gdh'de ara...

Wagner savaşçılarının Belarus’a konuşlandırılması taktiksel bir manevradır.

💢 Rusya, Wagner’ı kullanarak Batı’yı test ediyor.

💢 Dr. Jacub Korejba gdh'a konuştu.

1. resim

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başından itibaren tutumu en çok tartışılan ülkelerden biri Belarus oldu. Savaşın ilk günlerinde Rusya, Belarus topraklarını kullanarak Ukrayna’yı vurdu. Bu yüzden ülke, Batı’nın yaptırım baskısıyla karşı karşıya kaldı.

Gelinen nokta itibarıyla Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Belarus üzerinden Ukrayna’ya karşı yeni bir cephe açılmasını istiyor. Özellikle de başarısız kalkışmanın ardından Wagner savaşçılarının Belarus’a konuşlandırılması, bu konudaki şüpheleri arttırıyor. Dahası Wagner Grubu’nun söz konusu ülkedeki varlığı, Belarus’un komşularını da tedirgin ederek sınır kapılarını kapatmaya itiyor.

gdh.digital Özel Haberler Ekibi, Belarus merkezli gelişmeleri Avrasya uzmanı Dr. Jakub Korejba ile konuştu.

1. Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Belarus’un konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Belarus’un Rusya-Ukrayna savaşındaki konumu, Minsk’in Moskova ile olan ilişkilerinin bir sonucu. Belarus içeride ne kadar zayıflar ise Kremlin’in taleplerine o kadar uymak zorunda kalır. Savaş da bu konuda belirleyici oluyor. Dolayısıyla Belarus Cumhurbaşkanı Alexander Lukaşenko’nun Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den gelen taleplere uyup uymaması ülkenin bağımsızlığının sürdürülebilirliği açısından ktirik.

Belarus’un Ukrayna ile savaşmak için herhangi bir nedeni yok. Bu sebeple hem Lukaşenko’nun çevresindeki elitler hem kendisi hem de toplum, savaşa angaje olmayı gerektirecek bir durum gömüyor. Belarus açısından kazanılacak hiçbir şey yok ve Ukrayna ile savaşılması halinde kaybedilecek çok şey var.

Belarus’un savaşın başlangıcında Rusya’ya topraklarını operasyon için açması, ekonomik bağımlılıktan dolayı Rusya’nın baskısıyla kaynaklanmıştı. Çünkü Belarus’un bu taleplere karşı çıkması halinde Moskova, gaz fiyatlarını arrttıabilir. Ayrıca ülke ekonomisini batıracak adımlar atabilir. Dolayısıyla Belarus’un karşılaştığı en önemli zorluk, dış politikasını çeşitlendirmek ve denge politikası uygulamak.

Üstelik 2020 seçimlerinden sonra Lukaşenko yönetiminin desteklenmesi karşılığında Rusya’nın etkisinin artması kabullenilmiştir. Zira Lukaşenko’nun arkasındaki tek destek, Moskvoa’nın desteğidir. Nitekim Rus tanklarının Belarus’a konuşlandırılması, Litvanya, Letonya ve Polonya gibi ülkeler tarafından tehdit olarak görülse de Lukaşenko’nun iktidarını sürdürmesi noktasında bir güvencedir. Rusya da bunun farkında olduğu için savaşta söz konusu durumu kendi çıkarları doğtultusunda kullanmaktadır.

2. “Wagner” savaşçıları Belarus’a konuşlandırıldı. Rusya, Wagner aracılığıyla Belarus üzerinden yeni bir cephe açmaya mı hazırlanıyor?

Rusya, açabildiği kadar çok cephe açıyor; ancak bunlar hibrid savaşın getirdiği cepheler ve dolayısıyla Wagner Grubu’nun Belarus’taki varlığı ve olası faaliyetleri, klasik anlamda doğrudan bir askeri tehdit oluşturmuyor.

