki en kanlı darbeler, doğrudan veya dolaylı olarak Batılı güçler tarafından organize edildi. Batılı güçler, doğal kaynakları elde etmek veya ideolojik olarak muhalif oldukları veya istemedikleri liderlerden kurtulmak için darbe liderlerini silahlandırdı ve finanse etti.

Geçmişten günümüze süper güçler olarak adlandırılan ülkeler, çeşitli rejimlerin siyasetine ve ordularına sızmak için istihbarat teşkilatlarını kullanarak askeri darbeleri ve ardından bu darbelerle iktidara gelen rejimleri finanse edip yapmak istediklerini uygulamaya koydular.

Bugün gelinen noktada ise bu tatktikleri hala kullanılıyor olsalar da yeni sayılabilecek bir termonoloji daha gelişti. Artık terör örgütleri ya da ayrılıkçı gruplar bahane edilerek asker yerleştirme, işgal ve yönetimleri indirecek darbe süreçleri işletiliyor. Bunun son örneklerini yakın zamanda hem de sadece 15 aylık kısa bir dönem içerinde Batı Afrika'da bulunan 4 ülkede daha gördük. Sudan, Gine, Mali ve son olarak geçtiğimiz günlerde Burkino Faso.

Batı Afrika'da Burkina Faso, darbe girişimlerinin en başarılı olduğu ülke konumunda. Fransa'dan bağımsızlığını kazandığı 1960'dan bu yana 7 kez darbe yaşanan Burkina Faso'daki son darbe de yine benzer sebepler ile gerçekleşti.

Darbelerin Sebepleri ve Arkasındaki Güçler

Afrika’daki yönetimler, kağıt üzerinde kazandıkları bağımsızlıklardan önce de sonra da sadece tek bir dünya gücü ile bağlantı kurarken, artık kendi iktidarlarını devam ettirmek için diğer küresel güçlerle de ittifak arayışına giriyorlar.

Afrika’nın stratejik konumunu, geniş pazar imkanlarını ve zengin yeraltı kaynaklarını kullanmak isteyen birçok aktör özellikle son 20 yıldır Afrika'daki ilişkilerini ve yatırımlarını artırdı. Çin, Rusya ve Türkiye'nin adımları, sömürü düzenini devam ettirmek isteyen Fransa başta olmak üzere batı ülkelerini rahatsız ediyor.

Çin, yıllık 200 milyar doları aşan Çin-Afrika ticareti ile şu anda Afrika'nın en büyük ticaret ortağı pozisyonunda. Amerika merkezli Rand Corporation verilerine göre şu anda Çin'in sahip olduğu 10 binden fazla firma Afrika kıtasında faaliyet gösteriyor. Ayrıca Çin son dönemde Afrika'da askeri faaliyetlerini de artırarak ve yurtdışındaki tek askeri üssünü Afrika'da hayata geçirdi.

Rusya'ya gelecek olursak; Çin'e benzer yatırımların haricinde Rusya şu anda Afrika'nın bir numaralı silah tedarikçisi durumundadır. 2021 SIPRI verilerine göre Afrika'nın toplam silah ithalatının en az yüzde 35'i Rusya tarafından karşılanmaktadır. Rusya'nın Sudan başta olmak üzere 6 Afrika ülkesinde askeri üs girişimlerinde bulunduğu da biliniyor. Ve Rusya Wagner Grubu ile, son olarak darbe yaşanan Mali de dahil olmak üzere birçok Afrika ülkesinde varlığını genişletiyor.

Yatırımlarının, siyasi çevreler tarafından desteklenmezse kalıcı olmadığını fark eden bu yeni aktörler özellikle askerî ve bürokratik unsurlarla çok daha sıkı temas kuruyor. Yeni aktörlerin sunduğu imkanlar, gelişmek isteyen bu ülkeler için Fransa’nın sunduklarından çok daha çekici görünüyor. Hele Türkiye gibi bu ülkelere tamamen kazan-kazan stratejisi ile yaklaşan aktörler sömürgeci ülkeleri daha da rahatsız ediyor.

Batı dünyasının korkusu Afrika'nın Çin'in denetimine ve Rusya'nın gölgesine girmesidir. Diğer büyük korku ise şüphesiz, Afrika'nın Türkiye liderliğinde yeniden ikinci bir İslam yurduna dönüşmesidir.

Zira; 1,5 milyarlık nüfuslu Afrika'da 800 milyona yakın Müslüman yaşamakta ve İslam İşbirliği Teşkilatı'nın 57 üye ülkesinden 27 tanesi Afrika'da bulunmaktadır.

Batı'nın 1500 ve 1900 yılları arasında Müslüman Afrika'yı sömürgeliştirme hareketlerine Osmanlı İmparatorluğu'nun engel olduğu gerçeği Batı'nın büyük tecrübelerinden birisi olarak tarih sayfalarında yerini almaktadır.

Osmanlı İmparatorluğu ile Afrika ülkeleri arasında 400 yıl süren tarihî ilişkiler ve din birliği, bugün de Türkiye'ye büyük stratejik avantajlar sunmaktadır. Bu bağlamda 2000'lerin başından itibaren belirlediği politikalar ile Afrika'ya yeniden dönen ve gerek yatırımlarla, gerek izlediği kazan-kazan stratejisi ile gerekse de Kızılay, TİKA ve Yunus Emre Vakfı gibi kurumları aracılığıyla yaptığı insanı yardımlarla Türkiye-Afrika ilişkileri yeniden üst boyutlara ulaşmıştır. Ve bu durum şüphesiz Batı'yı çok rahatsız etmektedir.

Türkiye'nin, 'Daha adil bir dünya mümkün' ve 'Dünya beşten büyüktür" paradigmaları yıllardır sömürülen Afrika devletlerinde ve müslüman halkları üzerinde de büyük bir etki uyandırmaktadır.

Sonuç:

Afrika’nın birçok bölgesinde son yıllarda yaşanan siyasi gelişmeler ve Çin, Rusya ve Türkiye gibi aktörlerin etkinliğini artırması, Batı'nın özellikle de Fransa’nın Afrika’daki çıkarlarını çıkmaza sürüklemektedir. Sadece son dönemde Mali ve Burkino Faso'da yaşanan Fransız karşıtı gösteriler de bunun en büyük kanıtı olarak gösterilebilir.

Diğer yandan örnek olarak; Fransa 1961’den beri 14 Afrika ülkesinin ulusal rezervlerini elinde tuttuğu ve Fransız hazinesinin Afrika’dan yıllık 500 milyar dolar kazanç elde ettiği gerçeğini gözönünde bulundurursak, gelişmelerin neden Batı'yı bu kadar rahatsız ettiğini ve darbelerin perde arkasındaki gücü daha iyi anlamış oluruz.