Rusya, stratejik olarak Ukrayna’daki savaşı kaybetmiştir. Kremlin’in başlangıçta ortaya koyduğu hiçbir stratejik hedefe ulaşılmamıştır. Bu nedenle konvansiyonel kuvvetlerinin başarısızlığını hibrid kuvvetlerinin yoğunlaştırılmasıyla telafi etmeye çalışıyor. Bu yüzden de Moskova’nın ateşkese yönelik müzakerileri kabul etmesi ve post-emperyal amaçlarından vazgeçmesi ne kadar yakınsa, başarısızlığını asimetrik araçlarla telafi etme gayreti de o kadar yoğun olacak. Buna Kahovka barajının patlatılarak çevre savaşının kullanılması, tahıl şantajı, deniz ablukası, Ukrayna limanlarının vurulması, Polonya ve Litvanya sınırına yönelik bir göç hareketinin teşvik edilmesi, Belarus’a nükleer kuvvetlerin konuşlandırılması ve son olarak Wagner Grubu’nun taşınması örnek gösterilebilir.

Bununla birlikte Rusya’nın Swalki Koridoru’nu alması ya da Varşova’ya yürümesi yönündeki iddiaları propagandist amaçlar taşıyor. Bunlar askeri hedefler değil, daha ziyade Moskova’nın dezenformasyon savaşının bir parçası.

Teknik olarak Wagner Grubu, Polonya Silahlı Kuvvetleri için ciddi bir tehdit değildir. Polonya ordusu tarafından imha edilebilir. Ayrıca Wagner’ın Belarus’ta bulunması, Rus siyasetinin iç dinamiklerinin bir sonucudur ve Polonya, Litvanya veya Ukrayna ile ilgisi pek yoktur. Çünkü başarısız askeri darbe girişiminden sonra Putin ve çevresi, Wagner’ı Moskova’dan uzaklaştırmak zorunda kalmıştır. İşte burada Belarus seçeneği en uygun çözümü sunuyordu.

Ayrıca Rusya’nın Ukrayna’daki en belirgin başarısızlığı nedeniyle propaganda süreçlerinde Rus etkisinin görünümünü arttırma ihtiyacı var. Bu anlamda Wagner savaşçılarının Belarus’a konuşlandırılması taktiksel bir manevra olarak yorumlanabilir.

Geçen yıl Rusya, “dünyanın ikinci büyük ordusu” olduğu efsanesine samimiyetle inandı ve uluslararası gerçekliği sınırlamaya çalıştı. Fakat profesyonel ordu, imparatorluk ihtişamına uygun bir görüntü sergileyemedi. Böylesi bir ortamda Rusya’nın Wagner savaşçıları aracılığıyla zafer elde etmesi beklenemez.

3. Wagner Grubu’nun Belarus’taki varlığı Avrupa’nın güvenliğini nasıl etkiler?

Wagner Grubu’nun Belarus’taki varlığı, Avrupa’nın güvenliğini en azından askeri anlamda etkilemez. Ancak Avrupa’nın zihinsel durumunu etkileyebilir. Ayrıca, tamamen rasyonel stratejik hesaplamaların eksikliğini yansıtır. Eğer bu tür militarize suçlular ABD veya İsrail gibi bir ülkenin sınırlarına yakın bir yere konuşlandırılsaydı, neler olabileceğini çok iyi hayal edebilirsiniz. Elbette bu tepki, oldukça rasyonel ve Moskova için anlaşılabilir bir tepki olurdu.

Mevcut durumda Rusya, Wagner’ı kullanarak Batı’yı test ediyor. İttifakın zayıf yönlerini ve üye ülkelerdeki kırılgan noktaları arıyor. Rakibinizin ne yapacağına dair doğru değerlendirme, iki sorunun cevabını içerir. Bunlar ne yapabileceği ve ne yapmak istediği soruları üzerinden şekillenir. Rusya da Batı’nın maddi potansiyelini çok iyi biliyor ama niyetinden emin değil.

Bununla birlikte Batı için Doğu Avrupa’daki NATO ve AB üyeleri, ikinci kategori üyeler olarak kalmaya devam ederse, bu ülkeler belirli koşullar altında Batı ile Rusya arasında bir gri bölgeye dönüştürülebilir. Fransa veya Almanya gibi birkaç Batılı aktör açısından bu çok daha makul bir durum.

Rusya, savaşın uzadığı her ayın küresel (ABD ve Çin), kıtasal (Birleşik Krallık) ve bölgesel (Polonya, Türkiye, Japonya) rakiplerini daha da güçlendirdiğinin farkında. Bu durum ise Rusya’yı daaha fazla müttefik edinmeye yönlendiriyor. Bu anlamda Wagner Grubu ve Rus hibrit savaşının diğer araçları, Avrupa’da “gerçek” ortaklar ile Rusya’nın “mevsimsel devletler” olarak tanımladığı ülkeler arasında bir ayrım yaratmayı amaçlıyor.

Aynı zamanda söz konusu araçlar, Rusya’nın Ukrayna’da kaybetmesi halinde dünyanın nasıl bir karşılık alacağını göstermeye yarıyor. Moskova, Orta ve Doğu Avrupa’daki “gri bölge” senaryosunun savaştan çok daha iyi bir seçenek olduğunu öne sürüyor. Elbette Rusya, Batı’nın Doğu Avrupa’yı tanımlama şeklindeki boşluğu değerlendirmeye odaklanabilir. Dolayısıyla Avrupa, sınırlarının nerede başlayayıp bittiğine karar vermediği sürece, Moskova’nın elinde güçlü kozlar olacak.

4. Komşu devletlerin Belarus’la olan sınırlarını kapattığı br dönemde ABD’nin vatandaşlarına Belarus’tan ayrılmalarını tavsiye etmesini nası yorumluyorsunuz?

ABD, Rusya’ya karşı baskı stratejisini son derece başarılı bir şekilde uyguluyor. Bu kontrollü bir baskı. Belarus, Ukrayna ve belirli bir ölçüde tüm Doğu Avrupa ülkeleri, Washington tarafından Moskova’ya uygulanan bu baskının araçları olarak görülüyor.

Amerikan bakış açısına göre nihai amaç, “ters Kissinger” manevrasını gerçekleştirmek ve Çin ile karşı karşıya geldiğinde Rusya’yı yanına çekmektir. Bu küresel anlaşma sürecinde Kremlin, nükleer güçlerini Belarus’a taşıyarak süreci tırmandırmaya karar verdi. Böylece Moskova, bu ülkeyi bir çatışma alanına dönüştürmeye hazır olduğunun mesajını iletti. Yani Rusya, ABD’nin beklentilerine uygun hareket ederek hizaya gelmemek için direniyor.

Bu süreçte Moskova, Orta ve Doğu Avrupa’da bir tampon bölgenin oluşturulmasının hayat önem arz ettiğini belirtiyor. Bu en azından Putin yönetiminin bekası için doğru bir önerme. Putin, Ukrayna ve Belarus’ın Batı eksenine kaymasını kabullenmektense, bu ülkelerin enkaza çevrilmesini tercih ediyor.

ABD ise vatandaşlarına ülkeden ayrılmalarını tavsiye ederek bu senaryoya karşı çıkmadığını ve gerilimi azaltmayacağını ortaya koyuyor. Aynı durum, II. Dünya Savaşı sırasında da Polonya ve birçok diğer ülke için de geçerliydi.

Dolayısıyla Belarus ve Ukrayna’nın durumu şunu gösteriyor: Bir ülkenin jeopolitik önemi ne kadar fazlaysa, o devletin müttefiklere bel bağlamaksızın hayatta kalabilecek imkanlara sahip olması gerekiyor. Örneğin Türkiye ve Polonya, bu konuda başarılı görünüyor.

Öte yandan Belarus’ın komşuları, yalnızca Wagner Grubu’ndan dolayı sınırlarını kapatmıyor. Yakın gelecekte zaten zayıf olan Belarsu ekonomisinin çökeceği yönünde bir düşünce var. Gelişmeler bununla da ilgili. Geçmişte de göç mevzusu, krize neden olmuştu. Dahası Belarus’a Rusya’nın “kardeş yardımı” adı altında artan etkisi, açık müdahaleeye dönüşebilir. Sınır kapılarının kapatılması da bunlardan bağımsız değil.

Tartışma